“Edirne’den Dünyaya Şifa Mesajı’’
- GİRİŞ24.09.2025 08:56
- GÜNCELLEME25.09.2025 09:40
Edirne, Osmanlı’ya başkentlik yapmış ve tarihin en köklü miraslarını günümüze taşımış bir şehir. Kültürü ve tarihiyle adeta bir açık hava müzesi olan Edirne, bugün yalnızca camileri ve köprüleriyle değil; aynı zamanda tıp tarihine ışık tutan mirasıyla da dikkat çekiyor.
Edirne, Türkiye’nin tarihi ve kültürel coğrafyasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Camileri, köprüleri, saray kalıntıları ve külliyeleriyle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Her bir eseriyle yalnızca mimari bir ihtişam sunmaz; aynı zamanda Osmanlı’nın sosyal, kültürel ve bilimsel birikimini günümüze taşır. Edirne’nin kimliği, yalnızca tarihî yapılarında değil; insanı merkeze alan medeniyet anlayışında da saklıdır. Bu yüzden Edirne, hem tarihçiler için bir araştırma merkezi, hem kültür meraklıları için bir açık hava müzesi, hem de insanlığın ortak mirasına ışık tutan bir medeniyet kapısıdır.
Bu mirasın en önemlilerinden biri hiç şüphesiz ki Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’dir.
1488 yılında Sultan II. Bayezıt tarafından yaptırılan külliye, yüzyıllar boyunca darüşşifa ve tıp medresesi olarak hizmet verdi. Akıl ve ruh hastalarının su sesi, ney, ud ve rebab gibi müzik aletleriyle tedavi edildiği ve bitkisel ilaçların hazırlandığı bu merkez, dönemin en ileri sağlık kurumlarından biri kabul ediliyordu.
Zamanla kaderine terk edilerek harabe haline gelen bu eşsiz yapı, yıllar sonra Trakya Üniversitesi’nin özverili çalışmaları ile yeniden ayağa kaldırıldı. Bugün modern bir müze kimliğiyle ziyaretçilerini ağırlayan külliye, hem Osmanlı’nın sağlık anlayışını hem de insan merkezli medeniyet vizyonunu gözler önüne seriyor. Bu konunun önemine binaen Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin bugün modern bir müze kimliğiyle ayakta olması,hiç kuşkusuz Trakya Üniversitesi’nin özverili çalışmaları sayesinde mümkün olmuştur. Tarihî mirasın korunmasında büyük emek sarf eden üniversite yönetimine, akademisyenlere ve emeği geçen tüm ekibe gönülden teşekkür ederiz.
Sekizinci Osmanlı Padişahı Sultan II.Bayezid tarafından 15.yüzyılda 4 yıl gibi kısa bir sürede yaptırılarak asırlar boyunca sağlık, sosyal, eğitim ve dinî bir kurum olarak hizmet vermiş bir külliyedir. Külliyenin en önemli yapısı da çağına göre çok gelişmiş mimari anlayışla hayata geçirilmiş olan darüşşifasıdır. Osmanlı’nın insan merkezli sağlık anlayışının en somut tezahürü olan bu darüşşifa, sadece hastaları tedavi eden bir kurum değil; merhamet, sevgi ve bilimin birleştiği bir medeniyet projesidir.
Bugün müze olarak hizmet veren bu eşsiz yapı, aldığı uluslararası ödüllerle de Osmanlı’daki şifa geleneğini Avrupa’ya ve dünyaya tanıtan bir kültür elçisi konumuna yükselmiştir. Edirne’nin tarihî kimliğine ve insanlık mirasına kattığı bu değer, şehrin sadece taş duvarlarla değil, gönüllere dokunan bir ruha sahip olduğunu göstermektedir.
Edirne’nin tarihi miraslarından Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, Osmanlı’nın şifa geleneğini günümüze taşıyan en önemli yapılardan biridir. Dünyanın sayılı sağlık yapılarından birinin içinde hayata geçirilen bu müze, aldığı uluslararası ödüllerle de Türkiye’nin gururu olmuştur.
Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin büyük başarılarının nasıl gerçekleştiğini bu başarıya katkı sunan kıymetli isimlerden ve konunun uzmanı olan Müze Sorumlusu Sayın Enver Şengül ile konuştuk.
1-Sayın Enver Şengül. Öncelikle size teşekkür ediyoruz. Müzenizin aldığı uluslararası ödüllerden bahseder misiniz? Bu yapı hem Osmanlı tıp mirası hem de kültürel turizm açısından nasıl bir önem taşıyor?
1997 yılında Trakya Üniversitesi tarafından kurulmuş olan müzemiz, ülkemizin en ilgi çeken müzelerinden biridir. Müzemizin 3 tane uluslararası prestijli ödülü bulunuyor. Bunlardan en önemlisi 2004 yılı Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’dür. Bu ödülle Avrupa Kültürel Mirası Mükemmellik Kulübü’ne dâhil edilmiştir. Bu eşsiz ödül Fransa’nın Strasbourg şehrindeki Rohan Sarayı’nda dönemin Avrupa Parlamentosu üst düzey yöneticilerinin katıldığı törenle müzemize takdim edilmiştir.
İkinci önemli ödülümüz, Avrupa Kültürel Miras Birliği ve Mükemmellik Kulübü’nün vermiş olduğu ödüldür. 2007 yılında Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen Ödüllü Müzeler buluşmasında en iyi sunum ödülünü kazanarak ikinci uluslararası başarısını elde etmiştir.
2008 yılında ise Güneydoğu Avrupa Gazeteciler Derneği Yılın Başarı Ödülü’ne müzemizi layık görmüştür.
Bu tarihi yapılar aynı zamanda UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici listesindedir.
Bu yapının Osmanlı mirası ve kültürel turizm açısından önemi tartışılmaz. Tıp tarihindeki önemi, yapıldığı döneme göre son derece ileri ve insancıl tedavi yöntemlerinin ve eğitim anlayışının uygulanmış olmasıdır. Mimarlık tarihindeki önemi de tarihte merkezi ayrıntılı planlı hastanelerin tarihteki bilinen ilk örneği olmasıdır. Benzerlerini yapımına batıda bundan 200 yıl sonra başlanmıştır.
2-Osmanlı döneminde bu şifahane hangi yöntemleriyle öne çıkıyordu? Özellikle müzik, su sesi, koku ve bitkisel tedaviler gibi yöntemler hakkında bize neler söylemek istersiniz?
Külliye; içinde sosyal, kültürel, din ve eğitim kurumlarının olduğu çok sayıda binadan meydana geliyor. Bunların en önemlisi, külliyenin Edirne’ye yapılmasına vesile olan ve müzemizin merkezi durumundaki Darüşşifası yani hastane bölümüdür.
Bu hastanede dönemin en üst seviyedeki hekimlik bilgileri uygulanıyordu. Dönemin hekimleri bu geleneksel tedavi yöntemleriyle yetinmiyor, yardımcı tedavi yöntemlerini de etkin bir şekilde kullanıyorlardı. Bunlar müzik sesi, su sesi, güzel kokular ve meşguliyet gibi tedavi yöntemleriydi.
Öyle bir hastane düşünün ki içinde ve en hâkim noktasında bir musiki sahnesi olsun. 1650’li yıllardaki belgelere göre 10 kişiden oluşan hanende ve sazende ekibi haftanın 3 günü bu musiki sahnesinde yer alır, hekimlerin önerisi doğrultusunda her hastalık için farklı makamlar çalıp söylerlerdi. Yani müziğin ruh üzerindeki sakinleştirici etkisinden yararlanılarak dönemin tıp bilgileri ile birlikte ve hastane ortamında kullanılmıştır. Müzikle hasta tedavisi tarihin çok eski dönemlerinden beri kullanılan bir yöntem olarak bilinir. Edirne Darüşşifası’ndaki farkı bunun hastane ortamında ve kurumsal bir şekilde kullanılmış olmasıdır.
Sadece müzikle tedavi değil; şifahanenin ortasındaki şadırvandan akıp duran suyun çıkardığı ses, bahçede yetiştirilen envai türlü çiçeğin yaydığı koku ve meşguliyet uygulamaları da tedavinin ayrılmaz bir parçasıydı.
3-Tarih kitaplarında sıkça geçen “Dünya, delileri zindana atarken; Osmanlı tedavi ederdi” anlayışı, bu müzede nasıl bir karşılık buluyor?
Edirne Darüşşifası 1488 gibi eski bir tarihten itibaren hizmet vermeye başlamıştır. O yıllarda Avrupa Orta çağ karanlığından yeni çıkmış bir dönemi yaşıyor. Akıl ve ruh hastaları içlerine şeytan girmiş tanısıyla ateşlerde yakılırken, Osmanlı İmparatorluğunu güzide şehri olan Edirne’de müzik, su sesi ve güzel kokular gibi yöntemlerle tedavi ediliyorlardı. Müzemizde işin bu yönünü manken canlandırmaları ve bilgilerle günümüz insanlarına anlatmaya çalışıyoruz.
4-Günümüzde müzeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistler en çok hangi bölümlerden etkileniyor?
Müzemiz 3 ana bölümden oluşuyor. Darüşşifa, Medrese ve İmaret bölümlerinden. Ziyaretçilerimizin en çok etkilendiği bölüm elbetteki Darüşşifa’nın yataklı tedavi bölümü. Müziğin ve su sesinin eşliğinde hastaneyi ve hasta odalarını dolaşmak ziyaretçilerimize eşsiz bir deneyim sunmaktadır. Medrese bölümümüzün büyük dershanesi ve İmaret Bölümümüzün yer sofrasının olduğu salon da ziyaretçilerimizi oldukça etkilemektedir.
5-Tıp fakülteleri ve genç öğrenciler açısından bu müzenin öğretici yönü nedir? Burada öğrenilenler modern tıbba nasıl bir perspektif katabilir?
Üniversitemiz bünyesinde bir tıp fakültesi bulunmaktadır ve üniversitemizin geçmişi, tıp eğitiminin başlangıç tarihi olan 1488’e dayanmaktadır. O nedenle Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanan öğrencilerimiz oryantasyon programı çerçevesinde ilk olarak müzemize getirilmektedir. Öğrencilerimiz de bu vesileyle Edirne’nin ve külliyenin tıp eğitimi ve uygulamasındaki önemi ve tarihçesi hakkında bilgi sahibi olmaktadır.
6-Sizce Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, sadece Edirne için değil; tüm Türkiye için nasıl bir “kültürel hafıza” görevi görüyor?
Doğru bir benzetme. Müzemiz bu toprakların kültürel hafızasını temsil ediyor. Ödül alma gerekçemiz doğu ve batı Avrupa kültürleri arasında bir köprü misyonu olarak belirlenmişti. Müzemiz aynı zamanda böyle bir vazifeyi üstleniyor. Bu topraklar asırlar boyunca mimarinin, hoş görünün, insancıl değerlerin harmanlandığı bir coğrafya olmuş. Tüm bunlar bu külliyenin taşına, duvarına sinmiş. Bu yapılar müze olmasa bile ziyaretçilerin kendilerini tarih koridorlarında hissettiği bir atmosfere sahip. İşte bizler de bu yapılara biraz duygu, estetik ve ruh katarak bu hafızanın günümüz kuşaklarıyla bağlantı kurmalarını sağlamaktayız. Bunda da oldukça etkili olduğumuzu söyleyebilirim.
7-Sizce bu müze gelecek nesillere nasıl bir mesaj veriyor?
Müzemiz gelecek nesillere geçmişimize bakmamızı ve ondan dersler çıkarmamızı öğütlüyor. Bir de tarihimizi öğrenip ondan gurur duymayı.
8-Edirne’nin kültürel hafızasında Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’ni nasıl konumlandırmak gerekir?
Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Selimiye Camii’nden sonra Edirne’de en çok gezilip görülmeye değer bir yer konumuna gelmiştir. Her yıl ülkemizin ve dünyanın birçok yerinden müzemizi görmeye gelenler var. Yıllık ziyaretçi sayımız 200.000’e yaklaşmaktadır ki bu sayı bu sınıftaki müzeler arasında rekor olabilecek yüksekliktedir. Mimarisindeki özelliklerin yanı sıra; tıp tarihindeki hikâyesinin çok güçlü olması, müzemizi Edirne’deki kültür varlıklarının arasında parlayan bir yıldız konumuna yükseltmektedir. Bizler de bundan büyük bir gurur ve mutluluk duymaktayız.
9-Bu müzeye yıllarca emek verdiniz ve “Delilik Mevsimi” isimli bir de romanını yazdınız. Bu romanın özelliğini ve yazma hikâyesini anlatır mısınız?
2001 Yılında müzeye müdür olarak atandım ve 11 yıl boyunca aralıksız büyük bir aşkla hizmet ettim. Avrupa çapında alınan ödüller işte bu döneme aittir. Bu süreçte de yüksek lisans eğitimimi tamamladım ve tezimi “Kültür Tarihinde Müzikle Tedavi ve Sultan II.Bayezid Darüşşifası” üzerine yaptım. Daha sonra yönetimsel değişiklikler nedeniyle bu görevimden alınarak üniversitemiz kütüphanesine atandım. Elimde çok zengin bilgi ve döküman vardı. Bunları edebiyat kanalıyla tekrar anlatmayı düşündüm ve romanımı yazmaya başladım. Üç yıl süren çalışma sonucunda 1650’li yılların Edirne’sinde Darüşşifa’da ve Edirne Sarayı’nda geçen sırlarla dolu bir kara sevda romanı yazdım. Romanım baskı yaptı. Yakında dördüncü baskısını yapmak üzere.
Sonuç: Osmanlı’nın asırlardır sürdürdüğü insan merkezli sağlık anlayışını günümüze taşıyan Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, sadece taş duvarlardan ibaret değil; şefkat, merhamet ve bilimin birleştiği bir mekân.
Sayın Enver Şengül’e bu değerli katkıları ve samimi cevapları için çok teşekkür ediyorum.
Edirne Kültür Turizm İl Müdürü Sayın Kemal Soytürk’e bu konu ile ilgili kısa bir soru yönelttim?
Sayın müdürüm. Edirne’nin kültürel mirasından gastronomisine, tarihinden sosyolojisine kadar pek çok alanda önemli çalışmalara başarıyla imza atıyorsunuz. Bu çalışmaların şehre kattığı değer ortada. Peki, özelde Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin Edirne’nin tarihî kimliği ve kültürel geleceği açısından önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Edirne, Osmanlı’ya uzun yıllar başkentlik yapmış, tarihi ve kültürel zenginliğiyle adeta bir açık hava müzesi konumunda. Biz de Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü olarak bu mirası korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için her alanda çalışmalar yürütüyoruz. Tarihimiz, kültürümüz, gastronomimiz, sosyal dokumuz ve manevi değerlerimiz Edirne’nin kimliğini oluşturan en önemli unsurlar.
Bu bağlamda Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, yalnızca Edirne için değil, tüm insanlık için özel bir yere sahip. Çünkü burada asırlar önce insana değer veren, şifa dağıtan, ruh ve beden sağlığını birlikte gözeten bir medeniyet anlayışı hayat bulmuştu. Bugün bu eserin müze olarak yeniden canlanması, Edirne’nin tarihî kimliğini güçlendirirken, kültürel geleceğine de yön veriyor. Bizim için bu müze, şehrimizin şifa kapısı ve medeniyetimizin dünyaya armağan ettiği bir değer niteliğindedir.
Sonuç: Osmanlı’nın asırlardır sürdürdüğü insan merkezli sağlık anlayışını günümüze taşıyan Edirne Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, sadece taş duvarlardan ibaret değil; şefkat, merhamet ve bilimin birleştiği bir mekân. Edirne, Osmanlı’ya başkentlik yapmış kimliğiyle, camileri, külliyeleri ve taş köprüleriyle bir tarih hazinesi olmayı sürdürüyor. Bu mirasın en nadide parçalarından biri olan Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, geçmişten bugüne şifa anlayışını geleceğe taşıyor. Edirne’nin taş köprülerinden yükselen tarihî izler, müzenin kubbelerinde ve odalarında yeniden hayat buluyor. Böylece Edirne, hem tarihine sahip çıkıyor hem de insanlığa sunduğu kültür ve şifa mirasıyla dünyaya ışık tutmaya devam ediyor.
Özetle;
Dünya delileri zindana atarken Osmanlı Şifahaneyle tarih yazdı
Avrupa delileri zindanlara kapatırken Osmanlı, Edirne Sultan II. Bayezid Külliyesi’nde kurduğu şifahaneyle musiki, su sesi ve merhametle tedavi uyguladı. Bugün Sağlık Müzesi olarak hizmet veren külliye, asırlık bir insanlık dersini dünyaya hatırlatıyor.
Bugün Sağlık Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlayan külliye, yalnızca Osmanlı tıp tarihini değil, aynı zamanda medeniyetimizin insanı merkeze alan değerlerini de hatırlatıyor.
Edirne’den yükselen bu mesaj, tarihin derinliklerinden bugüne uzanan bir davet niteliğindedir.
Sultan II. Bayezıt Sağlık Müzesini birkaç başlıklarla özetlersem:
Edirne’nin şifa çınarı,asırlardan günümüze uzanan umut,
Zincir değil merhamet, zindan değil şifa,
Taş duvaralrdan yükselen Şifa,
Edirne’nin insanlığa şifa mirası,
Osmanlı’nın Dünya’ya verdiği muhteşem ders,
Edirne’den Dünya’ya umudun ve şifanın hikayesi,
Edirne’den insanlığa şifa nefesi,
Osmanlı’nın şifa mirası Zincir değil merhem….
Asırlardır Meriç’in, Tunca’nın sularına eşlik eden bu kubbeler ve avlular, insanlığa tek bir hakikati hatırlatıyor:
Zincir değil merhamet, zindan değil şifa kapısı.
Fotoğraf 31-32-33
Edirne, şifahanesiyle geçmişten bugüne umut fısıldamaya devam ediyor. Taşlarında saklı bu nefes, insanlığın ortak hafızasına daima ışık tutmaya devam edecek.
Bugün şifa nefesini iliklerimize kadar hissettiğimiz Sultan II.Bayezıd Külliyesi’nin ihyasında ve yaşatılmasında emeği geçen Edirne Valiliğine,Trakya Üniversitesi’ne ,Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Sayın Kemal Soytürk’e ve Sayın Enver Şengül’e en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Cemil Şahin
Fotoğraf Sanatçısı -Araştırmacı Yazar
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol