Teknolojinin geliştiği, her şeyin büyük bir hızla değiştiği ve küreselleşme olgusunun dünyayı köye dönüştürdüğü bir ortamda artık her şeyin daha kolay ve daha ulaşılır olduğu su götürmez bir gerçek.

İnsan bu gerçeğin böyle olduğunu ancak kuvveden fiile geçince, yani somut gerçekle karşılaşınca anlıyor. Birkaç gündür Duisburg, Düsseldorf ve Viyana’da bulunmaktayım. Burada yaşayan gurbetçilerin mücadelelerini görünce eskiden olmaz denilen şeylerin artık olabileceğini görüyorum.

Bundan 45 yıl önce büyük mücadelerle Almanya’ya, Avusturya’ya, Belçika’ya gelen vatandaşlarımızın çocukları ve torunları çoktan Avrupa Birliği vatandaşı olmuşlar. Artık kimse garlarda, istasyonlarda Türkiye’den gelen var mı diye nöbet tutmuyor. Cep telefonları, msn’ler, ipad’lerle iletişim daha kolay. Ne var ki gönül bağları ve memleket hasreti öyle kolay dinmiyor. Buralarda kimle konuşsam hep aynı şeyleri dile getiriyorlar. Türkiye biraz daha düzelse hemen döneceğiz diyorlar, ama bunun hemen mümkün olamayacağını biliyorlar. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde düzenlenen fuarlarla bu hasreti biraz olsun azaltmaya çalışıyorlar.

Astec Fuarın Duisburg’da bu yıl düzenlediği fuara gurbetçiler yoğun ilgi gösterdiler. Türkiye’den gelen çeşitli yayınevleri de buradaki fuara katıldılar. Ahmet Maranki, Mustafa Armağan, Ahmet Turgut gibi önemli yazarlar da katılımlarıyla gurbetçilerimizi çok sevindirdiler. Düsseldorf Başkonsolosumuz Fırat Sunel fuarı alanını ziyaret etti ve bir yandan fuarla ilgili bilgi alırken bir yandan da gurbetçilerimiz sıkıntılarını dinledi.

Almanya’da üç milyona yakın vatandaşımız yaşıyor. Bu muazzam bir güç ve bir nebze daha organize olunursa buradan büyük bir enerji doğar. Batı’nın önemli bir kısmında olduğu gibi Almanya’da da Türklere bakış maalesef pek olumlu değil. Gerçi bu durum Türklere mi, yoksa Türk bahane edilip Müslümanlara o pek belli değil.

Türk İslam duygusunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri de Viyana. Her bir karış toprağından Osmanlıyı buram buram hissettiğimiz bu topraklar ecdada olan hayranlığımızı bir kez daha uyandırdı. Burada yaşayan gurbetçilerimiz de ellerinden gelen mücadeleyi gösteriyorlar. Avusturya (Viyana) İslam Federasyonu’nun organize ettiği I. Viyana Kitap Fuarı ve Kültür Etkinlikleri bu yıl başlamasına rağmen oldukça kalabalıktı. Çevre illerden gelen gurbetçilerimiz kitaplara yoğun ilgi gösterdiyorlar. Fuarı organize eden komite esas ilginin Dornbirn’de olacağını söylüyorlar. Bu yıl 22 Nisan-1 Mayıs arasında Avusturya’nın batısında bulunan Dornbirn şehrinde düzenlenecek 6. Avusturya Kültür ve Kitap Fuarı’na hem Türkiye’den hem de birçok Avrupa ülkesinden büyük bir katılım bekliyorlar.

Türk ve Müslüman dünyasını ayrıştırma çabaları

Hükümetimizin ve ilgili bakanlıkların Avrupa’da yaşayan ve dilini, kültürünü, dinini canlı tutmak için ellerinden geleni yapan bu kardeşlerimize destek olmaları şart. Bu çağda çocuklarımıza saygıyı, sevgiyi ve geleneklermizi öğretmek çok zor oldu. Her ne kadar anne-babalara büyük sorumluluk düşse de esas adımın her daim devletten gelmesi şart. Kendi ülkemizde böyle zorluklarla uğraşırken bir de gurbetçilerimizi düşünün. Dilini, kültürünü kaybetmeleri aslında Türkiye’yle bağlarını koparmaları demek. O yüzden bu konuda özverili ve iyi niyetli çalışma yapmak şart.

Papalık ve kilise Türk ve Müslüman dünyasını ayrıştırmaya çalışıyor. Avrupa Birliği’nin de Kürtler ve Aleviler üzerinde neler tezgahladığını hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar Çeçenistan’da, Bosna’da, Filistin’de, Irak’ta ve daha birçok yerde Müslümanlar büyük zulümlere uğradılar. Artık İslam dünyası bu sıkıntıyı ve oynanan oyunları anlamış bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun ne kadar büyük bir devlet olduğunu Avrupa’dan bakınca daha iyi anlıyorsunuz. Kimsenin diline, dinine karışmayan Osmanlı tüm dünyaya hoşgörünün ne demek olduğunu göstermişti.

Türklere ve Osmanlı'ya duyulan nefret

Bugün Avusturya’nın ders kitaplarında Türklere, Osmanlıya duyulan nefretin izleri görülüyor. Viyana kuşatmasını öyle bir anlatmışlar ki, başka konulara yer kalmamış. Sokaklarda Osmanlı dediğinizde Avrupalıların nasıl irkildiğini görüyorsunuz.

Ünlü tarihçi Halil İnalcık’a Avrupa’nın Osmanlı ve Türklere olan bu bilinçli olumsuz tavrını sorduğumda şöyle demişti: “Bu normal bir durum. Yıllarca ensesinde boza pişirmişiz. Türk ve Osmanlı korkusunu öyle kolay kolay atamazlar.’’

Tarihten alınacak çok ders var. Kim ne derse desin, dilimizi, dinimizi korumalıyız. Avrupa’da yaşayan ve büyük çaba sarfeden vatandaşlarımıza da yardım etmeliyiz. Bu çağda imkansız diye bir şey kalmadı.

Artık üzerine plan yapılan değil başkaları için plan yapan ülke olma zamanımız geldi de geçiyor.

 Cem Küçük - Haber 7
Facebook.com/cemkucuk1
Twitter.com/cemkucuk55