Yarım asırlık mücadelenin sonunda sivil ve milli bir dönüşüm

  • GİRİŞ22.07.2025 09:33
  • GÜNCELLEME24.07.2025 09:12

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana türlü güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalmış, özellikle de 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla alenileşen PKK terörü, ülkenin hem iç barışını hem de sınır güvenliğini derinden sarsan en uzun soluklu tehdide dönüşmüştür. Yaklaşık yarım asır süren bu kanlı süreç, sadece can kayıplarına değil; sosyal yarılmalara, ekonomik kaynakların heba edilmesine ve ulusal birlik duygusunun yıpranmasına da neden olmuştur. Devlet, bu dönemde kimi zaman sert askerî yöntemlerle, kimi zaman da siyasal ve toplumsal rehabilitasyon politikalarıyla çözüm arayışına yönelmiştir. Ancak bu girişimlerin çoğu, dış müdahaleler, örgütün manipülasyonu veya siyasi irade zafiyetleri sebebiyle kalıcı neticeler doğuramamıştır.

Bugün ise, Türkiye yeni bir eşiğin eşiğindedir. 11 Temmuz tarihinde, terör örgütü PKK’nın silahlarını yakmasıyla başlayan yeni süreç, sadece bir çatışmasızlık dönemi değil; devletin kendi iradesiyle, kendi istihbarat kapasitesiyle ve kendi stratejik derinliğiyle terörü tasfiye edişinin de simgesidir. Bu gelişme, Cumhuriyet tarihinin terörle mücadele bağlamında ulaştığı en ileri safhayı işaret etmektedir. Zira artık mesele, sadece bir örgütün silah bırakması değil; terörün ideolojik, lojistik ve psikolojik altyapısının tümüyle tasfiyesi sürecine dönüşmektedir.

PKK’nın Silah Yakma Eylemi: Semboller ve Gerçeklik

11 Temmuz 2025 günü, Irak’ın Süleymaniye kırsalında düzenlenen ve uluslararası gözlemcilerin de sınırlı katılımıyla gerçekleştirilen bir tören, Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni bir sayfa açtı. PKK’ya bağlı 30 kişilik bir grup silahlarını büyük bir kazan içinde yakarak örgütün silahlı mücadeleyi sona erdirdiğini duyurdu. Bu eylem, yalnızca taktiksel bir teslimiyet olarak değil, ideolojik bir çözülmenin ve çatışmasızlık temelinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendirildi. Tören sırasında yakılan silahların görüntüleri, kamuoyunun geniş kesimlerine ulaştı ve Türkiye’de neredeyse yarım asırdır süren bir travmanın hafiflemeye başladığına dair kolektif bir umut doğurdu.

Bu tür sembolik eylemlerin, siyasal şiddet süreçlerinde önemli bir yeri vardır. 20. yüzyılda çeşitli silahlı grupların silah bırakma süreçlerinde benzer ritüeller gerçekleştirilmiştir. Ancak burada dikkat çekici olan, Türkiye’nin bu süreci bir “pazarlık” ya da “uluslararası arabuluculuk” ekseninden çıkartarak kendi inisiyatifiyle başlatmış olmasıdır. PKK'nın silah yakma kararı, herhangi bir dış baskı ya da üçüncü taraf güvencesiyle değil, doğrudan Türk devletinin uzun vadeli stratejilerle yürüttüğü sistematik kuşatma ve caydırıcılığın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Bu eylemin toplum üzerindeki etkisi ise iki düzlemde okunabilir. İlki, terörün neden olduğu travmaların hafızalardaki yerini kaybetmeye başlamasıyla oluşan psikolojik rahatlamadır. İkincisi ise, devletin otoritesinin ve caydırıcılığının halk nezdinde yeniden güçlü bir şekilde hissedilmesidir. Zira bu silahların bir masa başında değil, dağın zirvesinde, açık bir şekilde imha edilmesi; hem kamuoyuna hem uluslararası izleyicilere verilen açık ve doğrudan bir mesajdır: Türkiye, terörü mağlup etmiştir.

Ancak semboller yeterli değildir. Gerçekliğin kendisi, bu sembollerin kalıcılığını tayin eder. Silahların yakılmasının ardından sürecin samimiyeti, istikrarı ve sürdürülebilirliği büyük ölçüde terör kamplarının tasfiyesi, lojistik hatların kapanması ve örgüt kadrolarının teslimi gibi daha somut adımlarla test edilecektir.

Irak’taki Terör Kamplarının Boşaltılması: Güvenlikten Diplomasiye Geçiş

Silahların yakılmasının ardından gözler, PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki 11 ana kampına çevrildi. Kandil, Mahmur, Metina, Zap, Avaşin-Basyan, Gara, Haftanin ve Hakurk gibi yıllardır örgütün barınma, eğitim, lojistik ve planlama merkezleri olarak kullanılan bölgeler, sadece Türkiye için değil; aynı zamanda Irak’ın toprak bütünlüğü ve bölgesel istikrarı açısından da sürekli bir tehdit kaynağıydı. Bu kamplar, yıllar boyunca Türkiye’ye yönelik saldırıların üs noktaları olurken, aynı zamanda bölgedeki birçok yasa dışı unsur için de cazibe alanları hâline gelmişti.

Bu bölgeler, yıllardır merkezi hükümetin kontrolünden büyük ölçüde çıkmış, hem IKBY hem de çeşitli yerel yapılar arasında gri alanlara dönüşmüştü. Türkiye’nin artan diplomatik kapasitesi ve Irak yönetimleriyle kurduğu çok boyutlu ilişki, bu sürecin görece yumuşak bir zeminde ilerlemesini mümkün kılmıştır. Özellikle Bağdat yönetiminin son dönemde PKK’yı "yasadışı silahlı örgüt" olarak tanıması, Türkiye lehine bir bölgesel mutabakatın oluştuğunu göstermektedir.

Bu süreç aynı zamanda Türkiye’nin geleneksel güvenlik reflekslerinden farklı olarak, diplomasi ve istihbarat merkezli hibrit bir model geliştirdiğini de ortaya koymaktadır. Bu da Türkiye'nin bölgesel güvenlik mimarisinde artık sadece bir askerî aktör değil, aynı zamanda denge kurucu bir diplomatik güç olarak algılandığını gösterir.

Kampların boşaltılmasıyla birlikte, Türkiye’nin güney sınır hattı boyunca yaklaşık 350 kilometrelik bir güvenlik kuşağı oluşacaktır. Bu da yıllardır konuşulan “güvenli bölge” kavramının fiilen ve kalıcı biçimde inşa edilmesi anlamına gelir. Ancak bu durum yalnızca fiziki güvenlik olarak değil; aynı zamanda siyasal ve kültürel istikrar açısından da değerlidir. Çünkü Türkiye'nin terör tehdidinden arındırılmış bir güney sınırı, aynı zamanda bölge halklarının da terör baskısından kurtulmasını ve normalleşmesini sağlayacaktır.

Bu bağlamda, Irak topraklarının Türkiye açısından bir “istikrarsızlık kaynağı” olmaktan çıkması, yalnızca kısa vadeli güvenlik kaygılarını değil; uzun vadeli jeopolitik vizyonu da etkileyen bir gelişmedir. Nitekim bu sürecin kalıcılığı, hem Türkiye’nin kararlılığına hem de Irak yönetimlerinin ortak iradesine bağlıdır. Fakat geldiğimiz nokta, terörün bir daha bu topraklara geri dönemeyeceği güçlü bir tahkimatın inşa edildiğini göstermektedir.

MİT’in Sürece Yön Veren Rolü: Millî İrade ile Terörsüzleşme

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” sürecinde en dikkat çekici unsurlardan biri, sürecin merkezinde yer alan kurumsal aklın ve istihbarî stratejinin niteliğidir. Milli İstihbarat Teşkilatı, bu süreçte sadece bir güvenlik kurumu değil; aynı zamanda diplomasi, teyit, kontrol ve dengeleme mekanizmalarının aktif taşıyıcısı hâline gelmiştir.

MİT, bu sürecin her aşamasında iki temel eksen üzerinden hareket etti: istihbarî teyit ve diplomatik koordinasyon. Kampların tahliyesi, silahların yakılması, örgüt içi bölünmelerin yönetilmesi ve dış müdahalelerin engellenmesi gibi çok boyutlu süreçlerde, MİT'in sahadaki hâkimiyeti ve öngörü kabiliyeti belirleyici oldu. Teşkilat, özellikle örgüt içindeki çözülmeyi derinleştirmek için psikolojik operasyonlardan hedefli bilgilendirmelere, saha ajanlarının yönlendirmelerinden dijital takip sistemlerine kadar geniş bir araç setini stratejik bir denge içinde kullandı.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken en önemli hususlardan biri, sürecin hiçbir noktasında üçüncü taraf bir aktörün devreye alınmamış olmasıdır. Türkiye bu süreci “kendi göbeğini kendi keserek” yürütmüştür. Bu, sadece teknik bir başarı değil; aynı zamanda tarihî, siyasal ve psikolojik bir irade beyanıdır. Bugün Türk devleti, terörle mücadele paradigmasını millî sınırlar ve millî akılla yeniden inşa etmiş durumdadır.

MİT’in sahadaki etkinliği yalnızca örgüt üzerindeki baskı ile sınırlı kalmamış, aynı zamanda bölgedeki diğer istihbarat servisleriyle kurulan temaslarda da kendini göstermiştir. Hem IKBY’nin istihbarat birimleriyle hem de Irak Merkezi Hükûmeti ile yapılan teknik görüşmelerde, MİT yetkililerinin doğrudan rol alması; sürecin açık, kontrol edilebilir ve güven temelli ilerlemesini mümkün kılmıştır. Bu işbirlikleri, Türkiye’nin güvenlik diplomasisi alanında ulaştığı yeni seviyeyi göstermektedir.

Uluslararası Tepkiler ve Türkiye Modeli

Terörsüz Türkiye süreci yalnızca ülke içinde değil, uluslararası kamuoyunda da geniş yankı buldu. PKK’nın silah bırakması ve kampların tasfiyesiyle birlikte, Türkiye'nin yürüttüğü bu sürecin barışçıl niteliği, özellikle bölgeye yakın devletler ve büyük küresel aktörler tarafından dikkatle izlenmeye başlandı. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Katar, Azerbaycan, BAE gibi ülkelerin liderlerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gelen tebrik mesajları, bu sürecin yalnızca bir iç güvenlik meselesi değil; aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumunu pekiştiren bir diplomatik zafer olduğunu da ortaya koydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye terörle mücadelede kendi modelini geliştirdi” ifadesi, bu tepkilerin özünü anlamak açısından önemlidir. Zira Türkiye'nin geliştirdiği model, klasik barış süreci formüllerinin ötesine geçmektedir. Bu model, ne uluslararası tahkimata dayanmakta ne de taviz ve karşılıklılık esasına göre işlemektedir. Tam aksine; kendi sınırları içinde mutlak devlet otoritesini yeniden tesis eden, sınır ötesinde ise caydırıcılık ve diplomasi arasında dengeli bir hat kuran hibrit bir yaklaşıma sahiptir. Bu yönüyle Türkiye modeli, ne Batı’nın gözetiminde yürütülen barış süreçlerine benzemekte, ne de Ortadoğu’daki radikal çözüm arayışlarına. Kendi tarihsel tecrübemizden ve coğrafyamızın gerçeklerinden doğan bu model, yerli ve millî bir çözüm vizyonunun ürünüdür.

Bu bağlamda Türkiye modeli, üç temel başlık altında öne çıkmaktadır:

Bağımsızlık: Sürecin hiçbir aşamasında yabancı arabulucu ya da denetleyici aktöre başvurulmamıştır. Bu, Türkiye’nin iç meselelerine dış müdahaleyi reddeden tarihî refleksiyle örtüşmektedir.

Süreklilik: Süreç, bir siyasi dönemle sınırlı kalmayıp kurumsal yapıların, özellikle MİT’in, süreklilik arz eden stratejileriyle ilerlemiştir. Bu da istikrarlı ve hesap verebilir bir modelin temelidir.

Bütüncüllük: Terörle mücadele yalnızca askerî değil; sosyolojik, psikolojik, diplomatik ve kültürel boyutlarıyla ele alınmıştır. Bu yönüyle süreç sadece bir güvenlik operasyonu değil; aynı zamanda toplumsal iyileşme ve devlet-toplum ilişkilerinin yeniden inşasıdır.

Uluslararası toplumun bu modele gösterdiği ilgi, Türkiye’nin son dönemde artan jeopolitik ağırlığı ile de doğrudan bağlantılıdır. Zira terörsüz bir Türkiye, sadece kendi sınırlarını değil; Balkanlardan Kafkaslara, Doğu Akdeniz’den Basra’ya uzanan bir güvenlik kuşağını doğrudan etkileyecek kapasiteye sahiptir. Bu sebeple, Türkiye'nin bu süreci başarıyla yürütmesi, sadece iç barışı değil; aynı zamanda bölgesel barışı da tahkim edecek bir gelişme olarak görülmektedir.

 

Yorumlar5

  • BURHANEDDİNRABBANİ 1 hafta önce Şikayet Et
    ALLAHIM yalnızca sana kulluk eder yalnızca senden yardım dileriz.Bizi doğru yola mutluluk verdiklerinin yoluna ilet.Bağışından ve bağışlaman dan uzak kalanların,AZIP SAPMIŞLARIN yoluna değil.Bizleri BABALARIMIZI,ANALARI MIZI,KARDEŞLERİMİZİ,AİLEMİZİ,MİLLETİMİZİ,DEVLETİMİZİ ve TÜM İNANANLARI rahmetinle KORU.Rahmetini yardımını esirgeme ülkemizden,ülkemize DİRLİK VE DÜZENLİK VER
    Cevapla
  • ALİEKBERVELAYEDİ 1 hafta önce Şikayet Et
    ALLAHIM yalnızca sana kulluk eder yalnızca senden yardım dileriz.Bizi doğru yola mutluluk verdiklerinin yoluna ilet.Bağışından ve bağışlaman dan uzak kalanların,AZIP SAPMIŞLARIN yoluna değil.Bizleri BABALARIMIZI,ANALARI MIZI,KARDEŞLERİMİZİ,AİLEMİZİ,MİLLETİMİZİ,DEVLETİMİZİ ve TÜM İNANANLARI rahmetinle KORU.Rahmetini yardımını esirgeme ülkemizden,ülkemize DİRLİK VE DÜZENLİK VER
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • BURHANEDDİNRABBANİ 1 hafta önce Şikayet Et
    ALLAHIM yalnızca sana kulluk eder yalnızca senden yardım dileriz.Bizi doğru yola mutluluk verdiklerinin yoluna ilet.Bağışından ve bağışlaman dan uzak kalanların,AZIP SAPMIŞLARIN yoluna değil.Bizleri BABALARIMIZI,ANALARI MIZI,KARDEŞLERİMİZİ,AİLEMİZİ,MİLLETİMİZİ,DEVLETİMİZİ ve TÜM İNANANLARI rahmetinle KORU.Rahmetini yardımını esirgeme ülkemizden,ülkemize DİRLİK VE DÜZENLİK VER
    Cevapla
  • HAŞİMİRAFSANCANİ 1 hafta önce Şikayet Et
    Eyyy kötü tutkularını atmış RUHUNU faziletlerle donatmış en GÜZEL İNSAN ALLAH CC.senden sende ALLAH CC.DAN hoşnut ve RAZI olarak ALLAH CC.dön,HOŞNUT ve RAZI olduğu HAS kulları arasına katılıp FİRDEVİS CENNETİNE(CENNETİN EN ÜST VE ORTA YERİNE)giriniz,KUTSAL DEĞERLERİNİ,AZİZ MİLLETİNİ HER ŞEYİN ÜZERİNDE SEVEN AZİZ VATAN ve MİLLETİNİN HAS evladı AĞABEYİM.SELAM VE DUALARIMLA ALLAH A EMANET OLUNUZ
    Cevapla
  • Cihad 1 hafta önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık...
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat