Seyfülislam Kaddafi neden benimle konuştu?
- GİRİŞ27.02.2011 11:39
- GÜNCELLEME27.02.2011 11:39
CNN de, El Cezire de, PBS de hep aynı sorunun cevabı peşindeydi; Kaddafiler kaçacak mı? Oysa dün okuduğunuz söyleşide de gördüğünüz gibi en azından Trablus’taki Kaddafi ailesinin kaçmaya niyeti yok. Bırakın kaçmayı, tam tersi, kalıp mücadele etme taraftarılar. Elbette ‘nereye kadar’? Seyfülislam ile yaptığım söyleşinin öncesi ve sonrasında yakın çevresi ile konuştuğumda ilginç bir ayrıntı var. Kurmayları, “Bizi Libya’daki isyancılar değil, Libya dışındaki uluslararası medya yıkacak” diyorlardı. Haksız sayılmazlar. Dünya medyası Libya’daki olayları ‘uprising’ yani ‘başkaldırı’ başlığı altında duyuruyor. Oysa Libya’ya gidip baktığınızda olayları ‘terörist ayaklanma’, hatta ‘bir avuç hapçı çapulcu’ olarak isimlendirdiğini görüyorsunuz. Bu iki durum, aslında olaya bakış açısındaki farklılığı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Devletin bakışı
Seyfülislam ile görüşmeden önce bir odada uzun süre Libya televizyon yayınlarını seyrettim. Libya televizyonu bizim 80’lerdeki yeni renkli kanala geçen TRT’nin tekel yayınından farksızdı. Kötü grafikler, monoton bir metni dakikalarca okuyan sıradan bir spiker ve berbat bir ışık düzeni... Asıl ilginç olan, yayınların içeriğinin bizim Ertürk Yöntem’li yıllara benzemesi. Mesela gösterilerde yakalanan, kafaları aradan neredeyse bir gün geçmesine rağmen hâlâ dumanlı hapçı çocuklar, televizyonda nasıl gaza getirilip provoke edildiklerini anlatıyor. Ekrana gizli kaydedilmiş telefon görüşmeleri getiriliyor. İsyancılar hangi askeri birliklerin yağmalanacağını aralarında konuşuyorlar. O da yetmiyor, bu sefer ekrana ele geçirilen mühimmat getiriliyor. Kimden ele geçirilmiş dersiniz? Elbette bölücü dış mihraklardan. Libya için Cezayirli köktendinciler diyebiliriz. Yani Libya içeride meseleye bizim iyi bildiğimiz bir retorik ile yaklaşıyor. Bu retoriğe bir de kendine bağlı güçlü bir istihbarat servisi eklenince ortada başkaldırı ya da ayaklanma değil, kafaları ezilecek bir avuç çapulcunun kandırılmışlığı kalıyor.
Irak nasıl işgal edilmişti, aramızda hatırlayanınız var mı? İstanbul’da House Cafe’de kaleme alınan bir doktora tezi, ABD diplomatları tarafından Irak’ta kimyasal silah bulunmasının kanıtı sayılmış, konu BM’ye taşınmıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell, Irak’ta kimyasal silah bulunduğuna dair bir raporu uzun uzun BM Genel Kurulu’nda okumuş ve uluslararası komite ‘işgal’ kararı almıştı. Ben CNN Türk’te canlı yayındaydım. Sonradan Powell’ın bile pişman olduğu yalanlar yüzünden işgal edilmişti. Sonrasında Kuveyt’ten ABD’ye işgale giden 4. Piyade Tümeni ile bu yalanın izini yerinde izlemiştim. Yanımızda kimyasal silah kullanımına karşı gaz maskeleri ve iğneler taşıyorduk. ABD’li subaylar Bağdat’ta askeri bir havaalanını işgal edip kimyasal silah aradıklarında ortaya çıkan birkaç broşür karşısında ciddi ciddi kafalarını sallıyorlardı. Benim gibi Türk ve Müslüman bir gazeteciden çekinmeseler kahkahayı basacaklardı. Nitekim subayların söyleyemediklerini alt düzey askerler dalga geçerek bize anlatıyordu. Ortada kimyasal silah yoktu. Olan Irak’a oldu. ABD kendi savaş şirketleri ile koskoca bir ülkeyi işgal etti. Demokrasi getireceğim derken petrol şirketlerini getirdi. Bağdat yağmalandığında ABD’li askerlerin koruduğu tek resmi bina Petrol Bakanlığı’ydı. Saddam devrildi mi devrildi, asıldı mı asıldı... Irak artık özgür mü? Allah aşkına kimin umurunda ki! Şimdi Libya dönüp arkasını, Irak’a bakıp ders çıkartmasın da kim çıkartsın! Seyfülislam Kaddafi panik ile uluslararası basının manipülasyonuna karşı benimle konuşmasın da kiminle konuşsun...
Yorumlar4