Herkesin anlayışına...

  • GİRİŞ01.09.2022 08:08
  • GÜNCELLEME02.09.2022 08:35

            Bugün ben pek fazla yazıya girmeyeyim de konuşanlar, yazanlar ifade etsinler meramlarını.

            “İlki 29 Ekim 1933’te Fatih Meydanı’nda Agâh Sırrı Levent’in (Eminönü Halkevi Reisi, sonradan 6. Ve 7. dönem milletvekili) konuşmasından:

            “Din, bize mukaddes kitap olarak Tevrat’tan, Zebur’dan, İncil’den ve Kur’an’dan bahseder. Ben size beşincisini haber vereceğim… İşte bu Türk’ün mukaddes kitabı olan Gazi’nin Büyük Nutkudur. Bu eseri meydana getiren, bizzat o hadiseleri yaratandır. Bu kitap, öldükten sonra (baas ba’delmevt) sırrına mazhar olmuş bir milletin yüksek tarihidir.” (Türk’e Tapmak, Seküler Din ve İki Savaş Arası Kemalizm, S. 268. Onur Atalay, İletişim Yay.)

            Kendisine “Gazinin Ozanı” denilen Behçet Kemal “En Büyük Türkün Huzurunda” adlı şiirinde şöyle seslenir:

            “Nerde böyle bir kıble gösteriyor hangi din?

            Ayağının altında Peygamber Muhammedin

            Ani bir mucizeyle bir miktar uçan kaya,

            Yanında adi bir taş parçası ey Çankaya!

            Miyraca çıkmış gibi Rabba kavuşmuş gibi,

            Kalbim çırpınmaktadır arşa değmiş kuş gibi.

            …… Rab kulu olsun iller, bizler Gazi’nin kulu… (a.g.e S. 273)

            Faruk Nafiz’in (ki, Behçet Kemal ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nı yazan şair.) “Kahraman” isimli en önemli piyesi, onuncu yıl (1933) kutlamaları için okullara sahnelenmesi için gönderilir. Piyesin şiir bölümünden:

            “Âleme vermek için kendi yolundan haber

            Nasıl her din atarsa ortaya bir peygamber,

            Halk ta son yıldızının battığı bir zamanda

            Kurtulur ancak ona iman ettiği zaman.

            …….

            Bize sorsan bunların hepsini bir ederiz

            Sonra onun adına Mustafa kemal deriz.

            Bizim için Tufan da Nuh da odur arkadaş!

            Sevmek değil bu,

            Tapmağı da gölgede bırakan bir meyil bu!

            O, güneştir… Dört faslın bir güneşi gibi

            Hem yakan hem yaratan iki kudret sahibi

            Hiçbir ilah olamaz ondan güzel.” (a. g. e S.179)

            2 Aralık 1934’teki kutlamalar vesilesiyle Yahya Selim Ozanoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nin birinci sayfasında basılan şiiri:

            “Atatürk Ankara’ya göklerden inip geldi

            Bu, öbür miraçlardan bin kat daha güzeldi….” ( a. g. e. S287)

            Atatürk’ün uzun yıllar hizmetinde bulunmuş Cemal Granda’, “Atatürk’ün Uşağı İdim” adlı anılarında şöyle der: (Hürriyet Yay. 1973, S. 255)

            “Atatürk üç kadeh içtikten sonra vahiy geliyordu. Peygamberler gibi. Bütün kararları o zaman veriyordu. Hepsi de isabetli şeylerdi.”

            Rabbim; beni insan yarattığın ve İslam ile şereflendirdiğin için sana sonsuz hamd ve senalar olsun!

D. Ali TAŞÇI

(dalitasci@hotmail.com)

Twitter: @DAliTasci

           

Yorumlar5

  • seraceddin emre 3 yıl önce Şikayet Et
    yalancının mumu yatsıya kadar yanar,''....batıl yok olmaya mahkumdur''
    Cevapla
  • Veysel Öztürk 3 yıl önce Şikayet Et
    Dedelerimiz ne günlerden geçmiş. Elhamdülillah müslümanız ve ülkemizde ezanlar okunuyor tarihimizi iyi öğrenmeli ve İslamın kıymetini bilmeliyız. Ali hocam kaleminize sağlık. Rabbim hayırlı ömür versin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Fatih 3 yıl önce Şikayet Et
    Ali hocamıza teşekkürler.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Emine 3 yıl önce Şikayet Et
    Bu rezillikler ne yazık ki çok kişinin bilmediği gerçek hezeyanlar tarihimizin acı sayfalarında yer alıyor insan hakikate sırt çevirince maalesef nefsinin elinde böyle oyuncak olduğunu bile farketmez halde şaşırıyor. Allah doğru yoldan ayırmasın inşallah
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Tuğlu... 3 yıl önce Şikayet Et
    evyallah hocam...Şimdi gördüler göreceklerini de ... ne fayda...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat