Nasreddin Hoca'yı Sevmiyorum

  • GİRİŞ04.10.2013 09:43
  • GÜNCELLEME04.10.2013 09:48

O akşam, annemin dizlerinin dibinde yaşadığım evin içini saran heyecanın taze sebepleri vardı.  Haftasonu kendi başıma ilk kez çarşıya inecek olmamın mutluluğunu ve abartısını yaşıyordum.

İlk kez, evet ilk kez kendi başıma şehre inecektim. Kimse elimden tutmayacak, sevdiğim bütün vitrinlerden yaşımdan dolayı çekiştirilerek uzaklaştırılmayacaktım.

Küçük olmanın en büyük şanssızlıklarından biri; ellerinden tutanların, onları bütün sevimli şeylerden çekiştirerek uzaklaştırmasıdır. Balonun kıymetini asla anlamayan büyükler, çocukların isteklerine itiraz ettikçe büyük olduklarına daha fazla inanırlar. Onları bu inanca sürükleyen şeyin balon yerine tütün olduğuna inanıyorum.

O yaşlarda erkekliğe adım atmanın birkaç yolu vardı. Bunlardan bir tanesi şehre yalnız başıma gitmekti. Sabah erkenden uyanılacak, en güzel elbiseler giyilecek, pabuçlarım siyah boya yokluğundan ıslak mutfak beziyle silinecek, çirkinliği tescilli annemin elleri öpülecek ve sekerek otobüse binilecekti. Verilen harçlıkla alacağım otobüs biletini kutuya atarken yaşayacağım gururu bile hesaplamıştım uykuya dalmadan önce.Otobüste en öne oturulacak, yollar izlenirken oturduğum yerden öğle vakti yemek yiyeceğim lokantanın hayâli kurulacaktı.Ve ben otobüsten inerken beni tanıyan şoförün; "dikkatliol!''demesine cevap dahi bulmuştum:''Sen kendine dikkat et!"

Ertesi gün her şey umduğum gibi oldu. Annemin elini öpüp otobüste en öne oturmuş, şoföre cevabımı kendime son derece güvenerek vermiştim." Artık beğeneceğim kitabı alıp pazartesi sınıfa özenle sunabilirdim.

Tam üç saat sonar rafları kırık, sahibi garip, kitapları gıcır olan bir kitabevi buldum. Çocuk kitaplarının satıldığı bölüm, diğer raflar arasında hemen göze çarpıyordu. Bunun neden böyle olduğunu sonraları fark ettim. Ama söylemem. O garip adam yüzüme bakmasa da ben kitaplara bakmaya başlamıştım bile. Kitapları elime aldıkça define avcıları kadar sevinç duyuyordum .Baktığım her kitap, bir başka kitabı unutturuyordu. En büyük ihâneti de aksakallı, her bakıldığında yüzü sevimlilikten  gençleşen, eşeğin üstündeki tonton dedeli ince kitap etmişti. O sevimli dedenin eşeğinin yanındaki yığınla birikmiş çocuktan biri olmayı çok istemiştim."Kitap kapaklarına beni sokacak bir makina var mıdır?" diye düşündüm.Yoktu. Kitabın ücretini öderken bir an evvel eve gitmeyi ve kitabı okumaya başlamayı on beş dakika boyunca düşündüm durdum. Parayı ödeyip otobüse doğru yol aldığım, en önde yer bulamayıp ortalarda bir yere sıkıştığım güzel bir yolculuktu.

Akşam olmuş, evle tüm günün yorgunluğunu paylaşmıştım. İlk kez tek başına şehre inip gelmenin güveni ve artık erkekliğe adım attığımın inancıyla yerimde duramıyordum. Kitabın kapağıyla gözgöze gelirken hırçınlaşan sabrım yırtıp attı tüm ciltkâğıdını. Kitabın ilk sayfasını açıp okumamla birlikte tüm yorgunluğumu unutmuştum. İlk fıkra, sevimli dede ile çocukların bağrış-çağrışla istedikleri düdüklü fıkraydı: "Parayı veren düdüğü çalar!"

Şaşırmıştım, çünkü para vermedi diye kendisine uzanan minicik ellere o uğursuz cümle hiç düşünülmeden, hiç umursanmadan bir çırpıda söyleniyordu Nasreddin Hoca tarafından. Ben bir çocuktum, parayla tek alışverişim çikolata ile şeker olduğu için parayı da, alışı da, verişi de pek bilmiyordum. "Nasıl?" diyordum, "Nasıl olur da para vermedi diye çocuklar terslenir?" Koskoca adam hiç düşünmez mi çocukların uğrayacağı hüsrânı ve hayâl kırıklığını? "Kapitalizm" kelimesinin anlamını öğrendiğimde Hoca ile benzerliğini örtüştürmem de çok sürmedi zaten. Daha ilk sayfada yaşadığım hayâl kırıklığı.

Acımasızlığın anlamsızlığına boğulmuştum ki ikinci fıkrada testiyi verdiği evlâdına koca bir sille atan gaddar bir baba profiliyle karşılaşmıştım. Hoca, evlâdına testiyi su doldursun diye veriyor, ardından da çocuğunun suratına patlattığı tokat için şu cevabı veriyordu: "İş işten geçmeden..." Hoca, eğitimin eli sopalı, yüzü tokat izleri içinde gerçekleşeceğini öyle fütursuzca anlatıyordu ki; bu kitabı aldığıma ve alacağıma pişman olmuştum. Bütün fıkralarındaki kurnazlıkların, hazırcevaplılığının şaşkınlığını yaşıyordum. Hele bir "Kazan" fıkrâsı var ki, şimdi düşünüyorum da bir insanı dolandırmanın en güzel yolunun önce güven vermek olduğunu bana pespâye bir şekilde anlatıyordu kitap.

Pazartesi sabahı kalkıp okula gittim. Ders başlamış, öğretmen tek tek bizlere aldığımız kitabı soruyor, beğenip beğenmediğimizi merak ediyordu. Sıra bana gelmişti. Kimi okuduğumu sorduğunda "Nasreddin Hoca Fıkraları" deyince, verdiğim cevap öğretmenimi de, arkadaşlarımı da şaşırtmıştı. Ve ben o günden beri ne Nasreddin Hoca'yı, ne tüccarları, ne işini bilenleri, ne de testiyi kırmasın diye önceden tokat atanları sevdim. Nasreddin Hoca! Ben seni sevmiyorum, tıpkı senin gibileri sevmediğim gibi.

2 KİTAP ÖNERİSİ

Thomas Bernhard, Beton, Yapı Kredi Yayınları

Gökhan Arslan, Babam Beni Niye Öldürdü, Yeniyazı

Bülent Parlak, HABER 7

izdiham@gmail.com

twitter: @bulenttparlak

Yorumlar3

  • Nasuh BİLEN 10 yıl önce Şikayet Et
    Annesinin sevgisi olmayanların . Artık hiçbirşeyi sevmesine gerek te yok,layık ta değiller.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • sohbet ehli 10 yıl önce Şikayet Et
    Bülent Bey !!111. yazınızın başında "çirkinliği tescilli annemin elleri " diye sanırım bir yazım hatanız olmuş. Eminim sizde bilirsiniz evlatları, yuvası uğrunda işte aşta ocakta tarlada elleri nasırlanan , kırışan, kararan bir anne eli ancak nurlu eller olarak tanımlanır.Bence yazıyı değiştirin anne olarak itici incitici buluyorum. Nasreddin hoca meselesine gelince çocuk yüreğimle aynı duyguları yaşamıştım haklısınız ancak daha sonraları büyüdükçe daha farklı düşünmeye başladım . Zira onun bir islam alimi olduğunu öğrendim. Tarz ve usluba gfelince acaba o günden bugüne gelene kadar bu fıkralar, olaylar aslını ne kadar korudu? Bir zamanlar yeşilçam filimlerinde oluşturulan müslüman hoca tiplemelerini hatırlayın ...
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • sohbet ehli 10 yıl önce Şikayet Et
    Bülent bey!!!. Ardniyetler neler yapmadıki evvel ahir islam alemine müslümanlara..Böyle bir şeyde olabilir. Yada Hz. Ömer gibi Allahın Celal sıfatının tecellilerini taşıyorda olabilir. Bence fıkralarını varsa yazılı kaynaklarından araştırılıp orjinalinden öğrenmek ve yayınlamak lazım.Elbet minik zihinlerde bu tip soru işaretlerine meyyal vermemek için hasseten ders kitaplarının iyi bir elekten geçirilmesi gerekir uzmanlar tarafından . Allaha emanet olunuz...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat