Çatışmanın olduğu toplumlarda ekonomik büyüme olmaz

  • GİRİŞ03.05.2014 11:33
  • GÜNCELLEME03.05.2014 11:33

Herkesin kendi doğrusunu dayattığı, tartışılmaz ve vazgeçilmezlerin arttığı bir dönemi yaşıyoruz. Karşıdakini anlamak yerine kabul ettirmenin, konuşturmak yerine susturmanın, paylaşmak yerine dayatmanın egemenliği söz konusu.

Uzlaşmayı zayıflık olarak görmek, uzlaşanı ilkesizlikle suçlamak ve uzlaşmayı basit bir alış veriş olarak değerlendirmek en basitinden erdemsizlik. Çünkü uzlaşabilmek olgunluk ve  hamlıktan uzaklaşabilmektir. Siyah ve beyazlarımızdaki uzlaşma arayışlarıyla gri gibi yeni renkleri dünyamıza taşıyabiliriz.

Uzlaşma girişimlerini teslimiyet olarak görme alışkanlığımız bu girişimlerin önünü kestiği gibi toplumu da kamplara ayırmakta ve gri renklerin ortaya çıkmasını engellemekte. Kamplaşma belki kısa dönemler için birilerinin işine gelebilir, kazançlar sağlayabilir, ancak uzun vadede ortaya çıkaracağı kayıplar her zaman daha fazla olacak.

1980 öncesi yaşanan çatışmaların ve kamplaşmaların bu ülkeye neler kaybettirdiği unutulmadı. Bizim neslimiz hem 1980 öncesinin anarşi ortamını hem de sıkıyönetim dönemini yaşadı. Kamplaşmanın aileleri, mahalleleri ve ülkeyi nasıl böldüğü hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Bundan dolayı bugün yaşananlara daha temkinli yaklaşabiliyoruz.

İnsanlar yaşadıklarından tecrübe çıkarırlar, ancak akıllı insanlar başkalarının yaşadıklarından da tecrübe çıkaranlardır. Türkiye'de yaşanan  kamplaşmalar  her dönem kazanç ve kayıplara yol açtı. Yaşananların doğru ve yanlışı tartışılırken, objektif bir şekilde kazanç ve kayıplara bakmak yerine ya kazançlar öne çıkarıldı ya da kayıplar. Tek taraflı bakışlar kayıpların görülmesini engelledi. Bu nedenle aynı senaryoların yazılmasına ve oynanmasına müsaade etmemek hepimizin görevi olmalı.

Çatışarak Ekonomiyi Büyütemeyiz

Çatışarak sorunları çözmeye çalışan tüm taraflar bilmeli ki çatışma sorunları azaltmaz artırır. Ekonomik gelişmişliğin uzlaşmış toplumlarda var olması, yatırımların toplumsal ve siyasal risklerin olmadığı yerlere kayması tesadüf değildir.

Yatırımların geleceğini tehdit eden olayların olduğu ülkelere yatırımlar gitmez, giden yatırımlar da çıkış arayışına girer. Onun için attığımız her adıma, verdiğimiz her karara ve ağzımızdan çıkan her söze azami dikkat göstermeliyiz. Toplumsal çatışmalara yol açacak söylem ve eylemlerden zaman geçirmeden kaçınmalıyız.

Siyaset Önemlidir Ancak Her Şey Değildir 

 Ülkemizdeki kadar siyaset ve siyasetçiyi yücelten ve ona güç veren başka ülkeler var mı? Sanırım bu soruya büyük çoğunluk “evet” cevabını verecektir. Çünkü gelişmemiş ülkelerin neredeyse tamamında ortak özellik siyasi gücü elinde tutanların elde ettikleri dokunulmaz gücün büyüklüğüdür. Oysa siyasete bu kadar önem ve rol vermek, bir ülkenin geleceğini sadece siyasetçiye terk etmek büyük bir talihsizlik.

Siyasetçilerimiz bir yandan beklentilerin yüksekliğinden yakınırken, diğer yandan bundan zevk alıyorlar. Tek karar verici olmak hoşlarına gidiyor. Bu yapıyı değiştirmek, siyaseti ve siyasetçiyi olması gereken yere yerleştirmek temel hedef olmalı. Çünkü bu kadar kilit role sahip unvan ve makamlara ulaşmak için her yol meşru görülüyor. Bir kişiye veya makama çok fazla yetki ve rol verilirse orada denetim gücü azalır ve çürüme başlar. Siyaseti normalleştirmenin yollarından biri siyasi gücü sınırlandırmaktan geçer.

Bilgiyi Üreten Toplum Uzlaşmayı Başarmış Toplumdur

Bilgiyi esas alarak toplumları sınıflandırdığımızda; bilgiyi üreten, bilgiyi kullanabilen ve bilgiyi takip eden toplumlar olmak üzere üç ana grupta toplamak mümkün.

Eğitim sistemimizi esas aldığımızda bizim toplumsal yapımızın bilgiye ulaşmaya çalışan ve takip etme çabasında olan toplumlar arasında olduğumuz görülmektedir. Üniversiteler de dahil olmak üzere mevcut bilgileri öğreten ve anlama derecesine göre öğrencileri başarılı kabul eden bir sistem söz konusu.

Müfredat odaklı, tek tip eğitim ve öğretim sistemi farklı düşünmeyi engellemekte, gençlere adeta format atarak, o formatın dışındaki arayışları engellemekte. Bu eğitim sistemi her alanda olduğu gibi siyasi yapıyı da etkilemekte, siyaseti uzlaşma zemininden uzaklaştırmakta. Çünkü bu eğitim sisteminin yetiştirdiği siyasiler ve toplum farklı alternatifleri düşünmek yerine, alışkanlıklar ve kamplaşmalarla siyasete şekil veriyor.

Teslim Olmadan Uzlaşmak Mümkün

Boyun eğme olarak kabul edilen teslimiyeti esas almak, kim olursa olsun insanları teslimiyete zorlamak toplumsal dinamiği yok etmekle eş değerdir. Teslim almak zafer olarak görülse de uzun vadede toplumun zenginliğini tehdit eder, teslim alana ram olmayı sağlar ve o gücü egemen kılar.

Egemenliğin millette olmasının yollarından biri o millete sahip olanların kayıtsız ve şartsız, özgür iradeleriyle görüşlerini dile getirme haklarının bulunmasıdır.  Hiç kuşkusuz başkalarının hürriyetlerini tehdit etmeden ve başkalarına zarar vermeden.  

Önümüzdeki seçimleri ve 1 Mayısları demokrasi şölenine çevirerek, farklı partilerin, fikirlerin ve adayların varlığını zenginlik olarak görüp, ülkemizin daha hızlı kalkınmasını sağlamak, refahı tüm topluma yaymak için uzlaşarak mücadele etmeliyiz. Velhasıl ekonomik büyümenin yolu toplumsal uzlaşmadan geçiyor.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat