Parfüm kullanmak caiz mi hocam
- GİRİŞ25.05.2009 14:13
- GÜNCELLEME25.05.2009 14:13
Bizim mahallede bu hafta yine söz dönüp dolaşıp Ahmet Arsan'a geldi.
Artık Ahmet Abimizin kim olduğunu duymayan kalmamıştı. Hatta Hürriyet'te çalışan arkadaşlarımız bile hafta boyunca yemeden içmeden kesilip bir o köşeden bir diğer köşeye (yoksa mahalle mi desek) koşup duran Ahmet Abimizin haline bizimle gülüp bizimle üzüldüler.
Ertuğrul Özkök "Bizim hergelenin adını söylemeyin" diye kimseye yemin ettirmediği için onlar rahattı. Zaten yemin ettirse de kimin umurundaydı bu da ayrı konu.
Bu arada tabi olan, adının ifşa edilmesine üzülsün mü pişkinliğe mi versin bir türlü karar veremeyen Ahmet Abimize oldu.
Bu kadar sinir harbi onu da yordu. Kolay mı işin içine bir de askerlik meselesi girince biraz moral bulmak biraz da diğer köşesindeki bayat bilgileri güncellemek için hepimize bir süreliğine 'Hadi eyvallah' deyip çekip gitti.
Ahmet Abiyi en son köşesinden hakaretler savurduğu İsmail Küçükkaya ile dün akşam İnönü Stadyumunda Beşiktaş Galatasaray maçını izlerken gördüm.
Kendilerini çaprazdan biraz seyrettim tabi. Sanki kimse kimseye hakaret etmemiş kırk yıllık dost gibi birlikte nasıl da neşeyle maç seyrettiler size anlatamam.
Asıl mesele küfür etmekse işte hakemler oradaydı. Gerisi bu dünyada fasa fisoydu.
Neyse biz onları maçta bırakıp Ahmet Abimizin 'bizim mahalle'den verdiği son bilgilere bakalım. Neymiş efendim Fehmi Abimizin parfümlü resmini görünce dayanamayıp muhafazakar erkeğin giyim kuşamını yazmak istemiş.
Yazmak istemiş de peki yazabilmiş mi? Tabii ki gene üzülerek söylüyorum olmamış. Hatta iyice eline yüzüne bulaştırmış. Bütün mahalle ilk yazısındaki bilgilerin son kullanma tarihinin geçtiğini söyleyip dudak bükünce bu sefer de oturmuş bütün muhafazakar kesimin erkeklerine Armani takım giydirip ve bir de üstlerine buram buram "Burberry" parfüm sıkmış.
Galiba bu takım elbiseleri kendi dolabından parfümü de çekmecesinden çıkarmış. Çünkü İslami televizyon kanallarında değil ama burada burnum bu yoğun parfüm kokusundan valla kırıldı. Bir de 'farzedin ki Başakşehir'de oturuyorum' diye yazının kaynağını orta kesim muhafazakar camiaya dayandırmamış mı.
"Ah Ahmet Abi bu kadarına pes ediyorum" dedim sonunda. Sen Başakşehir'in hangi etabında oturuyorsun ya da hangi kafesinden bu yazıyı yazıyorsun da böyle her yerinden marka sallanan abilerimizi görüyorsun diye sana ahali sormaz mı?
Yoksa doğruyu söyle "Aman kim Nişantaşı'ndan kalkıp Başakşehir'e gidecek" deyip Nişantaşı'nda Nihal Bengisu ile mi buluştun? Nihal Bengisu "Valla bizim Başakşehir'de muhafazakar erkekler böyle böyle giyiniyor" diye sana hava attıkça sen de fena kandın. Hatta öyle ki Nihal'in bu dostane bilgi paylaşımını ödüllendirmek için 'bizim mahallenin yeni moda yazarı' olarak bu hafta onu ilan ettin.
İyi peki de şimdi bu durumu 'demode yazar' dediğin Sibel Erarslan'a nasıl açıklayacaksın? Benden bir tavsiye Sibel Ablanın bir imza gününe git ve kitap imzalatmak bahanesiyle o uzun kuyruğa gir ve tek ayak üstünde durup kendi biraz kendini cezanlandır. Yoksa vallahi Sibel Ablanın dilinden kurtulamazsın.
