Mübarek'in ''tunisami'' ile dalgalanan simsiyah saçı

  • GİRİŞ31.01.2011 17:18
  • GÜNCELLEME31.01.2011 17:18

Kanadalı gazeteci Eric Downton, Bağımsız Subaylar Cuntasının Kralı Faruk’u devirdiği 23 Temmuz 1952 gecesi Kahire’deydi. Olan bitenin birinci elden tanığıydı. O yaz günü daha sonra yarım yüzyıl boyunca parçası olmak için mücadele edeceğimiz AB’nin temellerinden olan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği kurulmuştu. Türkiye ise İstanbul Teknik Üniversitesinde ilk televizyon yayınlarıyla tanışmanın ve Birleşmiş Milletler’e üye olmanın heyecanını yaşıyordu. Kimse, Akdeniz’in öte yakasında bir albaylar cuntasının yaptığı darbenin Türkiye’yi birinci dereceden ilgilendirecek bir yönü olabileceğini düşünmüyordu. Demokrat Parti Meclis’te ezici bir çoğunluğa sahipti ve reform üstüne reform, açılım üstüne açılım yapılıyordu.

İngiltere 1882 yılında ‘geçici’ olarak Mısır’ı işgal etmişti. ‘’Valla billa hemen çıkacaz’’ denilen bu ‘’geçici’’ işgal 1950’li yıllara kadar sürdü. 1952 yazında Mısır’ın başında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu hanedanlığın 10’ncu kralı olan Faruk bulunuyordu. Kral Faruk o gece kendisine ‘Bağımsız Subaylar Grubu’ adını veren albaylar cuntası tarafından devrildi. Birçoğu, ülkelerini samimiyetle seven bu subaylar, İngiliz hükümranlığına son vermek, Süveyş’i İngiltere kontrolünden çıkarmak istiyorlardı. Ancak bu neticeyi, Mısırlı milliyetçi subaylardan çok daha fazla isteyen uluslararası güçler vardı ve oyunun sahipleri onlardı.

Cuntanın görünür lideri olarak Tuğgeneral Muhammed Necib gözüküyordu. Ancak, herkes cuntanın asıl liderinin Albay Cemal Abdunnasır olduğunu biliyordu. Cuntanın geri kalanı biliyor muydu bilmiyorum ama darbenin her aşamasında o günün yeni parlayan iki süper gücünün desteği vardı. Faruk’un Sübeyş kanalına yeltenmesi, Müslüman Kardeşlerle ittifaka başlaması onu küresel güçlerin gözünden düşürmüştü. KGB, darbeye engel olmayarak verebileceği en büyük desteği verdi. CIA ise bunun çok ötesine geçmiş aktif bir destek vermişti. Çünkü ABD, Ortadoğu’nun petrol kaynakları ve petrol yolları üzerindeki İngiliz hakimiyetini kırmaya çok kararlıydı. Faruk’u İngiltere devirmeden kendileri devirmek istiyorlardı.

Darbeden birkaç ay sonra 1953 senesinde ilan edilen Mısır Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Muhammed Necib oldu. Ancak kontrol hep, Bağımsız Subaylar Cuntasının gizli lideri ve kurucusu olan Cemal Abdunnasır’da oldu. Netekim Abdunnasır bir sene geçmeden Necib’i safdışı bırakarak, perde önüne geçti ve tüm ipleri eline alarak Mısır’ı demir yumrukla yönetmeye başladı. 1970 yılında kalp krizi ile hayatını kaybedinceye kadar da Mısır’ın devlet başkanı oldu. 1970 yılında öldüğünde yerine, Bağımsız Subaylar Cuntasını beraber kurduğu asker arkadaşı ve 1960’tan itibaren Mısır Meclis başkanı olan Enver Sedat geçti.  Sedat’ın 1981 yılında Mısır’ın bağımsızlık kutlamaları sırasına öldürülmesi üzerine yerine, 1975’e kadar Mısır hava kuvvetleri komutanı olan ve 1975’ten itibaren Devlet Başkan yardımcısı görevini sürdüren Hüsnü Mübarek geçti. 1981 yılından beri sıkıyönetim ile yönetilen Mısır, yaklaşık 60 yıllık tarihinde sadece bu 4 yöneticiyi gördü.

Mısır, kalabalık nüfusu, Arap dünyasına kültürel ve politik etkileri, hepsinden önemlisi Süveyş Kanalı ve İsrail’e komşuluğu nedeniyle, dünyanın super güçlerinin özel ilgisine sahip bir ülke. Bu ülkede olan gelişmeleri dış etkilerden bağımsız açıklamak gerçeklerden uzak bir tavır olur. 

Gerçeklere biraz olsun yaklaşabilmek için darbeye ve kanadalı gazeteci Downton’a geri döneyim. 1987 yılında yayınladığı ‘Wars Without End’’ adlı kitabında Downton, darbedeki CIA rolüne ilk kez açıktan dikkat çeken isim oldu. Darbenin bütün mimarı Kermit Roosevelt ve Miles Copeland’tı. Darbeden sonra ikisi de Mısır devletinin her yerinde ‘danışman’ sıfatıyla yer alacaklardı.

CIA’nın ‘Fat Fuckers’ darbesi

Downton’un bu iddiasına 23 yıl sonra çok yetkin bir isimden teyid geldi. Tamamen resmi arşiv belgeleri üzerinde çalışan Amerikalı önde gelen askeri tarihçi Geoffrey Wawro, geçtiğimiz Nisan ayında yayınlanan ‘’America's Pursuit of Power in the Middle East (Amerika’nın Ortadoğu’da kudret arayışı)’’ adlı kitabında, CIA’nin kendi iç yazışmalarında bu askeri darbenin ‘’Project FF (FF Projesi)’’ olarak anıldığını yazdı. ‘’FF’’, ‘’Fat Fucker’’ kelimelerinin kısaltılmışıymış ki Türkçesini buraya yazamıyorum.

Wawro’nun bu çok çok önemli kitabında anlattığına göre de, Abdunnasır darbesinin arkasındaki isim Kermit Roosevelt ve Miles Copeland’tı. Hadi, eski başkan Theodore Roosevelt’in torunu askeri istihbaratçı Kermit tamam da bir caz sanatçısının darbeyle ne işi olur diyecektir, Copeland’ın ünlü bir trompet cazcısı olduğunu bilenleriniz… Amerikan askeri istihbaratının önemli elemanlarından biriydi ve sonraki yıllarda CIA’nın kuruluşunda da rol oynayacaktı. Bizde 28 Şubat sürecinde tek tek batan bankaların birkaçından çıkan bir müdür vardı, yurt dışına kaçtı. O günlerde sözkonusu şahıs için ‘’profesyonel batırıcı’’ deniyordu. Bu adam banka nasıl içi boşaltılarak batırılır çok iyi biliyordu ve bir bankayı batırıp, ardından diğerine transfer olabiliyordu. Hepsinin kapısında bir emekli orgeneral oturduğu için de kimse de nasıl olur da banka batıran bir müdür bu kadar kısa sürede bir başka bankanın yöneticisi olabilir diye soramıyordu. İşte bu Copeland da bizim bankacı gibi profesyonel bir darbe operatörüydü. Ülkeden ülkeye kelebek gibi uçuyor, yılan gibi sokuyordu.

Copeland, Mısır’da İngiliz hakimiyetini fiilen bitirmek ve Amerikan hakimiyeti dönemini başlatmak ve daha da önemlisi ülkenin Müslüman Kardeşler’in ya da komünistlerin eline geçmesine engel olmak amacıyla darbeyi Abdunnasır ile beraber organize etti. Bağımsız Subaylar Grubuna her türlü iletişim ve istihbarat desteğini sağlayan isimdi.

Uydu derin devletler oluşturan darbe tsunamisi

1952 Mısır darbesiyle başlayan ve 1960’ların ortasına kadar süren birçok Ortadoğu, ön Asya, Afrika darbesini biraz kurcalayın arkasından adamlarımız Copeland ya da Kermit Roosevelt’i göreceksiniz. Nitekim, 1953 yılında, İran’da Musaddık hükümetini deviren BP Petrol-Pehlevi darbesinin ya da CIA’nin deyimiyle ‘Operation Ajax’ın da en kilit operatörü bu Copeland ve Kermit’ti. Hatta Şah’ın bu Kermit’e, ‘’iktidarımı, önce Allah’a, sonra İran halkına ve sonra sana borçluyum’’ dediği anlatılır.

Copeland’ı, Saddam’ın Kasım’ı devirdiği darbede de, Gana’da Kwame Nkrumah’ı deviren darbede de en önde görüyoruz. Saddam’ı kaçıp sığındığı Kahire’de bulup yeniden Irak’a süren Copeland’tı. 1950’lerin başından 1960’ların ortasına kadar profesyonel darbe örgütleyicisi olan Copeland’ın ve ağa babası Kermit ‘Kim’ Roosevelt’in bizim 1960 Cuntası ile de somut bağları da çok yakın bir gelecekte ortaya çıkarsa şaşırmayacağım. Çünkü o darbe fırtınasındaki bütün darbeler, ‘ulusalcı’ görünümünde ‘’uydu derin devletler’’ oluşturmalarıyla meşhur. 1960 darbesini ve aktörlerini hala milli sananları gördükçe üzülüyorum. Daha önce de demiştim darbenin millisi olmaz.   

Copeland’ın yoldaşı CIA’ın Ortadoğu şeflerinden Kermit Roosevelt, Nasır’ı kendi saflarında tutabilmek için bizzat elden iki bond çanta içinde 3 milyon dolar nakit parayı Nasır’ın şahsına hediye eder. O günlerde bağımsız kafada takılan Nasır, bu paranın önemli bir kısmı ile hemen, bugün bile Kahire’nin anıtlarından olan ve en büyük Piramit’ten bile yüksek olan meşhur Kahire Tower’ı inşa eder. Mısırlı subaylar bu kulenin Kahire’deki  Amerikan misyonuna bir ‘orta parmak’ hareketi dizaynına sahip olduğunu iddia eder.

Copeland, 1969’da yazdığı ‘’The Game of Nations: The Amorality of Power Politics’’ adlı kitabında,  Nasır’ın yardımcılarının bu kuleden, ‘’el wa'ef Rusfel (Erekte olmuş Roosevelt)’’ diye bahsettiklerini aktarıyor.

99 yıl arayla Kahire Üniversitesinde iki konuşma

Kaderin cilvesine bakın ki bundan tam 100 sene önce ABD’nin Mısır ile ilişkisini ilk başlatan da CIA ajanı Kermit Roosevelt’in dedesi Başkan Theodore Roosevelt’ti. 1910 yılında Mısır’a gelen ünlü başkan, 28 Mart 1910 günü Kahire Üniversitesinde Mısır halkına hitap etti. Roosevelt, kısmet olursa önümüzdeki günlerde sizler için tam metnini Türkçe’ye çevireceğim bu son derece ilginç konuşmasında, Mısır halkının demokrasi ve bağımsızlığa hazır olmadığı gerekçesiyle İngiliz işgaline ve mandasına destek verdi ve Mısırlılardan sabırlı olmalarını istedi. Hem de, ‘’Allah sabredenlerle beraberdir’ ayetini okuyarak… 

Bölgeyi ve uluslararası diplomasiyi yakından takip edenleriniz ‘’ya bu üniversite sakın…?’’ diye şaşkınlıkla soracaklardır. Evet, bu üniversite ve o salon, Roosevelt’ten tam 99 sene sonra 4 Haziran 2009 günü Barack Obama’nın Mısır halkına ve İslam alemine yönelik ünlü konuşmasını yaptığı üniversite ve salon.

Ama içerik tamamen farklıydı. Obama, Roosevelt’in kolonyalist ve emperyal bakışının tam aksine yeni çağın haklar, özgürlükler ve karşılıklı ilişkiler söylemini vurguladı. İcraata yansımasını tartışmaksızın diyeyim çok çok önemli bir konuşma Obama’nınki. Bu konuşmanın basit ve günübirlik bir şov konuşması sayılması yanlış olur. Bugün Mısır’da ve Arap aleminde olan biteni bu konuşmadan bağımsız değerlendirmek de eksik olur bence…

Bu bölgenin ve dünyanın yaşadığı birçok problemin uzun vadede kolonyalizmin ve kısa vadede küresel super güçlerin çıkar çatışmalarının ürünü olduğuna dikkat çeken Obama, ‘’Gerilim, Müslümanların çoğunun haklarını ve fırsatlarını ihlal eden kolonyalizm tarafından beslendi. Ve Soğuk Savaş boyunca da Müslüman çoğunluklu ülkeler halklarının kendi rızaları gözetilmeksizin uydu devletler olarak görüldü’’ dedi.

Amerikan devlet yapısında, Kermit’in ve dedesinin dünyasının çok geride kaldığını, yeni bir çağın başlamakta olduğunu anlamış kanadının bizzat ABD başkanınınca desteklenen siyasetinin yankısı olduğu izlenimi veren sözler bunlar: ‘’Buraya, ABD ile dünyadaki Müslümanlar arasında yeni bir başlangıcın arayışıyla geldim. Aradığımız bu dünyayı gerçekleştirme gücüne sahibiz. Elbette yeni bir başlangıca iki tarafın da cesareti varsa…’’

80 yıl arayla yapılmış iki Irak konuşması

Bu üslup, 8 yıl önce Irak’ta yüzbinlerce kişinin ölümü ve kanlı mezhep çatışmalarıyla ‘demokrasi’ getiren zorbaların üslubundan farklı bir üsluptur. Onların da ağababaları Birinci  Dünya Savaşı sonrası Irak’ı işgal eden emperyalist Britanya hükümetiydi. 1919’da başlayan İngiliz işgali istenen başarıyla gitmiyordu. 1920’de başlayan Şii isyanında İngilizler 2000 asker kaybedince, İngiltere kamuoyunda çekilme yanlılarının büyük baskısı oluştu. Tepkiler, 1932’de İngiltere’nin Irak mandasından çekilmesine kadar sürecek ‘’Quit Mesopotamia’’ kampanyasının başlamasına neden oldu. İngiliz emperyal tutucuları işgalleri kamuoyuna satmak da çok zorlanıyordu.

Joel Rayburn’un Foreign Affairs’in 2006 Mart/Nisan sayısında yayınladığı ‘’The Last Exit From Iraq’’ adlı önemli makalesinde kaydettiğine göre 1925 yılında Koloniler Bakanı Leopold Amery, Parlamento’da yaptığı konuşmada, çekilme yanlısı İngiliz basınını düşman işbirlikçisi olmakla suçlayarak aynen şöyle dedi: ‘’Irak’ta durum medyanın ve muhalefetin yansıttığından çok daha iyi. Bütün Ortadoğu radikal bir değişimden geçiyor. Irak çok yakında bütün bölgeye demokrasi ve kalkınmanın örneği olacak.’’

Breh breh breh!!!  Tarih 1925. Aynı konuşmayı ben son 10 yılda defalarca Cheney ve avanelerinden de dinledim. 

Arap yönetimleri sallayan Tunisami dalgası

Darbe gecesi 24 yaşında genç bir asker olan Hüsnü Mübarek, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan beri Mısır’ı en uzun süre yöneten kişi. Kendisi yalan, Mısır’ı yalan, istikrarı yalan bir zalim diktatör.... Bence, 82 yaşındaki bu adamın yalanlarının en büyük sembolü de simsiyah saçları… Fırtına Tunus’tan başladığı için ‘’Tunisami’’ diye adlandırılıyor. Ve fırtına o saçları döktükçe kökün ak mı beyaz mı olduğu ortaya çıkıyor…

Ortadoğu’nun tarihi yalanların, ikiyüzlülüklerin, fanatizmin, cehaletin tarihidir. Tekrar edip durması bundandır. Ben Amerikan cephesinden bir kesit sundum ama, Rusyası da içinde, İngilteresi de, İsrail’i de, Fransa’sı da… Ancak en büyük hata bütün olup biteni dış güçlerle açıklama, kendi muhasebesini hiç yapmamak olur.

Ben hep şuna inandım; Biz Ortadoğuluları siyaseten kurtaracak yegane davranış biçimi, ‘’açık fikirlilik, demokrasi, kamuoyu denetimine açık şeffa yönetimler, evrensel hukuka saygı’’dır. Birbirimizin inançlarımıza, dinlerimize ve etnik kökenlerimize hürmettir. Bunun dışındaki her fanatizm, her cunta, ister din adına, ister millet adına ister ezilenler adına, ne adına olursa olsun, muhakkak ama muhakkak zulümle ve bir yabancı gücün piyonu olmakla sonuçlanır. 

Ortadoğu’yu mahveden, savaşa, ölüme, kudrete, nefrete olan büyük tutkusudur. Ortadoğu’yu kurtaracak şey, barışa, yaşatmaya, evrensel hukuka ve şefkate gönlünün kapılarını açması olacak. Bu silkenişten, bu uyanıştan bunlar yerine, ister din iddialı olsun, ister antiemperyalizm iddialı olsun, isterse sosyalist iddialı olsun yeni bir tiranlık çıkacaksa, - Allah korusun- bu yazının bir benzerini de 100 yıl sonra bir başkası daha yazar.

Bu bahsi henüz bitirmedim. Devam edeceğim kısmetse…

Cemal Demir - Haber 7
cemaldemir111@gmail.com

Yorumlar10

  • Kerim41 14 yıl önce Şikayet Et
    devam etseydiniz. ne güzel okuyorduk işte... ben uzun olmasına razıyım. okurum severk hemde... aslında bir deneme amaçlı olarak bunun iki katı uzun bir yazı yazıp tepkileri ölçebilrisiniz. belli mi olur, daha da beğenilir belki?
    Cevapla
  • Haldun Demircialioğlu 14 yıl önce Şikayet Et
    Cemal Bey Yine Harikasınız. Yazdıklarınıza diyecek yok, hepsi derin kültürün, bilginin ürünü.... Bize de yazdıklarınızı soluksuz okumak kalıyor. Teşekkürler...
    Cevapla
  • bilal biner 14 yıl önce Şikayet Et
    bilgi kaynagimiz. kitap okumaya gerek birakmiyor Cemal abi ,ne kadar ovsem azdir onun icin fazla kelam edemiyorum.kitap cikarsa fena satar deyim son olarak
    Cevapla
  • Hasan Seyre 14 yıl önce Şikayet Et
    bağımsızlığını bağışla.!!..kukla hükümetini kur2. halk başlar.hani biz bağımsızdık.seçimlerle rey attık ve milli.!! hükümetimizi kurmuştuk derler.kukla iktidarlar 40 yıl davul zurna ile idare ettiği arasıra maçlarda havai fişek atarak millete hurra gazı verdiği.dönemin sonuna gelip.halkın kendilerinden şüphelenmeye başladığı farkedince.bu sefer ortaya.ya biz sizin dininizi muhafaza etmek için bunu yaptık gardaşlar.komunizme karşı müttefik olmak zorundaydık.dinsiz imansız olmadıysanız hep onlar sayesinde oldu.daha ne istiyorsunuz ey müminler.oturun aşa derl
    Cevapla
  • Hasan Seyre 14 yıl önce Şikayet Et
    bağımsızlığını bağışla.!!..kukla hükümetini kur.!!. ya ben bu süper güçlerin uyguladığı siyasete AKLIM HİÇ ERMİYOR.önce kolonyal yönetimden çıkmaması için her türlü mezalimi yaparlar.yunanlıları bile piyon olarak.!!.kullanırlar..sonra baktılarki..halk bağımsızlığa çok istekli.hadi ağlamayın canlar.verelim gitsin.TANRI BİZİZ nasıl olsa..bağışladık size ey kullarım derler.!!!.Halkta bağımsızlığa kavuştuk diye 40 yıl davul zurna düğün yapar..o hızla bir ömür o hızla geçer..Ama bir bakarlarki seçtikleri hükümet..kendilerine değil Süper güçlere hizmet ediyor.!!!
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat