Rabbena, hep bana...

  • GİRİŞ15.02.2009 11:17
  • GÜNCELLEME15.02.2009 11:17

Rabbena, hep bana...

Yüzlerce yıldan bu yana birike birike, günümüzde daha da kasırgalaşan, yolsuzluklar, soysuzluklar, yalanlar, talanlar, rüşvetler, kaçakçılıklar ve “üç kâğıtçı” lıklarla; siyasetçilerin de, sivil - asker bürokratların da, birbirlerini suçladıkları bir ortamda; bir halk deyimi de sık duyulmaya başlandı:
- Bal tutan parmağını yalar.
* * *
Bekri Mustafa’ya:
- Bak, demişler; “bal tutan parmağını yalar” deyip duruyorlar, sen ne diyorsun bu duruma?
* * *
Bekri:
- Ne diyeceğim, demiş; bal tutmayan da avucunu yalar.
* * *
Camide Hoca, Tanrı’nın zamansız ve mekânsız, her yerde hazır ve nazır olduğunu anlatmaya çalışırken:
- Ne yerdedir, ne göktedir, ne şuradadır, ne buradadır, ne sağdadır, ne soldadır, diyormuş.
* * *
Kırk yılda bir, merak edip camiye giden ve vaazı dinlemekte olan Bektaşi Babası da, dayanamayıp oturduğu yerden bağırmış:
- Hoca efendi, sen ona tümden yok diyeceksin ama, bir türlü kıvıramıyorsun.
* * *
Bütçe’ den aldığı pay binde 9’ken, ilk kez yüzde 1’e çıkarılmış olan Adalet Bakanlığı ile; 4 bin savcı ve yargıç, 3 bin mahkeme binası eksiği, Yargıtay’da bekleyen, sık sık da “ zaman aşımı “ na uğrayan 1.5 milyon dosya varken...
Üstelik “yargı düzeni” de, “sivil-asker” diye 2’ye bölünmüşken; tartışmalar da sürüp gidiyor.
* * *
Yargı bağımsız mı, değil mi?
Hukuk var mı, yok mu?
Demokrasilerde çoğunluğun iradesi mi önemli, azınlıkta kalmışların özgürlüğü mü?
“Dokunulmazlık” zırhlarının arkasında, kimler yasaları çiğniyor, kimler okkanın altına gidiyor?
* * *
Hani neredeyse camide Hoca’nın, Tanrı’yı tanımlamaya çalışması gibi; “demokrasi, eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü” için de:
- Ne yerdedir, ne göktedir, ne sağdadır, ne soldadır, denecek.
* * *
Ve biz de bağırmak zorunda kalacağız:
- Siz buna tümden “yok” diyeceksiniz ama, bir türlü kıvıramıyorsunuz.
* * *
Kızım Zeynep Bakan’dan bir fıkra.
Kadının biri, gelip geçen dolmuşlara durması için işaret ediyor; ama dolmuş şoförleri de, yukarıya dönük beş parmağını bir araya getirdikleri ellerinden birini, pencereden kadına göstererek, “çok kalabalık, yer yok” işaretiyle basıyorlarmış gaza...
* * *
Kadın her geçen dolmuşa, “dur” işareti yaptıkça; dolmuş şoförleri de yukarıya dönük beş parmağını bir araya getirdikleri ellerini kadına göstererek, “yer yok” diye, geçip gidiyorlarmış.
* * *
Beklemekten usanan kadın, geçmekte olan bir minibüste yine yer olmadığını aynı işaretle belirten bir şoföre; bu kez, işaret parmağı ile orta parmağı arasına başparmağını sokup, yumruğunu sallamış.
* * *
Şoför, frene basıp durmuş ve öfkeyle minibüsten inerek kadının üstüne yürümüş:
- Hanım hanım, “nah, al babayı” der gibi, niye salladın yumruğunu öyle bana, diye; şamarını kadının yüzüne doğru kaldırmış.
* * *
Kadın:
- Sen, demiş; beni yanlış anlamışsın. Ben, iki parmağımın arasına başparmağımı sokarak, “ ben de sıkışırım araya” demek istemiştim.
* * *
Bilmiyorum, yerel seçimlere katılan 21 partiden hangilerinin adaylarına ithaf edelim Zeynep’in fıkrasını?
* * *
Av. Taner Aktop’dan da bir fıkra.
Bir makine, bir elektrik, bir de bilgisayar mühendisi aynı arabada yolculuk ederlerken, araba aniden bozulmuş.
* * *
Önce makine mühendisi inmiş arabadan, ön kapağı açarak uzun süre uğraşmış motorla; ama nafile, motor bir türlü çalışmamış.
* * *
Derken elektrik mühendisi de inmiş aşağı; o da akü’nün tellerini falan gözden geçirmiş, bir sonuç alınamamış.
* * *
Direksiyonun başına geçen bilgisayar mühendisi ise, yerdeki 2 mühendis arkadaşına:
- Arkadan itmeye başlayın arabayı, bir de öylesini deneyelim, diyormuş.
* * *
İsteyen, bozulmuş arabada direksiyonun başına geçen bilgisayar mühendisinin, yerdeki arkadaşlarına yaptığı öneriye bakarak; kendisini benzetebilir, gönlünün uygun gördüğü herhangi bir partinin liderine.
* * *
Cahit Sıtkı’dan bir şiirle bitirelim yazıyı.

Bir Saadet

Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz göze gelmekle sadece.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamını,
Kandilli iskelesinde.

Yorumlar1

  • hursit dilaver 15 yıl önce Şikayet Et
    cetin bey,burda marangoz hatası yok... valla sana turgut özal için dediğin gibi 'TAYYİP BEYİ SEVİYORUM' dedirtemedim. bunu ben senden geçen yıl veya daha ertesi yılda da istemiştim. yapmadın bir türlü. ama o tayyip bey, sana hakettiğin ödülü verdi.sen de seviyorsun onu da , yahu ağzınla veya kaleminle söyle şunu da, birilerini çatlat,kurut,kıvırt yahu..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat