Muhafazakârlık Siyasetinde Kadın Oryantalizmi

  • GİRİŞ27.12.2011 09:00
  • GÜNCELLEME27.12.2011 09:00

Muhafazakârlık siyasetinin en önemli boyutlarından birisini aile oluşturuyor. Bütün dünya muhafazakârlığı için bu böyle.  Ailenin toplum içindeki merkeziliğini korumayı amaçlayarak toplum siyaseti üretme çabasında olan bir düşüncedir muhafazakârlık.

Bunun için modernliğin eşitlikçi yaklaşımına şüpheyle yaklaşır, mahremiyet teziyle kadın erkek arasındaki sınırların sonsuz ihlaline açıklığa karşı çıkar ve anne-babalık rollerinin vurgusuyla kadın-erkek tanımını farklılaştırır.

Modernitenin eşitlikçilik adıyla bütün cinsiyet farklılıklarını silen ve kadın-erkek rollerini endüstri ilişkilerinin üretim-tüketim kalıplarına göre dizayn eden “kadın rüyası” karşısında aile vurgusunda bulunur.

Türkiye’de muhafazakârlık siyasetin on yıllara varan hikâyesinde bahsettiğimiz bir arayışından bahsedebilir miyiz?

 Türk muhafazakârlığı bir aile siyaseti geliştirebilmiş midir?

Modernliğe itaatkârlığın bütün derin kabullerini aşan bir muhafazakâr kadın ya da aile siyaseti var mıdır?

Maalesef bu soruların hiç birinin cevabı yok. Sadece muhafazakâr kavramlar ve vecizeler eşliğinde modernliğin fabrika gibi çalışan aile mantığı( ki aile de yok bu tahayyülde) içinde yer alarak hareket ediliyor. Modernliğin eğitim, eşitlik, siyasal hayata katılım, endüstriyel ekonomik ilişkilere katılarak özne olma ideali etrafında bir “Müslümanlık yakıştırması “ ve bir “Müslümanlık mesafesi” vurgulanıyor.

Önce Müslümanlık mesafesine değinelim. Modernliğin kadın standardizasyonuyla bilenen bilinçler Müslüman toplumlarda endüstriyel çalışma hayatına “etken” olarak katılmayan, geri kalan( parfüm tüketmemekte, AVM’lere gitmemekte, insanı ulus devletin ve kapitalizmin kullarına dönüştüren okullara gitmemekle, ulus devletin ikiyüzlü ve rüşvete bulanan siyasetine katılmamakla), eğitimi düşük, kentlileşemeyen vs. varlık olarak yorumlanır.  Modernitenin oyununa dâhil olmamaya okunan seküler beddualar arkadan gelir elbette. Müslüman toplumların geri kalması “kadınlık” üzerinden okunur ve elbette bu okumaların zenginliği için feminist teoriler epeyce imdada koşar.

Müslümanlık yakıştırması ise İslam’ın ne kadar çok kadına önem verdiği güzellemesinden oluşur. Modernliğin “kadının öznelliği” ayetine bol bol tarihsel ve vahiy kaynaklarından alınan tekil örneklerle ispatlar ortaya konur.  Elbette, batı modernliğinin tazyiki, aşağılaması ve de yaşanan dünyada ayakta kalma gailesi bulunmaktadır.

Muhafazakârlık siyaseti, kendine özgün bakışı ve yaklaşımları geliştirememenin tembelliğiyle modernliğin bütün çizgilerinden beslenerek en önemli “yumuşak karnı”nı sert tutmaya çalışıyor! Bu nedenle bazen oldukça trajik-komik durumlara düşüyor. Katıldığım bir kadın proje kokteylinde yapılanlar bunu örnekliyordu. İstanbul’dan bir belediyenin hazırladığı kadına istihdam projesinde, önce açılışta kadının evine kapanmaktan kurtarılmasından( kurtarılma söylemi seküler kurtuluşçu ideolojilerde çok yaygın kullanılır, kadını kurtarmak…) bahsedildi. Sonra projenin mahiyeti açıklandı. Proje, yoksul kadınlara çocuk bakımı öğretilerek iş sahibi yapılacağı şaşalı bir biçimde anlatılıyordu. Elbette bu projelerin finansörü AB’deydi. Oysa gerçek şuydu. Kurtarılma yalanının temelinde, yoksul kadının burjuva kadınlarına hizmetçi olarak yetiştirilmesi gerçeği gizliydi.

Modernitenin özne yaptığı kadın, artık kocasına itaati aşağılanıp patronlara itaati pekiştirilir. Sınıflar arası çatışma, yerini koca-karı çatışmasına ya da erkek-kadın çatışmasına bırakılır. Şiddetin toplumsal kökenleri mas edilerek kadın-erkek ilişkilerine yoğunlaşılır. Bir yılda katledilen kadın sayısından daha fazla işçinin “kaza” adıyla yeterince patronlar tarafından sağlanmayan ortamlarda öldüğünü hiç kimse bilmiyor!

Batı modernliğinin gözlükleriyle İslam toplumlarının yenildiğini kadın üzerinden okumak bir cehalettir. Biz iki yüzyıldır yenilen, yoksullaşan( fikren de), sömürülen, yönetilen ve kendi varlığımızla var olmayan bir ümmetiz. Bu toprakların gözüyle, kalbiyle ve diliyle konuşma yeteneğini kaybeden aydınların ödünç kalpler, diller ve gözlerle varlığımızı algılamalarını beklememiz de elbette saf dillik olur! Kadın oryantalizmi de nihayetinde post-modern bir oryantalizm.

Doç. Dr. Ergün Yıldırım - Haber 7
drergun@hotmail.com

Yorumlar2

  • Ayse Demir 12 yıl önce Şikayet Et
    Allah AB'den razi olsun.... Calisan her kadin burjuva olmadigi gibi cocuk bakan kisi de hizmetci degildir. Ortada teslim edilen ve teslim alinan bir 'can' var sonucta. Paraya ihtiyaci olan ya da cocuklarini büyütmüs ve kendine bir ugrasi arayan bir kadina cocuk bakim egitimi vermek aslinda onu hizmetci statüsünden egitimli bir cocuk bakicisi statüsüne yükseltmektir. Devletin görevi evinde cocuklarina bakmayi tercih eden kadini bilinclendirmek, paraya ihtiyaci olanlara istihdam saglamak, calisanlara da yeteri kadar cocuk bakim izni ve sonrasinda kaliteli bakim imkani saglamaktir. Bu modern, muhafazakar, liberal, laik -ismini ne koyarsaniz koyun- avrupa toplumlarinda böyle ya da böyle olmasi yönünde caba sarfedilir. Bizim toplumumuzda ev kadini esi iyi kazanamiyorsa cocuklarina iyi imkanlar saglayamadigi icin ici kan aglar, calisan kadin da 4 aylik bebegini evde birakarak calismak mecburiyetinde kaldigi icin... Bu durum yöneticiler modern, sosyalist, laik, muhafazakar hatta dindar olsa da böyle...
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • mehmet avcı 12 yıl önce Şikayet Et
    modernzim adına. Modernite safsatası yazarın da belirttiğ üzere kadını kocası yerine patrona köle etmektedir
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat