Türkiye’nin terörsüzlük hedefinde YPG’ye son uyarı

  • GİRİŞ16.09.2025 08:50
  • GÜNCELLEME16.09.2025 08:50

PKK’nın silah bırakma kararı, Türkiye’nin uzun yıllardır süregelen terörle mücadelesinde önemli bir kırılma noktasıdır. Zira bu karar, sadece örgütün merkezi yapısını değil; farklı isimler ve kısaltmalar altında türeyen tüm uzantılarını da kapsayan bir irade beyanı olarak ilan edilmiştir. “Üç harfli yapılar” olarak tanımlanan bu uzantılar, PKK’nın taktiksel olarak sahada kendini yeniden üretme girişimlerinin birer sonucudur. Ancak kararın kapsamı, bu tür sahte ayrışmaları hükümsüz kılacak kadar açıktır.

Buradaki kritik nokta, alınan kararın yalnızca bir örgütsel deklarasyon olmaktan öteye geçip, sahada fiili bir dönüşüme evrilip evrilmeyeceğidir. Türkiye açısından bu mesele, retorikten ibaret bir söz değil, ulusal güvenliği doğrudan ilgilendiren bir pratik meselesidir. PKK ve türevlerinin sahada silah bırakması, sadece bir niyet göstergesi değil; terörle mücadelenin gerçek anlamda kalıcı bir zemine oturmasının temel şartıdır.

Ne var ki, örgütün farklı kolları arasında görülen uyumsuzluk ve YPG’nin tavrı, sürecin kırılganlığını derinleştirmektedir. Bu tablo, örgütün hâlâ farklı coğrafyalarda ve farklı isimler altında Türkiye’ye karşı bir tehdit üretme niyetini gizlediğine işaret etmektedir.

Türkiye’nin pozisyonu ise nettir: Silah bırakma kararı, istisnasız tüm uzantıları kapsamak zorundadır. Bu karara uymayan her yapı, aynı terör örgütünün parçası olarak kabul edilecek ve buna uygun şekilde muamele görecektir.

YPG’nin Sessizliği ve Türkiye’nin Tepkisi

PKK’nın silah bırakma kararının üzerinden zaman geçmesine rağmen, bu sürece en kritik yapılarından biri olan YPG’nin hiçbir somut adım atmaması dikkat çekicidir. Bu sessizlik, bir “bekleyiş” değil, bilinçli bir taktik olarak okunmalıdır. Zira örgüt, uluslararası aktörlerin desteğine yaslanarak Türkiye’nin kararlılığını sınamayı tercih etmektedir.

Türkiye açısından bu durum, kabul edilemez bir ikiyüzlülüğün ifadesidir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “YPG verdiği sözleri yerine getirmeli, henüz somut adım atmadı” sözleri bu tabloyu net biçimde özetlemektedir. YPG’nin süreci sabote eden bu tavrına karşı Ankara en üst perdeden uyarısını yapmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve devletin en üst düzey yetkililerinin verdiği mesaj, sürecin geleceği açısından açık bir ültimatom niteliği taşımaktadır.

Buradaki kritik nokta, Türkiye’nin artık söz ve vaatlerle oyalanmaya niyetli olmamasıdır. YPG’nin atmadığı her adım, Ankara’nın askeri seçeneğe daha da yaklaşmasına neden olmaktadır. Fidan’ın açıkça dile getirdiği üzere, “Gereği askeri harekâttır.” Bu ifade, Türkiye’nin kararlılığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla YPG’nin süreci sürüncemede bırakma girişimleri, Ankara tarafından yalnızca zaman kazanma çabası olarak okunmakta; buna karşılık Türkiye, diplomatik uyarılarını sahada askeri caydırıcılık ile desteklemektedir. YPG için bu noktadan sonrası, ya verilen sözlerin tutulacağı bir siyasal uyum süreci ya da Türkiye’nin kararlı iradesiyle yüzleşme ihtimali anlamına gelmektedir.

Şam ile Mutabakat

YPG’nin yalnızca Türkiye’ye değil, aynı zamanda Suriye’nin siyasi geleceğine dair de muğlak ve ikircikli bir pozisyon aldığı açıktır. Örgüt, Şam yönetimi ile çeşitli başlıklarda mutabakata vardığını ilan etmiş; ancak bu mutabakatın sahada en küçük bir karşılığı dahi görülmemiştir. Kağıt üzerinde var olan anlaşmalar, YPG’nin taktiksel zaman kazanma girişimlerinin ötesine geçmemektedir.

Türkiye, bu tabloyu dikkatle takip etmektedir. Ankara için mesele açıktır: “Şam çözerse Türkiye müdahale etmez; çözmezse Ankara gereğini yapar.” Bu yaklaşım, Türkiye’nin sorunu öncelikle muhatapları aracılığıyla çözmeye istekli olduğunu, fakat çözüm iradesi sergilenmediğinde inisiyatifi kendi eline almaktan çekinmeyeceğini göstermektedir.

Buradaki kritik mesele, YPG’nin Şam yönetimiyle vardığı mutabakatı, sahada somut adımlarla destekleyip desteklemeyeceğidir. Örgüt, bugüne kadar attığı hiçbir adımla bu iradeyi göstermemiştir. Ne silahsızlanma yönünde bir girişim, ne de Suriye’nin bütünlüğüne uygun bir siyasi uyum süreci başlatılmıştır. Bu durum, mutabakatın aslında yalnızca bir söylemden ibaret olduğunu ortaya koymaktadır.

Sahada hiçbir karşılığı olmayan anlaşmalar, Ankara’nın güvenlik endişelerini gidermeye yetmez. YPG, Şam yönetimiyle kurduğu bu sözde anlaşmayı sahada icraata dökmediği sürece, Türkiye açısından güvenilir bir muhatap olamayacaktır. Süreç kâğıt üzerinde değil, sahada kazanılacaktır.

Türkiye’nin Stratejik Duruşu

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” vizyonu, yalnızca bir güvenlik stratejisi değil, aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Bu vizyonun üç temel ayağı bulunmaktadır: iç güvenliğin tahkimi, uluslararası diplomasi yoluyla meşruiyet zemininin güçlendirilmesi ve sahadaki somut gerçekliğin terör tehdidinden arındırılması. Bu bütünsel yaklaşım, Ankara’nın kararlılığının yalnızca söylemde kalmadığını, pratikte çok boyutlu bir stratejiye dönüştüğünü göstermektedir.

İç güvenlik boyutunda Türkiye, terör örgütlerinin ülke içindeki uzantılarını etkisiz hale getirmekte ve sınır güvenliğini en üst düzeye taşımaktadır. Diplomatik düzlemde ise Ankara, hem müttefikleri hem de bölge ülkeleriyle yürüttüğü görüşmelerde terör tehdidini uluslararası gündemin merkezine yerleştirmektedir. Özellikle yeni Suriye yönetimiyle temas, Türkiye’nin “sorunu kaynağında çözme” stratejisinin önemli bir parçasıdır.

Ancak en kritik boyut, sahadaki gerçekliktir. Çünkü diplomatik sözler ve yazılı mutabakatlar, ancak fiili adımlarla anlam kazanır. YPG’nin bugüne kadar sergilediği ikircikli tavır, Türkiye’nin askeri caydırıcılık seçeneğini sürekli gündemde tutmasına yol açmaktadır. Ankara’nın mesajı nettir: Türkiye’nin güvenlik alanında hiçbir boşluk bırakılmayacaktır. Terör örgütleri hangi isim veya kılıf altında faaliyet gösterirse göstersin, aynı kararlılıkla hedef alınacaktır.

Bu stratejik duruş, Türkiye’nin sabrını bir “bekleyiş” olarak değil, güçlü bir baskı aracı olarak kullandığını göstermektedir. Ankara için sabır, sınırsız bir tahammül değil; karşı tarafı adım atmaya zorlayan bir stratejik araçtır. Bu nedenle Türkiye, diplomasiyi tüketmeden askeri seçeneklere başvurmayacak, ancak gerektiğinde tereddüt etmeyecektir.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat