Çözümden korkanlar ''Erivan’a gitme'' diyor
- GİRİŞ04.09.2008 06:32
- GÜNCELLEME04.09.2008 06:32
“sorunun çözümünden korkanlarla” korkmayanların karşılıklı atışmasına dönüştü.
Başta CHP ve MHP olmak üzere “aşırı milliyetçi” takılanlarla, hayatları boyunca “her şeye muhalif” olanların, itirazı özellikle, “Ermenistan’ın soykırım iddiasını tartışmaya yanaşmaması” ve “Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgaline” odaklanıyor.
Spor her zaman dış ilişkilerde bir “yumuşatıcı” olarak kullanılmıştır. Hiç unutmam gazeteciliğimin ilk yıllarında Ankara’da muhabirlik yaparken, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi ile görüşebilmek için, ben de sporu kullanmıştım.
Rahmetli Müşerref Hekimoğlu ile büyükelçiliğe gitmiş ve büyükelçi ile ping pong oynayarak röportajımı gerçekleştirmiştim. Beni ping pong oynama teklifine götüren neden ise ABD Başkanı Nixon’ın Çin’i ziyaret etmesine neden olan, Amerikan ve Çin masa tenisi takımları arasındaki maçlar olmuştu. 1970’li yılların başında, iki “can düşmanı” Amerika ile Çin’in arasında, masa tenisi takımları arasındaki maçlar sayesinde bir yumuşama olmuş ve bu yumuşama üzerine Nixon, Çin’i ziyaret etmişti. Şimdi yine bir başka “can düşmanı” iki ülke arasında maç var.
Masa tenisi maçı değil de, bir futbol maçı bu. Zaten maç belli olur olmaz, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Abdullah Gül’ü ülkesinde yapılacak maça davet ettiğinde, hepimiz olaya “sempati” ile bakmıştık. Sempati ile bakmayanlar bile pek muhalif kalmamıştı.
Karşı çıkanların ortak görüşü “sorunların en güzel çözümü çözümsüzlüktür” diyebiliriz. Sorunlar devam ettikçe, sorunlardan yararlananların keyif alması gibi, “her şeye muhalif CHP” de, “Cumhurbaşkanı Erivan’a gitmesin” diyor. Hatta CHP lideri Deniz Baykal, “Erivan yerine Bakü’ye gitmeyi tercih ederim” diyor. Star Gazetesi, Baykal’ın Bakü’ye hayatında bir kez, o da Haydar Aliyev’in cenazesi nedeniyle gittiğini yazıyor.
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan’a gitmesi mi bize yararlıdır, gitmemesi mi” şeklinde olaya bakarsak, gitmesinin, Türkiye’nin son yıllarda bölgede oynadığı “güçlü ülke” imajıyla örtüştüğü görülür. Türkiye, İsrail ile Suriye arasındaki “ezeli düşmanlığı” bir barış anlaşması ile kaldıracak görüşmelerde “arabuluculuk” yapıyor. Keza, Amerika ile İran arasındaki dolaylı görüşmeler de Türkiye üzerinden oluyor.
Son olarak, Rusya Federasyonu ile Gürcistan arasında Güney Osetya sorunu dolayısıyla başlayan çatışmanın ilk günlerinde Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin “Kafkas İstikrar Paktı” önerisini açıklayarak, bölgedeki etkinliğimizi ortaya koydu. Daha sonra, Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Medvedev ve Başbakanı Putin’le görüşen Erdoğan’ın önerisi, oldukça sıcak karşılandı.
Böylece “Türkiye’nin bölgesel liderlik rolü” de, pekiştirilmiş oldu. Bölgede bu denli “etkin” olan bir ülkenin, kendi komşularıyla arasında hâlâ bir “düşmanlık” sürdürülüyorsa, adama, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demezler mi? Onun için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisine Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan tarafından uzatılan “dostluk elini” mutlaka sıkmalı, hatta kendisiyle yan yana oturup maç seyretmenin dışında, maçtan sonra bir de “görüşme” yapmalı.
Zaten TÜSİAD da, Kafkasya açılımının Ermenistan’ı da içine alacak şekilde genişletilmesini isteyerek, Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinin “enerji” açısından da önemli bir adım olacağını vurguluyor. TÜSİ- AD, “Erivan’daki milli maça katılımının Türkiye’nin Kafkasya ve enerji jeopolitiği yönünden alternatiflerini güçlendirici bir adım olacağı düşüncesindeyiz” açıklamasını yapıyor. Ya Cumhurbaşkanı Gül, CHP’nin ve Baykal’ın “şamatasına” bakarak Erivan’dan uzatılan “dostluk elini” sıkmazsa, yani Erivan’a gitmezse, bölgenin lider ülkesinin ne duruma düşeceğini varın siz hesap edin.
CAN AKSIN - BUGÜN
Yorumlar11