Bu arada parfüm marfüm diyorsun da erkeklerin bu parfümleri sürmek için hangi hocalardan nasıl fetva aldığını yazmıyorsun.
Hatırlar mısın eskiden sadece alkolsüz erkek parfümleri olurdu. Sen en çok hangisini sever sürerdin bilemem ama bildiğim şu ki bu parfümler kitapçılarda satılırdı. Çünkü bizim camianın erkeklerinin alışveriş yapmayı en sevdikleri yer kitapçılardı. Açık gözlü kitapçılar da tezgahın bir köşesine bu parfümleri dizerdi. Kitapları inceleyen gençlerimiz bu kokudan biraz sonra mest olur birer tane satın alırdı.
Sonra gün geldi devran döndü, kitapçılara gitmek yerine yurt içi ve yurt dışındaki alışveriş mekanlarını gezmek moda oldu. O zaman da bu alışveriş merkezlerindeki parfümerleri keşfedildi. Ama tek bir sorun vardı bu hoş kokulu parfümlerdeki alkol acaba namazı bozar mıydı? Bu korkuyla kimse cesaret edip parfüm alamıyordu.
Sonunda ıkına sıkıla Hayrettin Hocamıza sordular. Hocamız da "caizdir" deyince derin bir nefes aldılar ve o gündür bu gündür parfüm almak moda oldu. Eskiden bizim mahalle ile karşı mahallenin kokuları birbirine benzemezdi.
Fetva çıktıktan sonra kokular da birbirine karıştı. "Muhafazakar erkeğin'' kokusu da Abiciğim kusura bakma ama bu fetvayla tarihe karışmış oldu. Yani bir köşeden bir köşene yazmaya giderken kokunu değiştirmene gerek yok artık rahat rahat istediğin kokunla gezebilirsin.
Bir de dolabındaki Lacoste marka tişortü 'demode' deyip çöpe atarken bizim mahallede bu marka tişörtü yok diye kız vermeyen hangi aile onu anlat. Çünkü ben böyle birşeyi hiç duymadım. Duyup bunu anlatanı da görmedim.
Hiçbir arkadaşım bugüne kadar Lacoste marka tişört giyiyor diye bir erkeğe gönlünü kaptırmadı. Hani bugünkü genç kuşaktan bahsediyorsan markalarla kız tavlama arasındaki o müthiş uyumu tartışalım ama eskiden öyle miydi? Dolabında yirmi tane Lacoste marka tişörtü on tane Sarar marka takım elbisesi olsun ama kitaplığında İsmet Özel, Sezai Karakoç, Ali Şeriatı, Cemil Meriç, İkbal ya da Necip Fazıl'ı bulunmasın hangi kız o adama yüz verirdi?
Kendisine Mona Lisa şiirini okumamış erkeğin aşkına hiçbir kız inanmazdı. Küçük Prensi hala okumamışsa ondan zaten ne konuşulurdu ki.. Bu yüzden erkekler kızların gönlünü fethetmek için paralarını markaya değil kitaba yatırırdı. Cami avlularında buluşur mutlu mutlu okunan son kitaplar üzerine sohbet edilirdi. (Bu arada buluşmak için en popüler mekanlar Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt Camisiydi. Sonraki yıllarda bunlar arasına Ortaköy Camisi de katılmıştı. Ama şimdi kimsenin aklına buluşmak için cami avlusu gelmez bu da ayrı konu)
Ha bir de söylemeyeyim diyorum ama içimdeki çocuğun da ağzını daha fazla kapatamıyorum. Abi ya son zamanlarda artık arabayla Türkiye turuna çıkmanın moda olmadığını anladık da Suriye Şam Lübnan gezisi nerden çıktı bunu anlamadık doğrusu?
Bence hemen o bölgeleri çok seven ve sık sık gezmeye giden Nuray Mert'le bu akşam bir buluş sana başöğretmen edasıyla biraz coğrafya dersi versin. Hatta kulağını biraz büküp "Bak Ahmetciğim Suriye'nin başkenti Şam orası ayrı bir ülke değil" deyip ödevine çalıştırsın. Sonra da bence birlikte Çin'e gidin.
Bak daha iki hafta önce Ümit Meriç Çin'i merak edip güzel bir organizasyonla arkadaşlarıyla gezmeye gitti. Geldikten sonra da Umre'ye uçtu. Herkese Çin'i görmeyi tavsiye ediyor. Benim de çevremde Çin'e giden çok arkadaşım var.
Kur'an'da bahsedilen yecüc mecüclerin ülkesi yoksa orası mı, adamlar seti aşıp tüm dünyaya mı dağıldı diye merak eden soluğu orada alıyor. Benden söylemesi.
Şimdi gelgelelim sizin mahalleye. Evet geçen yazımda Eyüp'e sabah namazına gelin diye hepinizi davet etmiştim. Hatta ne yalan söyleyeyim Ahmet Abi seni çağırma gereği bile görmedim.
Mahalleliyi zaten toplar sen getirirsin sandım. Fakat olmadı hepiniz hayal kırıklığına uğrattınız aşkolsun diyorum da başka bir şey demiyorum. Ertuğrul Özkök bile üşenip köşesinden çıkıp gelmedi ya daha ne söylemeli. Ama bakın Ajda Pekkan'a , "Süper starım nasıl yaparım" demiyor Ender Saraç ile birlikte cami cami geziyor.
Yine hakeza Cemil İpekçi bile 'aman bana ne derler' diye düşünmeden soluğu Eyüp Camisi'nde alıyor ve sabah namazında o müthiş kalabalığa katılıyor.
Sabah namazında camiye gitme adeti bizim mahallede yok diyorsanız o zaman sizi gelin bu perşembe Karagümrük'deki Cerrahi Tekkesi'nde ağırlayalım. Mesela Ertuğrul Özkök damadı Ercan Saatçi'nin peşine takılıp tekkeye gelebilir. Adres sorunu da yaşamaz üstelik. Damadı bu mekanı nasıl olsa iyi bilir.
Bir ara Deniz Arcak da gelirdi onla buluşun gelin diyeceğim diğerlerine ama son zamanlarda nerede ne yapıyor haberim yok. Ama Biricik Suden kocası Mazhar Alanson ya da Cem Yılmaz ile de gelebilirsiniz.
Bu arada Biricik Suden demişken şunu da söyleyeyim içimde kalmasın. Biricik ablamız tekke mekke gezileri derken bir baktık Emine Erdoğan'a başörtü tasarlamaya başlamış. İş başörtüsünden başladı fakat bakın siyasete kadar uzandı. Bizden söylemesi. O köşelerden bu köşelere ulaşmak için siz de modaya uyup biraz mahalle gezin. "Aa ben de muhafazakar kesimden şunu tanıyorum" deyip hava atmak bu aralar sizin mahallede çok moda.
Hele bir de üç beş siyasetci ya da gazeteci dünyasından tanıdığınız varsa havanızdan artık geçilmez.
En son bu modaya uyup bizim mahallede arkadaşlarını ağırlamak isteyen çok ünlü bir işadamının hikayesini duydum ki kulaklarıma inanamadım. Türkiye'nin en zengin ailesine mensup bu işadamı (Doğan grubu çok yakından tanır) arkadaşlarını bizim Eski Kafa'da ağırlamak istemiş.
Önden adamlarını gönderip rezervasyon yaptırayım demiş ve bir de bir ricada bulunmuş "konuklarıma içki servisi de istiyorum" diye. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını kibar bir dille Mevlana Abimiz anlatınca bu sefer de 'İyi o zaman biz kimseye göstermeden içkiyi dışardan getirelim' demezler mi? Tabi bunun neden mümkün olamayacağını Abimiz tüm açık kalpliliğiyle izah etmiş.
Yani nazik bir dille de olsa bu ünlü iş adamımız Eski Kafa'ya alınmamış.
Ya Ahmet Abi sen şimdi bu iş adamının kim olduğunu merak ettin biliyorum. Hemen iste isimini cismini sana mail atayım hem hikayeyi bir de karşıdan dinleriz fena mı olur. Sen de belki karşığında benim ismimi haftaya 'islami kesimin yeni moda yazarı' bölümünde geçirirsin. Taktir senin!
Melek KANATLI / Haber 7
melekkanatli@gmail.com
Yorumlar4