Değişimin üç yolu: Gelenekçilik, devrimcilik ve ihyacılık

  • GİRİŞ28.04.2019 09:18
  • GÜNCELLEME28.04.2019 09:18

İslami hareketler üç siyaset etrafında toplanıyor. Hatta fikri akımları, siyasi partiler ve toplumsal hareketler de öyle. Gelenekçilik, devrimcilik ve ihya… Bunlar toplumları mobilize eden ana damarlar. Kelamdan felsefeye, fıkıhtan tasavvufa kadar çeşitli alanları bu ana yaklaşımlar dönüştürüyor. Önemli tartışmalara ve araştırmalara yol açıyorlar. Moderniteyle buna göre ilişki kuruyorlar. Hakim siyasetlere karşı bunlardan hareketle tavır geliştiriyorlar.

Gelenekçiler tasavvuf, fıkıh ve felsefe temelinde hareket ediyorlar. Buradan hareketle çeşitli toplumsal hareketlere ve fikri akımlarına dönüşüyorlar. Örneğin Seyyid H. Nasr, felsefe temelinde bu fikriyatı temsil ediyor. Tasavvufun kimi akımları yine gelenekçi çizgide bir tavır ortaya koyuyor. Hindistan kıtasında ortaya çıkan Tebliğ Cemaati bunun örneğidir. Gelenekçiler, modern tarihsel ilişkilerden uzak tutarak İslamı koruyacaklarına inanıyorlar. Sorunları, yine İslam’ın geçmiş tarihsel kurumları, fıkıh yorumları ve kelam anlayışlarını aynen bugüne aktararak çözeceklerine inanıyorlar. Bundan dolayı bütün yeni durumları “eskinin” üzerinden giderek okuma yanılsaması içinde bulunuyorlar. Bugün ve dün mukayese edilir ve sonuçta da dünün biricikliği vurgulanır. İslam’ın gelenekçi okuma tarzı büyük ölçüde modern çağa, tarihe ve gelişmelere kapalı. İslamiyet, tamamıyla geçmişin tarihsel varlığında açılan kurumlara, sanatlara ve bilimlerle indirgeniyor.

Devrimci değişme yöntemi, İslam toplumlarının modernleşme döneminde ortaya çıkıyor. Özellikle soğuk savaş dönemi İslamlaşma hareketi devrimci düşünce ve akımlara yol verdi. Çünkü ortaya çıkışlarının temelinde, toplum sorunlarının devrimlerle çözülebileceği görüşünün dünyada hâkim olduğu bir tarihsel döneme denk düşer. Seyyid Kutup ve Mevdudi devrimci değişmenin öncü fikir adamlarıdır. Doğrudan devrim teşebbüsünde bulunmasalar da fikirleriyle İslam’ı devrimci, ihtilalci ve radikal bir tarzda yorumluyorlar. İslam toplumlarını belli elitler etrafında mobilize ederek ve siyasal iktidarı devirerek İslam’ı hakim kılmayı öneriyorlar. Seyyid Kutup’un Yoldaki İşaretler kitabı, İslam devrimini yapacak kadroların el kitabı gibidir adeta! Hasan Hanefi gibi derinliği olan entelektüel bile devrimden bahsediyor. Bu adla kitap yayınlıyor. Yine Muhammed B. Ammara Mutezile ve Devrim adıyla kitap yazıyor. İslam toplumlarının tarihi, mezhepleri ve teolojisi devrimle yorumlanıyor. 1960’lardan 1990lara kadar bu yaklaşım oldukça etkilidir.

İhyacılar, tecdit çerçevesinde İslam’ı yeniden gündeme getiren akımlardır. İslamlaşma hareketinin XIX. Yüzyıl kökenlerinde bu tutum bulunmaktadır. Mehmet Akif Ersoy, Muhammed ikbal, Filibeli Ahmet Hilmi ve Said-i Nursi gibi şahsiyetler modern dönem ihyacılarıdır. Türkiye’de Risale-i Nur, Nakşiliğin Müceddidiye çizgisi, Endonezya’da Nahdatul Ulema ve Tunus da NAHDA hareketi(yeni haliyle) ihyacıları temsil ediyor. İhyacılar, modernite ile dışlayıcı veya içinde erime gibi total bir ilişki kurmadılar. Bunun yerine modern çağı temel İslami parametrelere göre yorumlayarak ( kimi yönlerinden uzak dururken kimi yönleriyle de barışarak) hareket ettiler. Üç tutum geliştirdiler: Eleştiri, reddiye ve telif. İhyacılar, ıslahatçı bir siyaset peşindedirler. Gerçekçi, sosyolojik ve tarihsel varlığımıza uygun gözüken bir yoldur bu. Değişmeyi çatışma ve ihtilalden uzak durarak yorumluyorlar. Modern zamanlarla “orta yol” tarzı bir ilişki inşa etmeye çalışıyorlar.

Osmanlı İslamlaşma hareketi ıslahatçıdır. Cumhuriyet ideolojisi, bu hareketi tasfiye etti. Ancak Nursi ve Mehmet Zait Kotku örneğinde göreceğimiz gibi (belli sınırlılıklar çerçevesinde) ıslahatçı İslami damar varlığını sürdürmeye devam etti. Nakşi Müceddidilik, bunu besleyen en önemli perspektiftir. Osmanlı modernleşmesinin İslam kalarak var olma çabasının arkasında da bu perspektif vardır. Sufilerin, ulemanın ve aydınların bileşkesine dayanarak önemli misyonlar yerine getirir. Hala Türkiye’de Müslümanlığı besleyen ana damar da budur. Bu damar ne sadece Anadolu irfanı, ne sadece İslamcı aydınlar, ne sadece fıkıhçılardır. Üçünün dayanışmasına dayanır. İrfan, ilim ve fikir birliğidir bu.

İslam dünyası, bugün ne devrimle ne de geleneğe kaçarak sorunlarıyla başa çıkabilir. Yaşadığımız zamanları tarihsel kurumların geleneksel formları içinde idrak etme imkanımız yok. Modernliğin Sonunun ilan edildiği ve post-modern kaosun yayıldığı bir dönemde geç kalmış bir modernliğe de mahkûm olamayız. Çözüm yeniden ihyadır. Çünkü ihyacı değişme yöntemi tecdidi öngörür. Aşamalı değişmeyi, yenilenmeyi ve dünya ile daha yapıcı bir ilişki kurar. Dinin aşırı yorumlarından uzak durduğu gibi onu tarihsel alana hapsetme tutumundan da uzak durur. Rabbimiz kitabında Müslümanlara da “ıslah ediciler olun” der.

Yenişafak

Yorumlar1

  • Saygı 4 yıl önce Şikayet Et
    Calışmanızı inceliyorum. Teşekkür
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat