Akıl tutulması, saptırma, çarpıtma...

  • GİRİŞ15.02.2012 09:06
  • GÜNCELLEME15.02.2012 09:06

Yazılarımızda ‘akıl tutulması’ görülüyor. Tuhaf sorular soruyorlar: “MİT mensupları suç işlemişlerse, görevlerini kötüye kullanmışlarsa, onlardan hesap sorulmayacak mı? Burası hukuk devleti olacaksa böyle olması gerekmiyor mu?”
Bu soruları ortaya atarak, geçen hafta, -hafta sonu görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle görevinden alınan- özel yetkili savcının başlattığı soruşturmanın meşruluğunu savunur haline geliyorlar.
Bazılarımızın ‘akıl tutulması’, aynı çerçevede görevlerinden alınmış olan İstanbul Emniyeti’nin (eski) İstihbarat ve Terörle Mücadele şube müdürlerinin savunulmasına işi götürüyor.
Konuyu saptırmanın anlamı yok. Kıyamet, ‘görevlerini kötüye kullandığı’ ve ‘KCK içinde suça bulaştıkları’ iddia edilen MİT mensuplarının ‘hukukun gereği olarak’ hesap vermeleri için savcılık tarafından çağrılmaları nedeniyle kopmadı.
Kıyamet, savcının –görevini kötüye kullanarak- ‘şüpheli’ sıfatıyla –altını kalın çizgilerle çizelim; bilgilerine başvurulmak üzere değil ‘şüpheli’ sıfatıyla MİT Müsteşarı’nı, bir önceki MİT Müsteşarı’nı ve ‘Oslo süreci’yle ilgili olarak iki MİT görevlisini çağırması ve soruşturma başlatmak istemesiyle koptu.
Yani, soruşturma konusu olan ‘Oslo süreci’dir.
Oslo’da yapılan nedir? ‘Devlet’ yönünden bakıldığında amaçlanan nedir?
PKK ile görüşmek. Amaç, PKK’nın silahlı mücadelesini sona erdirmek.
Buna, polisin hazırladığı fezlekeyle soruşturma açarsanız, Başbakan’ın ‘siyasi sorumluluğu’nu üstlendiği ‘Oslo süreci’ni yani siyaseti kovuşturmaya başlamış olursunuz.
Bu da, polis-yargı ekseninin, bizzat siyaset yapmaya başlamış olduğu anlamına gelir.
Hele, MİT Müsteşarı’nı ve selefiyle yardımcısını ‘şüpheli’ sıfatıyla çağırmanız demek, devletin gizli istihbarat örgütü şeflerinin ‘tutuklanması ihtimali’ni ifade eder.

Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz

Cengiz Çandar / Radikal

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat