Soykırımın gölgesinde çifte vatandaşlık

  • GİRİŞ21.10.2025 09:21
  • GÜNCELLEME22.10.2025 08:59

21.yüzyılın gözleri önünde, tarihin en kanlı suçlarından biri bir kez daha işleniyor. İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik yürüttüğü askeri operasyonlar, sadece orantısız güç kullanımı ya da savaşın sivil alanlara sıçramasıyla açıklanamayacak kadar sistematik, süreklilik arz eden ve etnik bir grubu topyekûn hedef alan bir karakter taşıyor. Uluslararası hukuk literatüründe bu tür eylemlerin tanımı nettir: soykırım. Ve bu soykırım, dünyanın en gelişmiş medya ve istihbarat teknolojilerinin gözetiminde, gerçek zamanlı olarak sürdürülmektedir.

Ancak bu trajedinin bir başka boyutu daha vardır ki, çoğu zaman gözden kaçmakta ya da tartışılmaktan imtina edilmektedir: İsrail dışında başka devletlerin vatandaşlığına da sahip olan bireylerin, bu soykırım sürecine doğrudan katılımı. Amerika Birleşik Devletleri’nden Kanada’ya, Fransa’dan Almanya’ya, hatta Türkiye’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyada binlerce kişi, aynı zamanda İsrail vatandaşı olmanın sağladığı hakla İsrail ordusuna katılmakta; aktif çatışma bölgelerinde görev almakta; kimi zaman sivil katliamlara bizzat iştirak etmekte; sonrasında ise geldikleri ülkelere dönerek hiçbir hukuki takibata uğramadan yaşamlarına devam etmektedirler. Bu durum yalnızca bir ahlaki çöküşü değil, aynı zamanda uluslararası cezasızlık sisteminin nasıl işlemez hale geldiğini de ortaya koymaktadır.

Vatandaşlık, devletin birey üzerinde kurduğu hukuki ve siyasi aidiyet ilişkisinin temelidir. Ancak aynı zamanda, vatandaşlık sorumluluğu da içerir. Bir devletin vatandaşı, başka bir devletin askeri gücüne katılarak insanlığa karşı suç işlediğinde, bu suçun sadece işlenme anı değil, sonrasında nasıl karşılıksız bırakıldığı da bir başka ihlaldir. Dolayısıyla çifte vatandaşlık kurumunun, savaş suçu işlemek isteyen bireyler için bir tür "cezasızlık kalkanına" dönüşmesi, uluslararası toplumun ve özellikle demokratik hukuk devletlerinin ciddiyetle ele alması gereken bir meseledir.

Uluslararası Hukukta Soykırım, Bireysel Sorumluluk ve Çifte Vatandaşlığın Yeri

Uluslararası hukuk, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişen yapısıyla, savaş suçları ve soykırım gibi ağır ihlalleri yalnızca devlet düzeyinde değil, bireyler düzeyinde de sorumluluk altına alacak şekilde düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, 1945 Nürnberg Mahkemeleri’nden itibaren geliştirilen “bireysel cezai sorumluluk” ilkesine dayanır. Bir kişinin devlet emriyle ya da ulusal görev bilinciyle hareket ediyor olması, onu insanlığa karşı suçlardan muaf tutmaz. Bu prensip 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile normatif bir zemine oturmuştur.

Soykırım, söz konusu sözleşmenin 2. maddesinde şöyle tanımlanır:

“Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek niyetiyle işlenen; öldürme, ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme, grup üyelerinin fiziksel olarak yok edilmesini amaçlayan yaşam koşullarına maruz bırakılması gibi eylemler…”

Bu tanım çerçevesinde, bir askerin doğrudan bu suçları işlemesi kadar, bu suçlara olanak tanıyan yapının parçası olması, destek vermesi ya da komuta zinciri içinde görev üstlenmesi de bireysel sorumluluk doğurur. Dolayısıyla İsrail ordusu bünyesinde görev alan bir çifte vatandaş, eğer bu suçların icrasında fiilen görev almışsa, hukuki olarak sorumludur.

Çifte vatandaşlık, küreselleşen dünyada giderek yaygınlaşan bir durumdur. Ancak bu statü, iki devlet arasında sorumluluğun bölüşülmesini değil, kimi zaman hiçbir devletin sorumluluk üstlenmemesini beraberinde getirmektedir. Çifte vatandaşın bir ülkede işlediği suç, diğer ülkede cezai karşılık bulmadığında, bu birey bir tür “hukuki boşluk” içinde hareket edebilir hâle gelir.

Bu boşluk özellikle askeri hizmet söz konusu olduğunda daha da belirginleşmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığına sahip bir kişi, aynı zamanda İsrail vatandaşı olarak İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) bünyesinde Gazze'de görev alabilir. Görev süresi sona erdiğinde, ABD'ye döner ve burada herhangi bir cezai takibata uğramaz. Çünkü ABD mevzuatı, bir Amerikan vatandaşının başka bir orduda görev almasını sınırlı koşullarda düzenler; ancak bu görev sırasında işlenen savaş suçları konusunda harekete geçme konusunda açık bir mekanizma içermez. Avrupa ülkelerinde de benzer durumlar geçerlidir.

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Uluslararası hukuk bireyleri sorumlu tutuyorsa, devletlerin bu sorumluluğu uygulamaya geçirme yükümlülüğü nerede başlamaktadır?

Cevap, “evrensel yargı yetkisi” ilkesinde saklıdır. Bu ilkeye göre, belirli suçlar (soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar) öylesine ağırdır ki, bu suçları işleyen bireyler hangi vatandaşlığa sahip olursa olsun, her devlet tarafından yargılanabilir.

Bu ilkeye dayanarak Almanya, Ruanda ve Suriye gibi farklı ülkelerde işlenen savaş suçlarına karışan bireyleri yargılamış, hatta mahkûm etmiştir. 2009’da İsrail’in eski dışişleri bakanlarından Tzipi Livni hakkında İngiltere'de çıkarılan tutuklama kararı da yine bu yetkinin kullanımıyla ilgilidir.

Ancak bu uygulamalar tutarlılık göstermemekte, siyasi saiklerle yönlendirilmekte ya da bazı ülkelere yönelik istisnalar yaratılmaktadır. İsrail bu istisnaların başında gelir. Hatta pek çok Batı ülkesi, İsrail ordusuna katılmış çifte vatandaşları soruşturmak bir yana, bu katılımı adeta “İsrail’in güvenlik hakkını savunma” kisvesi altında desteklemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Hukuku Çerçevesinde Çifte Vatandaşlık, Askeri Hizmet ve Suç Sorumluluğu

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türk Ceza Kanunu, vatandaşlarının başka ülkelerde işledikleri ağır suçlara karşı yaptırım mekanizmaları öngörmektedir. Ancak mesele, çifte vatandaşlıkla birlikte bir başka devletin ordusunda gönüllü görev alıp uluslararası suçlara karışan bireylerin durumu olduğunda, mevcut hukuki çerçevenin yeterliliği sorgulanmaya açıktır.
Türkiye çifte vatandaşlık uygulamasını tanımaktadır ve vatandaşlıktan çıkmak isteyen kişilere bu süreci kolaylaştırmaktadır. Ancak çifte vatandaşlık, bireyin Türk vatandaşı olma sıfatıyla Türk hukukuna tâbi olmaya devam ettiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Nitekim Türk Vatandaşlık Kanunu'nun 44. maddesi, bir Türk vatandaşının yabancı bir ülkede devlet hizmetinde bulunmasını veya orduya katılmasını izne tabi kılar. Bu yükümlülüğün ihlali hâlinde vatandaşlık kaybı gündeme gelebilir.

Ancak bu hüküm uygulamada büyük ölçüde atıl kalmakta, İsrail gibi ülkelerin ordusunda görev alan bireyler hakkında fiili bir yaptırım işletilmemektedir. Bu durum, hem hukuki bir çelişki yaratmakta hem de Türkiye’nin kamu düzeni ve ulusal güvenliği açısından ciddi bir zaafiyet oluşturmaktadır.

Türk Ceza Kanunu, 76. ve 77. maddelerinde soykırım ve insanlığa karşı suçları düzenler. Bu maddelerde yer alan suç tanımları, Roma Statüsü ile büyük ölçüde uyumludur. Ayrıca TCK 13. maddeye göre, bir Türk vatandaşı yurt dışında bu tür bir suçu işlerse, Türkiye'de yargılanabilir. Burada herhangi bir mağdurun şikâyetine ya da suçun Türkiye'yi doğrudan etkilemiş olmasına gerek yoktur.

Bu hükme dayanarak, Türkiye Cumhuriyeti, İsrail ordusunda görev almış çifte vatandaş bireylerin, uluslararası insancıl hukuk ihlalleri çerçevesinde yargılanmasının önünü açabilir. Ne var ki bunun için yasal sürecin işletilmesi, siyasi irade, savcılık makamlarının harekete geçmesi ve delil mekanizmalarının oluşturulması gerekir.

Bu tür bireylerin yalnızca hukuki değil, ulusal güvenlik açısından da ciddi bir tehdit potansiyeli taşıdığı unutulmamalıdır. Savaş deneyimi kazanmış, askeri ideolojiyle radikalleşmiş, sivil hedeflerin "meşru" addedildiği bir pratikten geçmiş bireylerin Türkiye’ye dönüşü, toplumsal yapıyı ve kamu düzenini riske atabilir.

Dahası, bu kişilerin İsrail istihbarat yapılarıyla ilişkili olma ihtimali, doğrudan iç güvenlik zaafiyeti anlamına gelir. İsrail Savunma Kuvvetleri yapısı, sadece askeri değil, aynı zamanda istihbari yetkinlikleriyle de tanınır. Bu kişilerin Türkiye'ye dönüşlerinde kontrolsüz şekilde toplumsal yapıya entegre olmaları, devletin istihbarat güvenliği açısından ciddiyetle takip edilmelidir.

Cihad İslam YILMAZ

 

Yorumlar9

  • Ayarcı 7 saat önce Şikayet Et
    Türkiye'de İsrail vatandaşı,yani YAHUDİLERİN DEF EDİLMESİ gerekiyor... yüce Allah CC Yahudileri ve destekçilerini yerle yeksan etsin inşallah...
    Cevapla
  • Davut 1 gün önce Şikayet Et
    Son iki yılda ikinci bir ülke üzerinden gidip Gazze Soykırımı'na katılmış vatandaşlar bir an önce yargılanıp gerekli cezalara çarptırılmaları gerekmektedir. Çifte vatandaşlığı varsa, vatandaşlıktan çıkarılmalıdır. Bunun için yasal süreç işletilmelidir.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ziyaretçi 1 gün önce Şikayet Et
    Vatandaşlıktan atacaksın aması mamasıyok direk vatandaşlıktan deport onların yaptığını yapacaksı
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • ŞEMSETTİN 1 gün önce Şikayet Et
    Devleti harekete geçirmek için cimere yoğun bir şekilde başvuru yapılmalı ayrıca medya aracılığıyla da konu gündeme getirilmeli son zamanlarda medya yargıdan daha etkili olmaya başladı
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • TC.Kılınç 1 gün önce Şikayet Et
    Ülkemizdeki ,ermeni, rum, yahudi, haçlı bunları ülkelerine bir şekilde gönderilmeli. Bunlara çifte vatandaşlık verilmemelidir.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat