Suriye Türkiye, Türkiye Suriye’dir
- GİRİŞ26.08.2011 08:43
- GÜNCELLEME26.08.2011 08:43
Suriye Türkiye, Türkiye Suriye’dir
Gelinen aşamada artık Suriye ve Türkiye iç içe geçmiş durumdadır. 1980lerin başında PKK, hem Beka Vadisinde hem de Suriye sınırlarında Esat rejimi tarafından yıllarca desteklendi. Erdoğan buna binaen “Suriye bizim iç güvenliğimizdir” saptamasında bulundu. Suriye, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel mirasını temsil eden coğrafyanın doğal bir parçası. Bu nedenle aileler, tarikatlar, ticaret ilişkiler, ideolojiler ve örgütler Türkiye ile Suriye topraklarından gidip geldi yıllarca. Hatta bundan dolayı hem Esat rejimi Türkiye ile ilgilendi(olumsuz manada) hem de Türkiye bugün bu iç içe geçişi yeniden keşfetmenin gerçekliğiyle yüz yüze. Kemalist ve Basçı asimilasyon ve baskı politikaları bütün bu doğal coğrafi bölge için geçerliliğini bugün artık kaybediyor. Artık ne Türkiye Suriye’yi görmezden gelemez ne de Suriye Türkiye’yi. Bu yeni gerçeklik nedeniyle yıllarca PKK üzerinden Türkiye’ye karışma ve etkide bulunma hakkını kendinde gören Esat rejiminin, bugün Türkiye’yi dinlemenin dışında bir seçeneği kalmamış durumda.
Türkiye, Suriye halkının mezhepçi Esat rejimine yönelik muhalifliğini görmek ve yeni Ortadoğu siyaseti bağlamında hareket etmek zorunda. Bu siyasal iradeyi, bütün Suriyeli halkların beklentileri arasında gördüm şahsen. Muhaliflerin düzenlediği çeşitli toplantılarda Türkiye’ye karşı büyük bir inanç ve beklenti içinde olduklarına şahit oldum. Muhalifler, Suriye coğrafyasının yüzde 85’ni temsil ediyorlar. Belki daha fazlasını da… Ezici çoğunluğu oluşturan Sünnilerden meydana geliyorlar. Sünni Araplar (yüzde 75) ve Sunni Kürtler (yüzde 10) bu yüzdeliği temsil ediyorlar. Bazı Nusayri ve farklı etnik topluluklardan da kısmi muhaliflikleri gözlemliyoruz. Muhalifler başlangıçta sadece reforma vurgu yapıyorlardı. Esat rejiminin reformlar yaparak dönüşümünü talep ediyorlardı. Anayasanın uygulanması, çok partili siyasete geçilmesi, tutukluların bırakılması, katliamlara son verilmesi ve genel affın ilan edilmesi…Ancak yaşanan katliamlardan sonra ve Esat rejiminin diktatörlükteki ısrarıyla beraber Suriye muhalifler siyaseti, farklı bir aşamaya doğru gitmektedir.
Muhaliflerin temsil ettiği Suriye halkının bugün reformdan devrime doğru değişen bir siyasal arayışları bulunmaktadır. Esat rejiminin reformla değişebileceğine yönelik inançları tükenmiş bulunuyor. Çeşitli şehirlerde uygulanan katliamlar, mezhepçi, ailevi ve diktatörlük siyasetlerinin bütünlüğünde uygulanan zulümler, Suriye halkının taleplerini derinleştirmek zorunda bırakmıştır. Bu nedenle yeni talepler arasında siyasal düzenin köklü bir biçimde değişmesi yer almaktadır. Bu bağlamda öncelikle Esat’ın gitmesi ve daha sonra yeni anayasanın yapılması ve çok partili sisteme geçilmesi en başta yer alan taleplerdir.
Suriyeli muhaliflerin içinde en örgütlü yapının Müslüman Kardeşler olduğu görülmektedir. Ancak Müslüman Kardeşler de klasik siyasal yaklaşımlarını aşarak bütün farklı gruplara yer veren, demokrasiyle bütünleşen ve küresel dünya ile çatışmayan yeni bir siyasal irade geliştirmek durumundadır. İnsan hakları ve hukuk devleti normlarını benimseyen bir din devlet ilişkileri içinde gelişen yeni siyasal irade ile beraber meşru bir yönetimin kurulma şansı olabilir.
Yarım yüzyılı geçen bir zaman diliminde çeşitli deneyim, çatışma, örgütlenme ve yeniden var olma süreçlerinden geçen Müslüman Kardeşler, en örgütlü yapı olarak gerekli rolünü oynamadan Esat rejiminin gitmesi mümkün gözükmemektedir. Bunun için de marjinal siyasal yaklaşımlarını terk ederek, bütün farklı topluluklara yer vererek, demokrasiyle bütünleşerek ve dünyaya açık bir dil kullanarak hareket etmelidir. Müslüman Kardeşler kritik bir eşikte bulunuyorlar bu açıdan. Ya tarihsel rollerini oynayarak hem Suriye için hem de bölge için aktörel bir liderliği üstlenecekler ya da tarihin dışına itilip bütün birikimleri ber heva olacak.
Esat rejiminin yeni İslam dünyasında var olma şansı yoktur. Tunus’ta Burgiba, Cezayir’de Bumedyan ve Mısır’da Nasır liderliklerinde kurulan siyasal miraslar yok olup yerlerini ya yeni liderlere ve yönetimlere bırakıyorlar ya da siyasal bunalım ve çatışmalara. Suriye’de de Hafız Esat’ın dizayn ettiği siyasal miras, tarihsel miadını doldurmuş durumda. Bu nedenle yeni bir siyasal düzen ve yeni bir liderlik kaçınılmazdır. Bu da muhaliflerin yeni liderliği oluşturma yeteneklerine bağlı. Yeni liderliğin ve siyasal alternatifliğin var oluşuna kadar Libya’da olduğu gibi çatışma ve bunalım devam edecektir. İstemesek de bu böyle!
Türkiye, yeni Suriye’nin siyasal liderliği için gerekli tarihsel sorumluluğu yüklenmek durumundadır. Bu sorumluluk hem Türkiye hem de Suriye için gerekli. Mademki birbirimizle bu kadar iç içe geçmiş güvenlik, kültür, coğrafya, su ve tarih imkanlarımız bulunmakta, o zaman “Suriye Türkiye ve Türkiye Suriye”dir dememizde hiçbir sakınca yoktur.
Doç. Dr. Ergün Yıldırım - Haber 7
drergun@hotmail.com
Yorumlar3