Küresel apartheid sistemi ve Gazze’nin direnişi

  • GİRİŞ09.12.2023 09:34
  • GÜNCELLEME09.12.2023 10:57

Ayçin Kantoğlu yaptığı bir konuşmada çarpıcı bir tespit yaptı: “Gazze dışında dünyada her yer işgal altında, hepimiz işgal edildik. Bununla nasıl başa çıkacağız? Anam babam usulü başa çıkacağız. Evdeki kör makası çıkaracağız. Cebimize, kursağımıza kadar girmiş olan bu kanlı eli; az çok demeden gözümüz, gücümüz neye yetiyorsa kesmeye başlayarak!”

Bazıları, bu tespiti bir edebiyatçının yaptığı duygusal ya da beylik bir tespit gibi algılayabilir.

Halbuki bu tespit, içinde yaşadığımız dünya ve küresel sistemin özüne dair çok temel ve yalın bir gerçeği dile getiriyor.

O gerçek de Batılıları üstün ve dünyanın geri kalanını ikinci sınıf insan olarak gören küresel bir apartheid sisteminin; silah, ticaret ve kültürel emperyalizm yoluyla Batılı ülkeler tarafından tüm dünyaya empoze edilmiş olduğu gerçeği.

Zira daha önceki bir yazımda belirttiğim üzere modern dünya kapitalizm, emperyalizm, ırkçılık ve sömürgecilik olmak üzere dört temel ideoloji üzerinde inşa edilmiş durumda.

Bu küresel ırkçı apartheid sisteminin yarattığı çifte standartlar apaçık ortada ve Batı dışı toplumlar, bu sistemin cenderesinden bir türlü kurtulamıyorlar.

Kimin terörist, kimin özgürlük savaşçısı olduğuna, neyin basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti kapsamına girdiğine Batılılar karar veriyorlar.

Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü vb. değerler sadece ‘beyaz adam’ için geçerli.

Söz konusu değerler sistemini işlerine geldiği zaman işletiyorlar, gelmediği zaman rafa kaldırıyorlar.

Tüm bu çifte standardın temelinde derin bir yapısal ırkçılık bulunmakta. Bu ırkçılık ise Batılıların oluşturduğu ulusal ve uluslararası tüm kurumlara sinmiş durumda. 

Bundan dolayı yerleşimci sömürgeciliğin İslam dünyasında kurduğu garnizon bir apartheid devleti olan İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı haksızlıklar, özünde bizim ve dünyanın geri kalanının Batılıların elinden çektiği haksızlıklarla aynı.

Bundan dolayı ne bizim ne de dünyanın geri kalanında Batılıların tahakkümü altında yaşayan toplumların; “Bize ne Gazze’den, bize ne Filistin’den” deme lüksü yok.

Zira bu, hepimize empoze edilen vahşi, ırkçı, sömürgeci ve emperyalist düzenin çifte standartlarına karşı küresel bir haysiyet mücadelesi.

15 Temmuz darbe girişimi ve PKK ile mücadelemiz sırasında, biz de bu çifte standartla karşı karşıya kaldık.

Demokrasiye sahip çıkmak için sokaklara çıkan, tankların altına yatan ve katledilen sivil vatandaşlarımız, demokrasi diye diye ensemizde boza pişiren Batılıların hiç umurunda olmadı. Aksine utanmadan FETÖ’yü demokrasi kahramanı, şehitlerimizi ise radikaller olarak lanse ettiler.

PKK ile mücadelemiz sırasında öldürülen binlerce sivil vatandaşımızı, Batı’nın ne siyasetçileri ne medyası ne de akademisi görmedi. Tam aksine PKK teröristlerini özgürlük savaşçısı ilan ettiler, onlara binlerce tır dolusu silah gönderdiler.

Vietnam’daki savaştan Latin Amerika’daki askerî darbelere, Irak’ın işgalinden Orta Doğu’daki askerî darbelere; söz konusu çifte standardın ciltler dolusu örnekleri karşımızda.

Bütün bu gerçek apaçık önümüzde dururken bir kısım insanımıza; bize ne Gazze’den, bize ne Karabağ’dan, bize ne Libya’dan dedirttiler!

İnsanımız, bütün bu olup bitenlerin birbirinden bağımsız olaylar olduğunu zannediyor.

Hâlbuki hepimiz aynı küresel cenderenin içinden geçiyoruz.

Zira emperyalistler coğrafyamızı, tarihimizi ve zihin dünyamızı birbirinden kopardılar.

Bundan dolayı Antep’teki Fransız işgaline direniş ile Libya’daki Ömer Muhtar’ın direnişi, Karabağ’daki soykırım ile Srebrenitsa’daki soykırım ya da Kıbrıs’taki mücadelemiz ile Gazze arasındaki bağı kuramadık.

Bu bağlantıyı kurmak için her şeyden önce zihinlerimiz özgürleşmeli, oryantalizmin zihnimize vurduğu prangalarımızdan kurtulmalıyız.

Yazımızı Karl Marx’tan ilhamla şöyle bitirelim: Dünyanın tüm ezilenleri birleşin, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok.

Doç. Dr. Enes Bayraklı / Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat