Ahlak ve maneviyat seferberliği kaçınılmazdır

  • GİRİŞ11.10.2021 08:40
  • GÜNCELLEME12.10.2021 14:51

            “Kim, bütün tasasını tek bir tasa hâlinde ahiret tasası kılarsa, Allah (cc), onun tasasını giderir, işlerini kendi üstüne alır. Kim de kendisine pek çok tasa edinirse, Allah (cc) onun hangi vadide helâk olduğuna aldırış bile etmez.” (Hadis)

            Tüm insanları tasalarına göre değerlendirebiliriz. Kiminin tasası yakışıklılığı veya güzelliğidir: Kozmetikler, aynalar, giyimler, güzellik salonları onun bütün dünyasını kuşatmıştır. Caddelerde, salonlarda kendini teşhir etmek, bundan mutluluk duymak onun bütün bir hayat felsefesi haline gelmiştir. Güzeldir, kendine adeta tapınır (narsist). Uzun boyludur, vücut hatları standartlara tam oturmaktadır; eli, ayağı, burnu, gözü, kulağı uyum içindedir.

            Sesi güzeldir, sportmendir, güçlülüğü dillere destandır. Bu özelliklerinden dolayı kendini çok beğenmekte ve havalara girmektedir.

            O bir “sanatçı”dır. Müthiş heykel yapar, resim atölyesine girince aylarca çıkmaz, bu nedenle üstü başı bir keşiş gibi karışıktır, entelektüel gözükür. Resim sergilerinde kalbindeki sonsuz desenlerden çok, tablosundaki fırça darbelerine vurgundur.

            Tasamız kadar değerimiz var veya tasamızın yönüne göre değerlendiriliriz.

            Kalp, yalnızca Allah sevgisi girdiği zaman mutlu olan bir sır kutusudur; ama bu sır kutusu, bizim bütün sırrımızın şifrelerini içinde barındırır.

            Mutluluk, yaratılış gerçeğiyle tanışan insanlara verilen bir nimettir. Mutluluk güzellikte, güçte, maharette, malda değildir. Mutluluk; bütün bu verilenleri, yaratılış (fıtrat) doğrultusunda kullanabilme sonucunda insanda uyanan maverai duygunun adıdır. Susamışa suyun bilgisini vermek değil, bizzat suyu içirmektir.

            Şikâyet ediyor: “Her şeyini aldım, hiçbir şeyini eksik bırakmadım; arabaysa araba, evse villa, cebine para doldurdum, ama yine de uyuşturucudan men edemedim çocuğumu!” Para darlığı belki sıkar insanı, ama nefes darlığı ölümün eşiğine gelmektir. En büyük kayıp, bize verilen nimetleri, verenin rızası doğrultusunda kullanmamaktır. Çocuğuna her şey verdin de terbiye veremedin. Terbiye; yaradılış kodlarını boş bırakmamaktır; boş kalırlarsa o kodlar, onları dolduran çok olur.

            Sevgili babacığım, anneciğim! Sen asıl yapılması gerekeni yapmadın ki. Görmüyor musun, hayvanlar bile yavrularının üzerlerine titriyorlar. Sen yavrunu Rabbiyle tanıştırmadın ki! Onun hayatını ve sonsuzluğunu ışıklandıracak nurdan onu mahrum bıraktın. Yavrunun ruhunu çıkardın ve onun eline para koydun! Hoş sen de bilmiyordun bu yolu ya!

            Tohum toprağa düşerse ağaç olur, ağaç kökleriyle toprakta kalırsa meyve verir. Sen çok sevdin yavrunu (tohumunu) ve onu salonunun vitrinine koydun. Ama vitrindeki tohum ağaç olmaz ki babam. Toprağa değmeyen kök meyve vermez ki anam!
Açlıktan ölme noktasına gelmiş olan çocuğa güzel elbiseler giydirmek, ağrıdan patlayacak konumda olan çocuğuna makyaj yapmak!..

            Senin çocuğunun kalbi Rabbini arıyor ve sen tutup onun kalbini daha beter kapatacak şeyler sunuyorsun ona! Ardından da “Uyuşturucu belasına tutuldu” diyorsun. Aslında en büyük bela, senin ona yaptıkların, senin onu eğitme(me) biçimindir.

            Uyuşturucu; aileleri, toplum veya herhangi bir kişi veya kişiler tarafından, kalpleri Allah’a kapatılan çocukların, kendi başlarına Rablerini ararlarken, O’nu bulamamanın vermiş olduğu acı ve ıstırap sonucunda başvurdukları bir negatif yönelmedir. Evet, aynen öyledir! Uyuşturucu kullananlar ailelerinin, almış oldukları yanlış eğitimin ve toplumun kurbanıdırlar. Fakat onları oraya itenlerse, onlardan daha masum değillerdir, bilâkis onlar fıtratı kapatanlar ve insanların Rableriyle tanışmasını ve mutlu olmasını engelleyenlerdir. Bir eğitim sistemi, Rabbe giden yolları kapatıyorsa, orada çıkmaz sokaklar vardır ve menzile ulaşma şansı yoktur.

            Toplumun tüm kesimlerinde “ahlâk ve maneviyat seferberliği” başlatmaktan başka çare yoktur. Bu seferberliği sadece devletten beklememek gerekir; aileler, sivil toplum kuruluşları, toplumu yönlendiren kurumlar ve her kesim tarafından bu işe el atılmalıdır. Allah’tan kopuk insanlar eğitimi yönlendiriyorsa vay o memleketin haline! Hele bunlar bir de devleti ele geçirirlerse!..

D. Ali TAŞÇI

(dalitasci@hotmail.com)

Twitter: @DAliTasci

Yorumlar4

  • seraceddin emre 2 yıl önce Şikayet Et
    ömrüne bereket.işe kalpten başlamalıyız son kurtarıcı sav. de öyle yaptı istanbul da öyle fethedilmedimi ama gönül ustaları gitti ağabey üstadı bir bakışıyla onaran o güzeller i Rabbim tekrar bize lütfeylesin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • 1299 2 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine sağlık hocam senin gibileri rabbim çoğalırsın selam ve dua ile
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • A.Cemal Arvas 2 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Hocam Allah razı olsun.Yazılarınızı zevkle okuyorum.Sanki bir babanın veya bir eğitim neferinin yaşadığı,muzdarib olduğu vicdani sıkıntılara ve toplumda da yaşanan dertlere parmak basasarak yazıyorsunuz. yazınızın tamamı mükemel olmuş,reçete ise son paragrafın son cümlesinde mündemiçtir. Selamlar
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Hayme Hatun 2 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun Hocam,tek kelimeyle mükemmel bir yazı olmuş.Umarım bu güzel tespitlerden istifade ederiz.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat