Yankee Mohammedan, Amerika ve İslam...

  • GİRİŞ08.02.2011 16:08
  • GÜNCELLEME08.02.2011 16:08

Amerika’nın İslam dini ve Müslüman yoğunluklu coğrafyayla ilişkisi tam olarak ne zaman başladı? ‘’Allah bilir’’ diyenleri alkışlıyorum. Zaten ben de buna kesin bir cevap verecek değildim. Ancak sadece günyüzü görmüş tarihi kayıtlara bakarak birşey söyleyecek olursam bu ilişki, İslam’dan, 11 Eylül’den sonra haberdar olan bağnaz Amerikalıların da, Amerika’yı George Bush’tan, Dick Cheney’den, petrol ve silah tüccarlarından ya da Likudçu Yahudi Lobisinden ibaret sanan bazı Müslümanların da düşündüğünden çok daha eski, girift ve derin.

‘’Somut ol, örnek ver canımız feda, değilse, sensin girift’’ diye asabiyet yapacaklar olabilir. Mesela örneğin farzımuhal, bugünlerde Amerikalılar ve tüm dünya Mısırla ilgili haberlerde ‘Müslüman Kardeşler’ aşağı, ‘Müslüman Kardeşler’ yukarı analizleriyle dolu. Peki daha Mısır’da bile böylesi bir organizasyon yokken bile ABD’de Müslüman Kardeşler adlı bir cemaatin kurulduğunu söylesem, asabiyet yapan arkadaşlar için mevzu yeterince girift ve teskin edici olur mu?

Amerika, Tunus isyanıyla başlayan süreçte bir kez daha Müslüman yoğunluklu coğrafya ile tarihi bir sınavın eşiğinde. Muhterem hazirun, bilahare geleceğim bu sınava dibace olsun diye, neredeyse 500 yılı bulan Kuzey Amerika – İslam/Müslüman ilişkisi tarihinin tozlu arşivlerine daldırdığımda elime gelen bazı köşe taşlarını yüce heyetinize arzetmek istiyorum. Zikredilecek eşhası ve vukuatı zaten bilenlerinize bir kez daha hatırlatmaya, henüz haberdar olmayanlarınızı ise tanımaya davet güzergahında olacak seyahatimiz boyunca kahve çay servisi serbesttir. Sigara sağlığa zararlıdır. Bu uzun uçuş süresince dik oturmak bel sağlığı açısından faydalıdır. İyi ve ibretli yolculuklar dilerim...  

Yer: Chicago
Tarih: 11 Eylül 1893

kullanChicago, kendisini yerle bir eden 1871 yangınından sonra dünyanın bu en büyük sosyo – ekonomik buluşmasına evsahipliği yaparak adeta küllerinden yeniden doğmaktadır. Fuar alanının tam merkezinde ise dünyanın o güne kadar görmediği bir görüntü yer almaktadır: Dünya Dinler Parlamentosu. 11 Eylül 1893 günü açılan bu standda her dinin müntesipleri bir yandan yeni çağda birarada yaşamanın yollarını tartışırken bir yandan da kendi dinlerini meraklılara tanıtmakta ve onların sorularına cevap vermekte. Modern tarihin ilk din müntesipleri arası diyalog faaliyeti olarak kayıtlara geçer bu ilginç buluşma.

Bu stanttaki Müslüman reyonunun başında ise Alexander Russel Webb vardır. Webb, 9 Kasım 1846 senesinde New York eyaleti ‘Upstate’ muhiti, Hudson vilayetinde Presbiteryan meşrebine mensup bir ailede doğan bembeyaz bir Amerikalı. Hudson Daily Star gazetesinin 35 yıllık editörü Alexander Nelson Webb’in 2’si kız 5 çocuğundan biri olan Russel Webb, devrin önemli bir entelektüeli olan gazeteci babasının yolundan giderek gazeteci olmuş.

O günlerde idealist ve girişimci ruhlu her genç gibi, ‘’Go West, young man, and grow up with the nation (Bul Batıyı al parayı)’’ çağrısına uyarak Chicago ve St Louis’e yelken açar. 1871 Chicago yangınında sahip olduğu herşey yanınca New York’a geri döner ve tekrar mücevher işi yapmaya başlar. Yeterli parayı toplar toplamaz Missouri eyaletinde basılan Unionville Republican gazetesini satın alan Webb, bu küçük gazeteyi 3 yıl idare eder. Ardından, St Joseph Gazette, Missouri Morning Journal gibi daha büyük ölçekli gazetelerde editörlük yaptıktan sonra o günler itibarı ile ABD’nin en eski ve en çok satan  ikinci günlük gazetesi olan Missouri Republican’a sayfa editörü olarak transfer olur.

Burada çalışırken dönemin ABD Başkanı Grover Cleveland kendisini 1887 senesinde konsolos olarak Filipinler’e tayin etti. Artık ulusal görevli bir elçi olan Russel, Manila’da valizini açıp eşyalarını yerleştiredursun biz 1881 yılına bir ‘flashback’ yapıp, gelişmeleri ağır çekimde yeniden seyredelim. 

Diplomatik elçilikten dini elçiliğe seyahat…

Mensubu olduğu Presbiteryan mezhebinde entelektüel arayışı ve iç huzuruna bir karşılık bulamayan Webb, daha sonra üyesi olduğu New York Theosophical Society’nin kütüphanesindeki 13 bin kitap arasında daha derin bir yolculuğa çıkar. İlk durağı olan Budizm’den tatmin olmayınca İslam’la ilgili kitaplara yönelir. Yöneliş o yöneliş… Bu yönelişin yedinci senesinde, yani Manila’ya konsolos olarak gönderildikten 1 yıl sonra, yani 1888 senesinde, yani 41 yaşında Müslüman olarak yepyeni bir yolculuğa başlar. Artık adı da Mohamed Alexander Russell Webb olmuştur. Aslında Müslüman olmaya ilk karar verdiğinde henüz hayatında tek bir Müslüman ile bile şahsen tanışmamıştı. ‘Tanısaydı iki defa mı düşünürdü’ diyecek ''gundilere'' aldırmadan yolculuğumuza devam edelim. 

kullan
ABD'deki Müslüman göçmenler...

Russel Webb ile beraber Kansaslı eşi Ella G. Webb ve 3 çocuğu da İslam’ı kabul ederek Müslüman olur. Yeni Dünyada Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçen ilk AngloSakson olarak kayıtlara geçen Russel Webb, Kuzey Amerika’da İslamı anlatma amacıyla Manila’daki görevinden 1892 senesinde istifa eder. 1893 senesinde memleketi New York şehrine yerleşir ve ilklere başlar. Bugünkü Broadway Caddesi 25’nci ve 26’ncı sokaklar arasına denk gelen blokta, kıtanın ilk İslami neşriyatını ‘’Oriental Publishing Company’’ adıyla kurar. Kıtanın ilk İslami yayını olan haftalık ‘’Moslem World’’ gazetesinin ilk sayısını 12 Mayıs 1893 günü yayınlar. Ve yine 458 West 20th Street adresinde kıtanın ilk resmi mescidi olarak kayıtlara geçen ‘Moslem World Building’i kurar. Ve dahi kıtanın ilk İslami cemaati olan ‘’the American Moslem Brotherhood’u (Amerika Müslüman Kardeşler)’’ kurar. Ders halkalarının ilki New York’ta, ‘’The Mecca Circle’’ adıyla kurulur. Dördüncüsü Washington DC’de ‘Capital Circle’ adıyla teşekkül eder. Webb’in kızı Aliye’nin verdiği bilgilere göre DC’de ders halkasının ilk 5 üyesinin biri profesör ve ikisi de tıp doktoruymuş. İsimlerini bilmiyorum…

Erbab-ı namus ve iffetden pek muktedir bir muharrir

İşte Chicago’daki fuara Müslümanları temsilen bu döneminde katılır. Chicago ve Midwest medyası, konu ile ilgili haberlerinde New Yorklu olduğu için kendisinden ‘Yankee Mohammedan’’ diye bahseder.  Bu dönem aynı zamanda Osmanlı padişahı 2’nci Abdulhamit Han’dan İslamla ilgili neşriyatı Kuzey Amerika’da yayabilmeleri ve o günlerde kendi cebinden çıkarmakta olduğu ‘’The Voice of İslam (Sada-y-ı İslâm)’’ mecmuasının neşrinin devamı için yardım talebiyle Dersaadet’e 2 mektubunu yazdığı günlerdir.

Tarihçi İhsan Çomak’ın konu ile ilgili bir makalesinden okuduğuma göre devrin Hariciye Nazırı Hasan Paşa bu mektupları 6 Haziran 1894 senesinde Abdulhamit Han’a, Russel’ı ‘’erbab-ı namus ve iffetden pek muktedir bir muharrir’’ diye bahsederek takdim eder. Hasan Paşa’nın, ‘yardım edilmesi’ yönündeki reyini Padişah’a sunarken sarfettiği, ‘’Efendi-yi mümaileyh bu teşebbüste tamamiyle nail-i muvaffakiyet olamadığı takdirde bile neşriyat kılması ve konferanslarıyla din-i İslâm'ın aleyhinde Amerika'da mevcut efkâr-ı batılayı ref' ve izaleye muktedir olacağı meczundur.’’ cümlesinin altını görünmez kalemle çiziyorum.

Tıpkı, İmam Webb’in, ‘’İslâmiyyetin din-i hakikî olduğu cezim ve itikadındayım, fakat bu dinin ahkâm ve kavaid-i celilesi birtakım cahil muharirler tarafından pek yanlış bir yolda gösterildiğinden muavenet-i ilâhiye ile din-i İslâm hakkındaki efkâr-ı batılayı ref ve izale ile zeki vatandaşlarım meyanında neşr-i hakaik üçün elden geleni icradan geri durmayacağım.’’ dediği nakledilen cümlesinin altını çizdiğim gibi…

İhsan Hoca, Başbakanlık arşivlerinden derlediği bilgilerle, bu mektuplaşmadan 7 sene sonra Russel Webb Efendinin, ‘’New York Fahri Başşehbenderliğine (ticaret müşaviri) atandığını ve kendisine 'Mecidi' nişanı verildiğini aktarıyor. New York Halk Kütüphanesindeki bilgilere göre ise 1901 senesinde gittiği Türkiye’de kendisine bu payelerin yanı sıra ‘Bey’ rütbesi ve ‘Medal of Merit (liyakat madalyası)’ da tevdi edilmiş. Bu madalyanın sahibi tek Amerikalı olarak tarihe geçmiş Muhammed Alexander Russell Webb Bey

Aynı günlerde Sultan Abdulhamit’e New York’ta bir Müslüman mezarlığı ve bir cami projesi takdim ettiğini de biliyoruz. Ne var ki her ikisi de sadece birer proje olarak kalmış.

Webb Efendi, 1898 senesinden 70 yaşına yani 1 Ekim 1916 tarihine kadar, New Jersey eyaleti Bergen vilayeti Rutherford nam kasabasında ikamet etmiş. New York’un Amerikan futbolu takımlarının, elbette bu kardeşinizin taraftarı olmak belasına düçar olduğu New York Giants’in maçlarını oynadığı bu kasabada “Rutherford Times” adıyla bir de gazete daha kurmuş. Birkaç yıl yayınladıktan sonra satmış.

Muhammed Alexander Russel Webb Bey, 1 Ekim 1916 günü vefat etti.

Halen, Rutherford yamaçlarındaki Hillside Cemetery adlı kabristanda medfundur. Amerika’da on yıllarca gıyaplarında haklarını müdafaa ettiği milletin çocuklarından ruhuna okunacak fatihalar bekliyordur belki de, bilemem… 

Yer: Union Square, New York City
Tarih: 10 Aralık 1893 Pazar

‘’Olay nedir, neden geldik Yünyın Skuer’e’’ diyeceksiniz. Önce tarihe dikkat edin derim. Evet doğru bildiniz, Chicago fuarının olduğu sene bu… Fuardan tam 2 ay sonra.

Union Square adlı park/meydan, bugünkü Manhattan’ın Yuppie, pahalı, şık, ihtiyar, uyumlu, tutucu, yüksek Midtown’ı ile entelektüel, asi, değişimci, biraz hipster, az gangster, çokça youngster, kaldırımları ‘chicken rice’, Guinness ve dahi marihuana kokan Downtown’ını birbirinden ayıran fiili bir sınır. Meydanın oluştuğu yıllarda ise sendikaların (union), anarşistlerin, işçilerin, ekmeğinin hakkını müdafaa edenlerin buluştuğu bir yer olmasından mütevellit adı Union Square olarak kalmış.

Emma Goldman ablanın, yine Union Square’e toplanan 3 bin işsize, ‘’Size iş vermezlerse ekmek isteyin. Ekmek de vermezlerse siz alın’’ diye seslendiği günlerden birinde, meydana, New York Times gazetesinin ifadesiyle bir ‘melodious call (melodik bir çağrı) yayılır. At arabaları durur, devrim çalışmaları durur, kuşlar durur, sincaplar durur… İngilizce’den başka bir dilde şarkımsı bir tınıyla yankılanan bu yanık ses,  parkın güneybatı köşesinde kalan, University Place ve 14’ncü Sokak Köşesindeki bugün alt katında Bank of America şubesi olan binanın 3’ncü katından gelmektedir. Tarih 10 Aralık 1893 Pazar günü saat öğlen 11:00’dir. Şehr-i Niyork’un ilk defa ezan ile tanıştığı andır bu.

New York’un ilk ezanı

Müeezinin adı John A. Lant. Muhammed Russel, Webb Bey’in şehir şehir dolaşarak oluşturmaya çalıştığı Müslüman Kardeşler grubunun sonradan Müslüman olmuş beyaz üyelerinden biri. Yine Webb Efendi ile yola çıkmış olan bir başka Müslüman Kardeşler üyesi Rusya kökenli Emin L. Nabakoff ile beraber, Union Square’e bakan bu binanın üçüncü katında hem işyeri hem de bir mescit kurdular.

 ‘’Yayınlanmaya değer her haber’’ sloganıyla bir ülkenin tarihinin gün gün kaydını tutan New York Times gazetesi bu olay pas geçmez. Ekranda gördüğünüz küpür, New York’ta ilk ezanın ertesi günü 11 Aralık 1893 Pazartesi gününe ait NY Times gazetesinin orijinal küpürüdür. Yaklaşık 200 kelimelik, ‘’New York’un ilk müezzin çağrısı’’ başlıklı ve ‘’Bay Lant, 3’ncü kat penceresini minare olarak kullandı’’ alt başlıklı  haberde ne alay, ne ayıplama ne kınama var. Ezanın tercümesi ve Müslümanlar için önemi var. Namazdan sonra Emin L. Nabakoff’un ‘Amerika’da İslam’ konulu bir vaaz verdiğini de NY Times haberinden öğreniyoruz. Hakeza, cemaatin, Chicago Dünya Fuarı için Amerika’ya gelip henüz dönmemiş birkaç ‘’Mussulman’’dan ibaret olduğunu da… 

kullan

Bilen bilir, Manhattan’ın ‘hip’ muhitlerinden East Village’ta 11’nci Sokak ile 1’nci Cadde’nin köşesinde Medine Mescidi vardır. Yaklaşık 7 ay yaşadığım bu hipster cenneti sokakta, namaz vakitlerinde Pakistanlı yaşlı muezzin amcanın kapının önüne çıkıp ezan okuması her gördüğümde bana orijinal gelir. Mescidin önünden geçen yığınla ‘hipster’ genç, NYU öğrencisi, marjinal artistlerin hiçbirinde bu görüntüyü yadırgayan bir tavır görmedim. ‘’Adamlar o kadar marjinal ki normal nedir duygusunu yitirmişler de ondan’’ diyecek 'gundilere' de aldırmayalım. 

Velhasıl kelam, kapanmadan önce CBGB ya da Riffifi’ye veyahut St Marks çevresindeki diğer mekanlarla akan punk, hip, rock, metal, likit gençlerin deryasında Pakistanlı yaşlı bir amcanın yükselen ezan sesi, bu şehri neden sevdiğimi bana hatırlatan enteresan enstantanelerden biridir.  

Dünyanın en büyük Müslüman şehirlerinden biri: New York

Geçen yaz New York’u ısıtan cami tartışmaları sırasında ‘’Müslüman Amerikalıların Tarihi Ansiklopedisinin’’ editörü Edward Curtis, bağnaz Amerikalıların, Müslümanları Manhattan Downtown’a ilk defa gelmeye çalışıyor gibi göstermelerine isyan eden çarpıcı bir makale kaleme almıştı. Oysa ki bir terör saldırısında yıkılan Dünya Ticaret Merkezinin inşa edilmesinden yüz yıl önce Müslümanlar Downtown’da yaşamaya başlamıştı. 1880’lerde Washington Street’in birkaç bloğuna yerleşen Osmanlı Suriyesinden Hıristiyan ve Müslümanlar nedeniyle bölge ‘Little Syria (Küçük Suriye)’ diye bile anılır olmuş. Burda kurdukları kahvehanelere doluşan Osmanlılar nargileleri çekip Devlet-i Aliyenin son dedikodularını paylaşırlarmış. New York Times gazetesinin sokağı tanıttığı 1903 tarihli bir haberinde bölge ‘’quaint (bir acayip güzellik)’’ olarak tanımlanmış ve mahalle halkının bir örnek nezaketine vurgu yapılmış.  

kullanYer: New York City
Tarih: 8 Şubat 2011
Saat: Ayıptır söylemesi nerdeyse sabah oldu

Russel Webb’in vefatının üzerinden nerdeyse 100 yıl geçti. Bugün New York dünyanın en büyük Müslüman nüfuslu şehirlerinden biri. New York şehir merkezinde kapısında tabela olan 100’den fazla cami var. Ancak, apartmanlardaki mescit sayısı bundan çok çok fazla. Bazıları 1,4 milyon dese de New York belediyesi tahminlerine göre şehirde 1milyon Müslüman yaşıyor. Şehirdeki devlet okullarında okuyan her 7 öğrenciden biri Müslüman. ABD’nin en büyük polis gücü olan New York Polis Teşkilatı NYPD’de 1000 Müslüman polis memuru görev yapıyor.

"İyi de kardeş sen 500 yıllık tarih dedin, 100 yıl öncesine gittin kaldın’’ diyebilirsiniz. Alınmam böyle şeylerden. Yapıcı eleştiriyi severim.  Elbetteki Amerika ve İslam ilişkisinin tarihinden avucuma gelen köşetaşı bundan ibaret değil. Ben daha en başa, Kuzey Amerika kıyılarına ilk İngiliz kolonicilerini 26 Nisan 1607 günü Virginia kıyılarına bırakan 3 gemiye gidip oradan başlayacaktım yolculuğa. Yeni Dünya’da Anglo Sakson devrini başlatan o gemilerden birinde Müslümanları çok ama çok yakından tanıyan enteresan bir adam vardı. Ama, bir anda çok geriye gidersem sizi, ‘dönüş yolu uzun olacak’ korkusu sarar diye çekindim. Hem konuşmaktan boğazım kurudu, serde derman kalmadı…

Kısa bir aradan sonra yolculuğumuza devam edeceğiz.

Cemal Demir - Haber 7
cemaldemir111@gmail.com

Yorumlar21

  • celal emanet 11 yıl önce Şikayet Et
    Amerika'da İslam ve Muhammed Webb'in Hayatıyla ilgili önemli bir Eser. Muhammed Webb ve Amerika`da Islam`ı merak edenler Celal Emanet tarafından kaleme alınan Amerika'da bir Osmanlı: Muhammed A.R. Webb isimli eserini mutlaka okumalıdırlar.
    Cevapla
  • güven kurtul 14 yıl önce Şikayet Et
    Hanif Koray-Hasan Seyre. Hanif Korayı okuyunca aklımdan şu geçti: İşte Hasan Seyre nihayet bir yorumcu ruh ikiziyle karşılaştı.Ama ruhları sırt sırta dönmüş ters yönlere bakıyorlar :) Ortak noktaları ise anlaşılmamak olsa gerek :)
    Cevapla
  • hanif koray 14 yıl önce Şikayet Et
    o zaman. nasıl ki türkler, kürtler, farisiler... kendi islam tarihini ilklere bağlamada bir çok menkıbelerle tasbit etmişlerse, mesela nevyorlu veya londralı ingilizler de böyle menkıbeler bulabilirler. mesela, efendimiz zamanından kalma ingiliz paraları üzerinde nümzimatikler, lailahe illallah gibi yazılar buldu. frenkler de diyebilir ki bizim müslümanlığımız sahabeye dayanır. her islam halkı gibi onların da bunu söylemeye hakkı var. ama şimdi bu sizin yaptığınız buna benzemiyor. çünkü yeri ve zamanı değil!
    Cevapla
  • hanif koray 14 yıl önce Şikayet Et
    islam alemlere geldi. islam alemlere, tüm insanlığa geldiği için, muhammedi müjde, yeni qudüsleri, istanbulu, romayı, doğuda batıda tüm insanların lailahe illallah diyeceği bir zamanı ve zemini müslümanlara kızıl elma olarak sundu. bu müjde 2. mehmed, kral muhhammed çelebi ile 1453te ayasofyada gerçekleşti. tüm yeni qudüslerin de tıpkı qudüs gibi, istanbul gibi, asli hüviyetine döneceğine inanıyoruz. lailahe illahlah demeyen kalmayacak. o zaman nevyorkun yeni qudüs iddasını doğrultmamız mümkün. o zaman nevyork islam şehri olur.
    Cevapla
  • hanif koray 14 yıl önce Şikayet Et
    dünyanın en büyük müslüman şehri!. qudüs hıristiyanlar için ne ifade eder? bir hiçi. çünkü hz. ömer qudüsü alana kadar konstantinden beri hıristiyan olan roma, qudüste taş üstüne taş koymadı. mescidi aksayı harabelerinden diriltmek için kılını kıpırdatmadı. elhamdülillah süleyman mabedini yapmak hz. ömere ve müslümanlara nasib oldu. hıristiyanlar ne yaptı? iznikte ve istanbulda qudüs yerine ayasofya yaptı. o yüzden istanbula yeni qudüs dediler. yeni qudüs bir roma oldu, bir germen, bir londra... şimdi ise nevyorka yeni qudüs diyorlar...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat