“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan”, ne demezsin...
- GİRİŞ23.04.2009 10:14
- GÜNCELLEME23.04.2009 10:14
“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan”, ne demezsin...
Caddebostan İskele Caddesi’nde, Horoz Mustafa’nın bir dükkânı var; böyle bir dükkânın bir eşi benzeri daha var mı dünyada, bilmiyorum.
* * *
Horoz Mustafa’nın vitrini, bir antikacı vitrini; bir yanda taklit Japon vazoları, bir yanda incik boncuk türü küçük renkli madalyonlar, eski cep saati köstekleri, anahtarlıklar; ilk buharlı geminin maketi olduğunu sandığım Fransız bayraklı bir gemi maketi, ayrıca yelkenli maketleri, üstünde Alevi ayinlerini gösteren resimlerin bulunduğu küçük vazolar ve eski Türkçe yazılı yuvarlak duvar süsü tabaklar...
* * *
Dükkânın içi ise, akıl almaz bir uzay efsanesi sürrealizmi gibi...
Tavandan aşağıya sarkan bin bir; ne bin bir, en aşağı yüz bini aşkın zincir ve zincirlerin değişik halkalarında sallanan ufarak çakılar, tirbuşonlar, küpemsi takılar, izci düdükleri, seramikten topaçlar, say sayabildiğin kadar...
* * *
Tezgâhların üstü ise, karmakarışıkmış gibi görünen, kıyısı 3 kedili küçük küllükler, kıpkırmızı elma görüntülü ufarak kâseler, rengârenk kolyeler, eski zaman düğmeleri, kristal taklidi miniskül biblolarla dolu.
Her birinin de fiyatı 3 lira, 5 lira...
* * *
Bir de dükkânın arka tarafı var; orada ise yüzlerce yıllık gerçek antika büyük vazolar, çerçevesi altın yaldızlı aynalar, değişik stiller de rahleler, masalar, tablolar duruyor...
* * *
Horoz Mustafa güleç yüzlü, özensiz giyimli, kalender biri. Sahip olduğu serveti anlamak; ne gömleğinden belli, ne pantolonundan, ne ayakkabılarından.
* * *
Kalamış’ta sarmaş dolaş yürüyen genç aşıklar; elinde bastonuyla iki büklüm, kızının kolunda adım adım yürümeye çalışan yaşlı büyük anneler; yürürken cep telefonuyla konuşan ve tartışmakta olduğu da belli olan, yüzü asılmış genç kızlar...
* * *
Bir de Poyrazköy’de, askeri denetim altındaki özel bir arazide gömüldükleri yerlerden çıkartılmaya başlayan lav silahları, uzun namlulu silahlar, patlayıcı maddeler var...
* * *
Sık sık gömüldüklere yerlerden çıkartılan silahlar ve TV ekranlarından geçen reklamlar...
Bir yanda cellatlık hazırlıkları, bir yanda parasıyla “mutlu hayat” gösterileri...
* * *
Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı...
Acaba 40 bin mezra, 32 bin köy, 2800 belediye ve 81 ilde çocukların durumu nasıl?
* * *
Ayrıca ne kadar da çok resmi bayram var bizde, şaşılacak şey doğrusu.
23 Nisan Çocuk Bayramı.
19 Mayıs Gençlik Bayramı.
30 Ağustos Zafer Bayramı.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı.
Bir de bunlara, “kentlerin düşmandan kurtulduğu gün” bayramlarını ekleyin...
* * *
Sürekli kurtarılıp durmuşuz ve birileri hep kurtarmış bizi; öyle görünüyor.
* * *
Evet ama, neden “resmi tarih” diye, aslı faslı olmayan hamasi bir tarihle, beyinleri dondurulmak istenmiş genç insanların?
* * *
Kimler nasıl “politik bir çıkar” hesabı yapmışlar, hamasi bir propagandayla genç kuşakları, “gerçeklerden” koparmaya kalkarak?
* * *
Türkiye’nin neden bir türlü “gelişmiş” olamadığı incelendiğinde; sanırız Horoz Mustafa’nın dükkânına benzer bir manzara çıkar karşımıza.
* * *
“Yargı” nedir, “yasa” nedir, “hukuk” nedir?
Bir “devlet”in belkemiğini oluşturan bu 3 kavramdan hiçbirinin, bilimsel bir tanımlaması yapılmasa da; yine de tartışılmaya başlandı “Türkiye’nin hukuku düzeni”...
* * *
Geçen yüzyılda Türkiye’de, cezalandırılmış “siyasal suçlular”ın bir dökümü yapılsa...
Kimlerin idam edildiğinin, kimlerin kurşunlandığının, kimlerin hapsedildiğinin, kimlerin sürüldüğünün bir listesi çıkarılsa...
* * *
Sanırım çoğumuzun şaşkınlıktan gözleri şaşılaşır.
Evrensel bir çağdaşlıkla bütünleşememiş yöreler; karanlıkta bırakılmış yığınların tepesinde “egemenlik saltanatı kurma” çatışmalarının kanlı bataklığı oluyor.
* * *
Bugün dahi:
- Sallandır 2 kişiyi, bak her şey nasıl düzelir, diye düşünenler epey yaygın.
* * *
Binlerce yıldan bu yana uygulanan idam cezalarında kullanılmış yöntemlerin çeşitliliğine bir bakılsa...
Ve varıla varıla nereye varıldığı bir düşünülse.
7 milyar nüfuslu bir “yer” küresinde, 4 milyar yoksul...
* * *
21. yüzyılın “uzay çağı” ile birlikte İNSANLIĞA sunduğu armağanın üstünde, alevli harflerle bir soru dalgalanmakta:
- Kimler kimleri ne kadar kurtarabildi?
* * *
“Deja vu-Önceden görmüştük” filminde olduğu gibi, Türkiye’nin geçen yüzyılı kaplayan tarihini de geriye sarsak ve gizli kalmış ayrıntılarıyla birlikte, bir kez daha yeniden oynatsak...
* * *
Acaba saptanabilir miydi, nerelerde hangi bencil politik değerlendirmelerle ne hatalar yapıldığı?
* * *
Tüm dünyadaki TV ekranlarından geçtiği gibi, bizim ekranlardan da “burjuva enternasyonalizmi”nin reklamları geçiyor.
* * *
Bir de bizim ülkenin değişik yerlerine gömülmüş silahlar bulunmada...
* * *
Piyano sayısı arttıkça mı, evrensel bir sınıf olan çağdaş burjuvaziyle bütünleşiliyor ve “onlar-biz” ayrımı bitiyor; yoksa silahlı darbelerle militer saltanatı pekiştikçe mi?
* * *
Aaa yeter be!
“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan”...
Her ne kadar Horoz Mustafa, bunu umursamasa da...
Yorumlar4