Unutulmaz 'Bağdat Seferi'nin ardından...

  • GİRİŞ12.07.2008 09:44
  • GÜNCELLEME12.07.2008 09:44
“Ben ne Şii’yim, ne Sünni. Ben Müslümanım” deyiverdi sesindeki heyecana hükmetmeden.
Tayyip Erdoğan ile uçakta, Bağdat dönüş yolunda, gecenin ilerlemiş bir saatinde konuşuyoruz. Irak’ta Şiilerle Sünnilerin arasında, ona göre “eften püften sebeplerle ülkenin ne hale geldiğine” ilişkin duyduğu derin üzüntüyü Irak yöneticilerine böyle ifade etmiş.
“Bunu kime söylediniz?” diye soruyorum. Çünkü, bir gün içinde, müthiş bir trafik ile görüşmediği üst düzey Iraklı lider kalmamıştı. Kısa bir tereddütten sonra, “Senin arkadaşa söyledim” diyor. “Benim arkadaş”, Irak’ın Şii Cumhurbaşkan Yardımcısı Adil Abdülmehdi.
Celal Talabani’nin Tayyip Erdoğan ve bizleri kabul ettiği küçük bir saray (Saddam Hüseyin’in eşi Sacide’nin eski evi) sayılabilecek Cumhurbaşkanlığı makamında, Adil Abdülmehdi ile öyle bir kucaklaştık ki, beni göstererek, çevresine “30 yıllık çok eski arkadaşım” deme gereğini o duydu. 1970’lerin sonlarında, unutulmaz Beyrut günlerini birlikte yaşamıştık...
Başbakan, ardından “Tarık el-Haşimi’ye de söyledim” diyor. Tarık el-Haşimi, Irak’ın Sünni Cumhurbaşkan Yardımcısı. “Ne Sünni’yim, Ne Şii’yim; Müslümanım” sözü, buna muhatap olanlar tarafından tümüyle onaylanmış. Bunu duyunca, aramızdan biri şaka yapıyor, “Bunu yazsak, acaba Yargıtay Başsavcısı iddianamesine aleyhinizde delil olarak girer mi? Medyada kıyamet kopar mı ‘ne demek istiyor’ diye?”
 
***                 ***               ***
 
Tayyip Erdoğan, “ana gibi yar olmaz; Bağdat gibi diyar olmaz” Türk özdeyişiyle başlattığı gezisinden belirgin bir buruklukla ayrılmış gibi. “Bağdat’a geldim; Bağdat’ı göremeden dönüyorum” diyor ve hepimizin gözlemlerine de tercüman olmuş oluyor.
Gerçekten de, benim son kez iki yıl önce gittiğim Bağdat değil, Başbakan’la gittiğimiz Bağdat. Son gidişimin hemen ertesinde öylesine acımasız bir Şii-Sünni çatışması ülkeyi ve başta Bağdat’ı kıstırmıştı ki, zaten savaş ve çatışmayla feri giderek sönen Bağdat, Bağdat olmaktan iyice çıkmış.
Bağdat diye, kıvrıla kıvrıla giden yolların iki yanına yerleştirilmiş yüksek beton blokların labirent haline getirdiği bir yerleşim merkezi var. O beton blok labirentleri arasında yol alırken, etrafı göremiyor, nerede olduğunuzu kestiremiyorsunuz.
Özellikle, Başbakanlık ve Meclis’in ve liderlerin ikametgahlarının bulunduğu “Yeşil Bölge” yani Saddam’ın eski Cumhurbaşkanlık Sarayı’nın, bugün Amerikalı yöneticilerin yer aldığı alan da, çok yerde sadece göğü görebiliyor, yönünüzü tümüyle yitiriyorsunuz.
Dicle’yi aşıp, nehrin sol yakasındaki, Cadıriyye semtindeki Celal Talabani’ye giderken, bir nebze aralandı beton labirentler. Bir nebze.
Bağdat, Irak’ın merkezinin anormal halinin canlı bir göstergesiydi. 47 dereceyi bulan Temmuz sıcağında...
 
***                    ***                 ***
 
İşin olumsuz yanı bu kadar. Bu Bağdat ve genel olarak Irak, muazzam bir gelecek potansiyelini ifade ediyor ve Türkiye, bu “gelecek potansiyeli”ni en can alıcı şekilde yakalayan ülke konumunda.
Başbakan Nuri el-Maliki ile altına imza koyduğu “Yüksek düzeyli Türkiye-Irak Stratejik İşbirliği Konseyi” başlıklı belgeye gönderme yaparak, Tayyip Erdoğan’e “Türkiye’nin bu düzeyde hangi ülke ile ilişkisi var?” diye soruyoruz ve “Hiçbir ülkeyle” cevabını alıyoruz. Ardından ekliyor: “Sadece bizim değil, Irak’ın da hiçbir başka ülkeyle arasında böyle bir anlaşma yok.”
Başbakan, rakam konuşuyor, “Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı şimdiden günde 800 bin varile erişti. Kapasitesi 1 milyon. Önümüzdeki yıllarda çok artacak. Şimdiden bunu geliştirmek ve ayrıca bir boru hattı inşa etmek gerekiyor. Teknik çalışmaları hemen başlatıyoruz.”
Başbakan Erdoğan, Irak doğal gaz zenginliği ile de yakından ilgili. Üstelik, sözünü ettiği “doğal gaz zenginliği”nin “Kürt bölgesinde” bulunduğunu söylüyor. Bunun çıkartılarak Nabucco’ya bağlanmasıyla, Türkmen, Azeri ve hatta İran doğal gazının Avrupa’ya aktarılmasına ek olarak, Irak’ın Batı’yla enerji bağlantısının sağlanmasının Türkiye’ye kazandıracağı “siyasi-ekonomik güç”e dikkat çekiyor.
Türkiye ile Irak arasında, her alanda oluşacak “karşılıklı bağımlılık”ın “stratejik önemi ve değeri”nin altını çiziyor. Bu çerçevede, Türkiye ile Irak arasınd bir serbest ticaret anlaşması imzalanması, Türkiye’nin Irak’ta kurulacak serbest bölgeye katılması, iki ülke arasındaki ticaret hacminin bugünkü 5 milyar dolar seviyesinden çok uzun olmayan bir süre içinde 25 milyar dolara çıkartılması gibi heyecan verici hedefler var kafasında.
“Bağdat Seferi”nin en somut kazanımı olarak, TPAO’ya Irak petrollerinin aranması, çıkartılması ve pazarlanmasında listeye alınmasını sağlayacak “petrol anlaşması”nın son dakikada imzalanmasını sayıyor.
 
 
***                       ***               ***
 
Celal Talabani’nin Cumhurbaşkanlığı makamında koca salonun iki yanına sandalyeler dizilmiş. Salonun tam karşısında Türkiye ve Irak bayraklarının önünde Tayyip Erdoğan ile Celal Talabani oturmuşlar ve aralıksız biçimde birbirleriyle konuşuyorlar.
Talabani, konuşmaya öylesine dalmış ve “gidişattan öyle memnun görünüyordu” ki, heyetler arasında görüşmeyi iptal ettirdi. Heyetlerarası görüşme saatinin geldiği kendisine söylendiğinde, “Gerek yok, görüşüyoruz işte” diyerek başbaşa görüşmeyle sonuç almayı öne aldı.
Zaten, Irak hükümetinin ve siyasi şahsiyetlerinin tümü oradaydı. Her bakan, muadili ile yoğun görüşmelere zaten dalmıştı. Ardından yemeğe geçildi. Talabani’nin dillere destan sofrasında, Dicle’nin ünlü balığı, Bağdat’ın ünlü yemeğe mezguf, lengerlerden dökülmüş kuzu etleri, pilav, frik, içli köfte, bamya, yok yoktu.
Yemeğe geçilmeden önce bir ara, koşuşmalar olmuş ve Tayyip Erdoğan ile Celal Talabani’nin önüne iki kağıt konulmuştu. TPAO’yu “Irak petrolleri”nin “imtiyazlı devleri” listesine sokturan “petrol anlaşması” imiş o.
Tam yemeğe geçilirken, Irak Başbakan Yardımcısı Barham Salih, heyecanla kolumu çekiştirerek, “Oldu. Son dakikada oldu. Petrol Anlaşması da imzalandı. Çok önemli. Sizinkilere sor, anlatsınlar” diyerek masada yerini alıyordu.
Tayyip Erdoğan, uçakta dönerken o anı anlatıyor: “Hediyemi isterim. Petrol anlaşmasını imzalamadan buradan ayrılmam dedim” diyor gülerek. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Cumhurbaşkan Yardımcıları Adil Abdülmehdi ve Tarık el-Haşimi’nin ortak imzalarıyla Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani’ye talimat veriliyor ve Türkiye, cebine bu anlaşmayı koymuş vaziyette “Bağdat Seferi”ni noktalıyor.
Şehristani’nin direnmesinin nedeni var. TPAO’nun gücü ve kapasitesi, bu rolü üstlenmeye yeterli değil. “Şarta bağlı” bir anlaşma söz konusu olan. TPAO’nun, bir “konsorsiyum” ile Irak petrol alanlarına girmesini öngörüyor.
Ne olursa olsun, Türkiye, “Irak petrol havzası”na imtiyazlı biçimde adım atmış oluyor. Ve, bu günlerdir Tayyip Erdoğan’ın ziyaretine büyük bir istek gösteren, Irak’ın tüm yöneticilerinin Türkiye’yle “stratejik beraberlik” için bir jesti olarak da anlaşılmalıdır.
Tayyip Erdoğan, başta Celal Talabani, Iraklı yöneticilerin birçoğunun kendisine, “Bugün bizim Bayram günümüz” dediğini belirgin bir şaşkınlıkla bize aktarıyordu.
Her gün, her şeyine bizim de şaştığımız, şaşırtıcı bir ülkeyiz biz.
18 yıl önce Saddam’ın saygısızlık yaptığı, tehditkar bir dille Başbakanına hitap ettiği Türkiye’nin Başbakanı, önceki gün Bağdat’ta çarpıcı bir konukseverlik ve sevecenlikle bağra basıldı.
Hepimiz, tüm zorluğuna rağmen –yakıcı sıcak ve güvenlik önlemleri- ülkemizin dışında gibi hissetmedik kendimizi. Sanki, bir Türkiye-Irak Konfederasyonu kurulmuş ve biz geniş ülkemizin bir bölümünde gibiydik.
Bizlere, böylesine yoğun ve candan bir dostluk başka nerede gösterilebilir, meraka değer.
Sözünü ettiğimiz ülkenin Irak olması özellikle ilginç.
Belki de, şaşırmamalıyız. Şaşırtıcı bir ülkeyiz biz. Her anlamda, her yönüyle...

Yorumlar8

  • h.ulusoy 17 yıl önce Şikayet Et
    "Ya Tut dilini". sayın cC. çanday abi; ya şu yediğinizi, içtiğinizi bir kenara atsaydınız ya, birilerinin kanına dokunduğu besbelli. Hakkaten ben de düşünmedim değil. Akan bunca aknın üsütünde o lokmalar nasıl iştahla yutuldu, ben de yadırgadım doğrusu. Ama heyecan verici, duygu yüklü bir ziyaret olduğu besbelli. Keşke kendimizle meşgul olmaktan vakit ayırıp, daha az kanın akmasına nasıl imkan sağlayacağımıza bakabilseydik daha bir yüzlü giderdik Irak'a O güzelim Bağdat'ı hatırladıkça içim burkuluyor, gözlerim doluyor. 86-8
    Cevapla
  • tamer dağlar 17 yıl önce Şikayet Et
    amerikan uşakları. Talabani’nin dillere destan sofrasında, Dicle’nin ünlü balığı, Bağdat’ın ünlü yemeğe mezguf, lengerlerden dökülmüş kuzu etleri, pilav, frik, içli köfte, bamya, yok yoktu. amerika 1.000.000 insanı öldürdü, halk aç susuz, yetim talabaninin ise sofrası "ünlü"... vay anasını!! yiyin ağalar yiyin... halkınızı öldürenlere karşı birleşmeyin ama yemeye devam edin.. öbür dünyası da var bu işin!!!
    Cevapla
  • Metin Yazar 17 yıl önce Şikayet Et
    Türkiye, Enver Hoca'nın Arnavutluk'u olmayacak. Diyalog eksikliği sebebiyle sürekli komşularıyla itişip kakışan Türkiye gitti,onun yerine komşularıyla ekonomik ve sosyal alanlarda işbirliği yapan bir Türkiye geldi.Karşılıklı bağımlılık,güvenliğin en büyük teminatıdır.Tam bağımsızlık gibi uçuk fikirler ,fikir değil zırvadır.Herkesle kavgalı olan bir Türkiye mi,yoksa herkesle iyi geçinen,geçinmeye çalışan bir Türkiye mi? Türkiye'yi içine kapamaya çalışanlar,Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye düşürdüklerinin farkında bile değiller.
    Cevapla
  • yusuf çelik 17 yıl önce Şikayet Et
    akp olması şart değil. ülkemizin menfaatleri doğrultusun da yönetilmesi için akp lere ihtiyaç yok. ihtiyaç duyulan ülkesini ,milletini seven ve sınırları içindeki halkının özdeğerleriyle bütünleşen yöneticiler olmasıdır. bu olduktan sonra gerisi sadece teferruattır. inanın çandarın yazdıklarını bü ülke 30 yıl önce yapmış olsaydı.şimdiki konumumuz her açıdan daha iyi olurdu.
    Cevapla
  • Yusuf Çınar 17 yıl önce Şikayet Et
    Ek olarak,. Akp bu ülkede gerçekten devrim yaptı.-Komşu ülkelerle iyi ilişkiler-Kişi başına milli gelirde ciddi artışlar (gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzeltilmesi içinde çalışmalılar)-Hızlı trenler-Herkesin sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanması-Nükleer enerji santralinin kurulacak olması-Karadenizde petrol arama çalışmaları-Nemaların ve Key'lerin ödenmesi-K.Irak'ta Pkk ile mücadele ve kandilin bombalanması...vs..vs Şimdiye kadar hiç bir iktidarın yapamadıkların yaptılar.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat