İkinci Başbakanlık Meydan Muharebesi
- GİRİŞ09.09.2008 08:49
- GÜNCELLEME09.09.2008 08:49
Her iki meydan muharebesi de, Aydın Doğan’ın elindeki silahlara uygun, “aynı taktik ve stratejilerin” ışığında sürdürülüyor.
İlk “Başbakanlık Meydan Muharebesi”, Aydın Doğan ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller arasında oldu. Hem de “İspatla, ispatlarsan Taksim Meydanı’nda kendimi asarım” meydan okumalarına sahne olan bir savaştı.
Ben o sıralar Tansu Çiller’in danışmanlığını yapıyordum ve 18 Nisan 1999 genel seçimleri öncesi, sürekli olarak, yanında bulunuyordum. O sıralarda Milliyet Gazetesi üst üste Çiller’i eleştiren manşetlerle çıkıyordu. 7 Nisan Milliyet’in manşeti: “Çiller vaaz veriyor” idi.
8 Nisan’da ise Milliyet’in attığı manşet: “Çek elini dinden.” Bu manşetten sonraki vuruş, 9 Nisan’da Milliyet’te manşet olarak sunuldu: “Çiller’e savcılık incelemesi” Anlaşılan Milliyet Gazetesi peş peşe attığı manşetlerle “Çiller’e karşı bir kampanya” yürütüyordu.
O sırada, Sayın Çiller, NTV’de Murat Birsel’in konuğu idi. Murat Birsel, Milliyet’in manşetinde çıkan haberi sordu. “Sizin hakkınızda Erzurum Savcısı soruşturma başlatmış” dedi. O sırada biz, Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil’den işin aslını öğrenmiş ve bu durumu anlatan tutanağı istemiştik. Bu bilgilere sahip olan Çiller, “Bana bildirdiler, ihbarı Milliyet yönetimi yapmış, sonra da manşet atıyorlar” dedi. İşte tam o noktada, yayına Aydın Doğan katıldı.
Eski bir Başbakan olan Çiller’e, bağırıp çağırarak, “İhbarın Milliyet Gazetesi’nden kaynaklandığını ispat edebilirsen, kendimi Taksim Meydanı’nda asacağım” dedi. Sonra da, hiçbir zaman hatırlamak istediğim karşılıklı sert konuşmalar devam etti. Aydın Doğan, bir ara, “18 Nisan’da göreceksin gününü” diyerek Tansu Çiller’i “tehdit” etmeyi de ihmal etmedi.
Ertesi gün, Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil’den gelen tutanağı bütün gazetelere yolladık. Söz konusu tutanak aynen şöyleydi:
“Milliyet Gazetesi Ankara Bürosu’ndan, Ersan olduğunu belirten kişi 8.4.1999 tarihinde, belirli aralıklarla 3 defa Özel Kalem’i aramış, saat 16.30’da, telefonla, DYP Genel Başkanı Çiller’in 6.4.1999 tarihinde yapmış olduğu konuşmaların (Ezan sesinin kesildiği, İmam Hatipler’in kapatıldığı, kendisinin din ve diyanetin kefili olduğu, dinin bekçisi olduğu) Anayasa’nın 24’üncü maddesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek, savcılığın işlem yapıp yapmadığını sormuştur.
Bu durum suç ihbarı olarak kabul edilmiş, gereği yapılmak üzere bu tutanak tanzim edilmiştir.” Bu açıklama Aydın Doğan medyasında yer almadı ve Aydın Doğan Taksim Meydanı’nda kendisini asmadı. Kavga ertesi gün Kanal 6 ekranlarında devam etti.
Aydın Doğan sadece medyada güçlü bir kişi değil. Aydın Doğan İmparatorluğu’nun medya dışında, çok daha önemli ve çok daha fazla gelir getiren şirketleri de var.
Enerji, gayrimenkul, turizm, kültür endüstrisi başlıcaları. Gerçi Hilton, Ceyhan Rafinerisi, elektrik ihaleleri Aydın Doğan’ın canını sıksa da, önümüzdeki “yerel seçimler” bunların çözümü için pekala bir “kurtarıcı” olabilir.
Beni en çok, bir medya patronunun sık sık politikacılarla çatışması ve “çıkarı için yapıyor” suçlamasına maruz kalması değil, o grupta çalışan arkadaşların düştüğü “güç durum” üzüyor.
İşte onlardan biri, hem de hiç beklemediğim biri, Çiller’le olan meydan savaşını ima ederek, “Çiller şimdi evinde oturuyor. Kendisi hakkında “iyi bir başbakandı” diyeni bulmak da zor. Hatta birkaç yıl sonra gençler adını bile zor hatırlayacak ya da hatırlamayacak” diyerek, güya Başbakan Erdoğan’ı uyarıyor ve kendi patronuna “arka” çıkıyor.
Daha doğrusu kendi patronuna “yalakalık” yaparken, gazeteciliğin itibarını da yerle bir ediyor. Görüyorsunuz, birinci ve ikinci Başbakanlık Meydan Muharebesi, aynı strateji etrafında yürüyor. Seçimler arifesinde, “ısmarlama haber ve manşetlerle” savaş başlatılıyor ve politikacılar yenilirse, “ganimet toplama” devreye giriyor.
Eğer politikacılar “dişli” çıkarsa, (tabi burada kastettiğim “Şaban Dişli” değil), İşte o zaman, sonuç, “Uzanlar’ın sonucu” oluyor.
CAN AKSIN - BUGÜN
Yorumlar2