'Eğitim Reformu' şarttır

.

  • GİRİŞ21.10.2020 18:35
  • GÜNCELLEME23.10.2020 09:56

                İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi Açılış Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Batı dünyası tıptan sosyolojiye kadar pek çok alanda ilhamını bizim köklerimizden almıştır. Buna karşılık biz de kendi köklerimizi tamamen unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas kabul etmek suretiyle iki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Bir başka ifadeyle fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz.

 

 

            Aynı şekilde gerçek iktidarın, fikri iktidar olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Önceliğimizi evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu müfredat tadilatının ötesinde topyekün eğitim öğretim reformunu gerektirir.”

            Cumhurbaşkanı’nın bu uzun ve dolu dolu konuşması ve en önemli konulara parmak basması, uzun yıllardır eğitim üzerine yazan, konuşan bir insan olarak, geç kalınmış da olsa, içime su serpti. Çok boyutlu olan eğitim meselesi, yol yapmak, baraj inşa etmek gibi değildir ki, kolları sıvayalım ve hemen inşaatımızı bitirelim. Bu asırlık problemin çözülmesi için bir ömür yetmez, asırlar gerektirir.

 

 

            Ben yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum:

            Birkaç yıl önce, davet üzerine, bir ilçemize eğitimle ilgili bir konferans vermeye gitmiştim. Konferans akşam saatlerinde olduğu için, o ilçede gece kalmak zorunda kaldım. Ertesi sabah, bir öğretmen arkadaşın ısrarı üzerine, evine kahvaltı yapmaya gittim. Kahvaltı esnasında evin lise çağındaki kızı bize hizmet ediyordu. Kıza sordum, lise ikinci sınıfa gidiyormuş. Merak ettim, lise ikinci sınıf edebiyat kitabını istedim. Merakım, bizim zamanımızda hazırlanan kitaplardan acaba bir farklılığı olup olmamasındandı.

            Kızcağız, MEB damgası bulunan kitabı getirdi. Kitabı açtım: İlk konu Mevlâna, ikinci konu Yunus Emre, üçüncü konu Süleyman Çelebi. Oh ne güzel hazırlanmış, kültürümüzü çocuklarımıza tanıtacak üç önemli insan ilk sıralara yerleştirilmiş. Bir daha çevirdim, konu Sabahattin Ali. O zamana kadar dikkatimi çekmemişti, Sabahattin Ali konusu işlenmiş, kelimeler çıkarılmış, kitabın sayfaları boş bırakılmamış, notlarla dolmuş. Geri döndüm, üç büyüklerin sayfaları bomboş duruyor!

            Kızımıza sordum; “Siz bu konuları işlemediniz mi?”

            Cevap; “Hayır, işlemdik, öğretmenimiz o konuları işlemdi!” oldu.

            Siz nasıl müfredat hazırlarsanız hazırlayın, o müfredatı okutacak olan öğretmeni kendi medeniyetinize, kültürünüze göre hazırlamazsanız sonuç istediğiniz biçimde gelişmez. Allah bilir, o öğretmen bu üç büyük insanımızı tanımıyordu veya ön yargılı davranmıştı.

            Bizim en büyük sorunumuz, kendi medeniyet coğrafyasında yetişmeyen öğretmenlerdir. Burada öğretmenleri suçlamıyorum, onların yetişme tarzlarını değiştirmezseniz, sonucuna katlanacaksınız, demek istiyorum. Bu nedenle eğitim fakülteleri acilen yeni baştan düzenlenmelidir. Kendi medeniyet ve kültürüne aidiyeti gelişmiş öğretmenler yetiştirmelidir.

            Ben Fransa’da da öğretmenlik yaptım. Ne orada, ne de Avrupa’nın diğer ülkelerinde kendi uygarlıklarını tanımadan öğretmen olmuş birisine rastlamadım. Fransa’da ilkokul dördüncü sınıfa kadar sadece Fransızca (dikte) ve hayat bilgisi dersi verilir. Çocuklara kendi kültürlerini, uygarlıklarını tanıtmak için azami gayret gösteriliyor ve bunu tüm öğretmenler canı gönülden yapıyor. Çünkü onlar, kendi uygarlıklarını tanıyor ve onunla “gurur” duyuyorlar. Türkiye’deki “öğretmen odaları”nda yapılan tartışmalara hiç girmeyeceğim.

            Sadece “okumuş” olmak yetmiyor. Hitler Almanya’sında “en iyi” yetişmiş doktor, insanları iğne ile zehirledi. “En iyi” pilot, suçsuz insanları bombaladı. “En iyi” yetişmiş asker, suçsuz insanları kurşuna dizdi, fırınlarda yaktı. Fransa Cezayir’de vahşet sergiledi, Afrika’yı sömürdü, sömürüyor. Sırp komutanlardan biri psikologdu, insanları kobay olarak kullandı ve soykırım uyguladı. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombasını bir ABD’li albay attı.

            “İnsan hakları” deniliyor da bunu iyi havalarda uygulamaya çalışıyorlar. Oysa hava kötüleşti miydi, yeryüzünün en vahşi canavarları olmaktan da çekinmiyorlar.

            Bütün bu dünya şartlarına rağmen, geç kalınmış da olsa, zararın neresinden dönülürse kârdır, hesabınca ciddi bir şekilde bir eğitim reformu ve seferberliği şarttır.

Yorumlar2

  • Tuğlu... 3 yıl önce Şikayet Et
    Eyvallah hocam...
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • Osman YOL 3 yıl önce Şikayet Et
    Kesinlikle katılıyorum. Hele hele son 20 seneden ve özellikle son yıllarda yetişen (pardon mezun olan) öğretmenlerin çoğunluğu değer, ideal diye hiç bir şey tanımıyorlar. Tek gayeleri daha fazla maddeye sahip olmak ve daha fazla eğlenmek. Ben de bir öğretmen olarak yıllardır benzer eleştirileri yapıyorum, bu öğretmen profiliyle, bu eğitim politikaları ve eğitim yönetimiyle hiç bir şeyin olmayacağını dillendiriyorum. Can alıcı ve isabetli tespitleriniz ve de dile getirdiğiniz için tebrik ediyorum
    Cevapla Toplam 15 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat