Neler de neler, maydanozlu köfteler...

  • GİRİŞ22.02.2009 08:51
  • GÜNCELLEME22.02.2009 08:51

Neler de neler, maydanozlu köfteler...

Oldum bittim üst düzey mevki sahiplerinin, eşlerini dostlarını, yakınlarını akrabalarını, Hazine’den geçinmeli göz alıcı koltuklara yerleştirdikleri ülkelerden birindeki bir “Bakanlar Kurulu” toplantısında; bakanlardan biri, yanındaki bakanın kulağına usulca:
- Senin, demiş; emrinde ne kadar memur çalışıyor?
* * *
Öteki bakan da, usulca:
- Valla, demiş; şey yani... Ancak yüzde 1’i kadarı çalışıyor.
* * *
“Muhalif”i ile, “muvafık”ı ile politikacıların kendi aralarında anlatmayı çok sevdikleri bir fıkra.
* * *
Bir akıl hastanesindeki yatakhanede hastalardan biri kendini, elleriyle ayaklarından tavana asmış; arada sırada da hafif hafif sallanıyormuş.
* * *
Koğuşları denetlemeye çıkan başhekim girmiş yatakhaneye ve elleriyle ayaklarından asılmış deliyi görünce de:
- Bu da nesi, demiş; ne yapıyor öyle tavanda asılı?
* * *
Hasta bakıcı:
- Efendim, demiş; kendisini elektrik ampulü zannediyor o hasta.
Başhekim:
- Olmaz öyle şey, demiş; onu öyle bırakamayız tavanda, çok tehlikeli. Hemen indirin onu oradan.
* * *
Hastabakıcı:
- Ben de indirmek istiyorum ama, demiş; bu kez de, göz gözü görmeyen bir karanlıkta kalacağımızdan korkuyorum.
* * *
Kenar mahallelerden birinde bakkallıkla geçinmeye çalışan Hoyratullah Efendi, yerel Belediye Meclisi üyelerinden, tanıdığı çok zengin bir ahbabının ortaklık önerisiyle, durumunu bir hayli iyileştirmiş ve küçük bakkal dükkânını da biraz daha genişleterek “market”e çevirmiş.
* * *
Bir süre sonra da Hoyratullah Efendi, eşine:
- Bak hanım, demiş; şükür Tanrı’ya epey palazlandık. Şu kenar mahalleden kurtulup, daha gösterişli bir yerlere taşınsak hiç de fena olmayacak.
* * *
Ve Hoyratullah Efendi ile eşi; varoşlardan ayrılıp, Boğaz’ın Anadolu yakasındaki oldukça kalkınmış semtlerden birinde, altındaki geniş vitrinli dükkânla birlikte bir daire satın alıp yerleşmişler.
Hoyratullah Efendi’nin adı da, Hoyratulluh Bey olmuş.
* * *
Bir süre sonra da Hoyratullah Bey eşine:
- Hanım, demiş; çevremizdeki tanıdıkların arabaları, bizimkinden çok daha iyi, çok daha lüks. Ben de, bizim eski düldülü satıp, onlardan bir tane almak istiyorum.
* * *
Eşi de:
- Gerçekten iyi olur, demiş; ben de, komşumuz hanımlar gibi kuaföre giderek, saçlarımı yaptırmaya başladım.
* * *
Aradan bir yıl geçmiş.
Hoyratullah Bey, ortağı siyasetçinin de özendirip kışkırtmasıyla, jet sosyetenin yaşamını, azıcık azıcık taklit etmeye sıvanmış.
* * *
Öncelikle Boğaz’ın Anadolu yakasından, Avrupa yakasına geçmişler.
Gece kulüplerinde, resmi davetlerle, zenginlerin özel kokteyl partilerinde de görünmeye başlamışlar.
* * *
Artık denize karşı geniş terasları olan, büyük mü büyük bir tripleksleri ile; aşçıları, oda hizmetçileri ve şoförleri varmış.
* * *
Yine aradan bir yıl geçmiş.
Hoyratullah Beyfendi’yle, son moda giyinmiş eşi; iş adamlarıyla birlikte bakanların da bulunduğu üst düzey bir partide, gülümseyerek sağa sola kadeh kaldırırlarken; Hoyratullah Bey, karısının kulağına eğilmiş:
- Eh, demiş; biz de artık tam benzedik onlara. Ancak onlardan her erkeğin bir de gizli bir sevgilisi var. Benim de mutlaka onlar gibi olmam gerek. O nedenle ben de gizli bir sevgili buldum kendime, haberin olsun.
* * *
Hoyratullah Efendi, Bey, Beyfendi’nin eşi:
- Bey, bey, demiş; şimdiye kadar ne olduysa, “bizim” diyerek oldu. Bizim süpermarketlerimiz, bizim gökdelenlerdeki dairelerimiz, bizim arabalarımız, bizim yatlarımız, bizim tatil sitelerimiz... Madem gizli bir sevgilinin olması da şart; öyleyse o da “bizim gizli sevgilimiz” olmalı ki, ben de havalı kadın arkadaşlara, tıpkı onlar gibi sürdürebilmeliyim övünmeyi, “artık bizim de gizli bir sevgilimiz var” diye...
* * *
Av. Taner Aktop’tan da bir fıkra:
Adamın biri çok kötü öksürmeye başlamış. Sonunda dayanamayıp bir doktora gitmiş. Doktor da, yanlışlıkla sadece kabızlık çekenlere verilen bir müshil ilacı yazmış ve öksürüp duran hastaya:
- Bir hafta sonra yine uğrayın, demiş.
* * *
Bir hafta sonra adam tekrar uğramış doktora.
Doktor:
- Nasıl oldunuz, demiş; öksürüğünüz geçti mi?
* * *
Adam:
- Yok hayır, demiş; ancak bu kez her öksürüşte altıma da yapmaya başladım.
* * *
Türkiye’de de yığınlarla insan, ta öteden beri tıknefes olarak yaşardı. Şimdi ona bir de ekonomik kriz eklenince, toplumsal durum Taner’in fıkrasına benzedi.
* * *
Ülkü Tamer’den bir şiirle bitirelim yazıyı.

Geceleyin

Geceleyin karanlıkta
Suya attım ben sesimi
Türkü oldu birdenbire
Denizinden geçen gemi

Geceleyin karanlıkta
Gülümsedim buluta ben
Saçlarına düşen yağmur
Gökkuşağı oldu birden

Geceleyin karanlıkta
Yıldız tuttum gök içinde
Işığını sana vurdu
Bir gül açtı yüreğinde

Yorumlar1

  • ahmet müfit kutlu 15 yıl önce Şikayet Et
    Komünizmin akıl hocası .... Ah bre Çetin Altan , Bir zamanlar neydin sen ! Viskini içip ,sıcacık odanda pencereden kar yağışını seyrederken gençlere yıllarca sosyalizm reçetesini yazıp zehirledin . Şimdi ahir ömründe ne de güzel fıkralar bulup yazıyorsun ..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat