Birleş(me)miş Milletler

  • GİRİŞ21.07.2014 10:08
  • GÜNCELLEME21.07.2014 10:53

Bu cevabı aranan temel sorulardan biridir.

Savaş felaketinden gelecek kuşakları korumayı, temel insan haklarını, insanın onur ve değerini teminat altına almayı hedefleyen  Birleşmiş  Milletlerin gerçek kuruluş amacı, İkinci Dünya Savaşı'nı kazanan ülkeler tarafından savaş sonunda ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmekti. Dolayısıyla savaşı kazananların kurallarını belirlediği yeni bir dünya düzeni kurmanın en önemli adımlarından biridir BM.

Veto Hakkı, Adaletsizliğin Somut Göstergesidir

1945 yılında 51 ülkenin bir araya gelerek kurduğu Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda  Türkiye de yer aldı ve günümüzde üye sayısı 193'e ulaştı. BM’de  ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere alınan kararları veto hakkına sahip, bu ülkelerin onaylamadığı kararlar yürürlüğe giremez.

Kabul etmeme ve reddetme olarak bilinen veto hakkı, BM karalarında en fazla tartışılan hususların başında gelir. Çünkü beş daimi üyeye tanınan bu hak BM etkisizleştirmekte, adalet ve barış amacı yerine siyasi amaçları ön plan çıkarmaktadır.

İki kutuplu dünya düzeninin liderleri ABD ve Rusya veto hakkını en fazla kullanan ülkeler. Diğer ülkelerin de veto hakkını dikkate aldığımızda, veto hakkı olan beş ülkenin anlaştığı hususların dışında etkin ve caydırıcı BM kararlarının olması mümkün değil. Bundan dolayı BM itibarsızlaşmakta ve önemini yitirmektedir.

 ABD ve Rusya’nın BM kararlarını tanımama ve karar alma ihtiyacı duymadan müdahale  etme alışkanlıklarını da dikkate aldığımızda kulağa hoş gelen “dünya barışı”, “uzlaşma”, “sorunları anlaşarak çözme” gibi kavramların içinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkmaktadır.

Güvensizleştirme Konseyi

BM Güvenlik konseyinin amacı BM’nin amaçlarına uygun barışı korumak, silahsızlanmayı denetleyici planlar hazırlamak, barışa karşı oluşabilecek tehditleri ortadan kaldırmak ve bu durumları soruşturmak, barışı bozanlara karşı askeri birlik kurarak onlara karşı tedbir almaktır. Ancak bu tedbirlerin hayata geçmesi için daimi beş üyenin veto hakkını kullanmaması gerekiyor.

Daimi üyelerden her hangi biri BM kararını veto ederse  Güvenlik Konseyi işlevsiz hale geliyor. Bu yapı nedeniyle Güvenlik Konseyi günümüze kadar büyük mağduriyetlere, acılara ve ölümlere yol açan uluslararası ihtilaflarda çözüm üretemedi. İsrail-Filistin sorununda, Bosna savaşında, Sovyetler Birliğinin Afganistan saldırısında, Hindistan-Pakistan gerginliğinde, Dağlık Karabağ ihtilafının çözümünde, Körfez savaşında, Amerika’nın Irak’ı işgalinde hep aynı senaryo sahnelendi. Bugün tekrar şiddetlenen İsrail saldırılarında da aynı senaryo oynanacaktır, hiç kimse farklı beklentiler içine girmesin. İsrail saldırı hedeflerini gerçekleştirdikten sonra büyük ihtimalle ABD ve İngiltere’nin devreye girmesi ve tercih edilen bir veya bir kaç müslüman ülkenin de sürece dahil edilmesiyle barış görüşmeleri başlatılacak, büyük bir kazanç ve barış girişimi olarak da müslüman ülkelere pazarlanacak. 

BM, Galip Devletler Örgütüdür

BM’in  kuruluş amacı barış ve güvenliği sağlamak olsa da 2. Dünya Savaşı galiplerinin ilkelerini ve amaçlarını dayatan uluslararası bir kuruluş olduğu açık. Çünkü mağlup devletler ile yapılan antlaşmaların ilk yirmi altı maddesi aynı zamanda BM sözleşmesini oluşturan maddeler arasında yer almaktadır. Bu da BM’nin ‘Galip Devletler’ örgütü olduğunun açık göstergesidir. Bu durum BM’nin  kuruluş aşamasında taraflı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Yani hakkın ve adaletin değil gücün egemen olduğunun somut sonucudur BM.  

İsrail’in Gazze Saldırısı ve BM

BM Antlaşmasının 3. Maddesine göre tüm üyeler uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde barışçı yollarla çözerler. Ayrıca  4. Maddeye göre ise başka bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı BM’in amaçlarıyla bağdaşmayacak bir biçimde kuvvet tehdidinde bulunmak veya kullanmak yasaktır.

İsrail saldırısını meşru müdafaa olarak gören, İsrail’in savunma hakkını dile getirenlerin görmek istemedikleri gerçek, Filistin’in ve Filistinlilerin yıllardır abluka altında olduğu, bırakınız saldırmayı günlük hayatlarını dahi devam ettirmekte zorlandıkları gerçeğidir. Dünyadan bu gerçeği gizleyip, kim tarafından kaçırıldığı belli olmayan çocukların ölümünü ve nereden atıldığı belli olmayan füzeleri gerekçe göstermek maalesef daha önce oynanan oyunların bir benzeri.

İsrail’in Saldırısı Gazze’ye Değil El Fetih ve Hamas Barışınadır

Batı Şeria yönetimini elinde bulunduran El Fetih ve Gazze Şeridi’nin yönetimini elinde bulunduran Hamas’ın , Filistin’de birlik hükümeti için uzlaşıya varması ve beş hafta içinde birlik hükümetinin kurulması için müzakerelerin başlaması kararı İsrail saldırısının asıl amacıdır. İsrail biliyor ki müslümanlar arasında barış egemen olursa, başarılı olma şansı olmaz. Aslında bu tespiti daha da genişletmek mümkün. Batı dünyası yüzyılı aşkın bir süredir egemenliğini müslümanların kendi ararlarındaki ihtilafları üzerinden inşa etmiştir. Batılı güçler müslümanları üç  açıdan çok rahat bölebileceklerini görmüşlerdir. Birincisi mezhepler ikincisi  devlet egemenlikleri üçüncüsü ise siyaset. Bu üç araç kullanılarak adeta çocuklarla oynanır gibi müslümanlarla oynanıyor. Cetvelle çizilmiş devletçikler, mezhep ve aşiretlere göre dağıtılmış egemenlikler, kardeşin kardeşi vurduğu siyasi mücadeleler bu çatışmaların temelini oluşturuyor.

Bu gerçekleri görüp uyanmak, kültürün ve siyasi etkinin kuşattığı din algısından kurtulup, ilahi  din anlayışını araştırmak ve devlet yapılanmalarını ciddi ölçüde sorgulamak gerekiyor. Bunları yapmadan batının oyun oynadığını iddia etmek, batıya lanet okumak, beddua etmek tek başına sorunları çözmeyecek. Bu nedenle her şeyin müsebbibi batı diyerek sorumluluklarından kurtulduğunu zanneden  müslümanların aynaya bakma zamanı gelmiştir.

Müslümanların Yaşadığı Coğrafyada Kan ve Göz Yaşının Egemen Olması Tesadüf Mü ?

Bilginin egemen olmadığı, batının ürettiği değerlerle düşünen, kaynağını araştırmadığı bilgiyi takiple yetinen, üretmeyen  toplumların yönetilmesi kadar kolay bir şey yok. Cehaletin egemen olduğu coğrafyalarda kan ve gözyaşının eksik olmaması ne kader ne de tesadüf .

 Allah’ın bahşettiği en stratejik kaynak olan başta petrol olmak üzere müslüman coğrafyasındaki zenginliklere rağmen, yoksulluk ve çatışmanın bu coğrafyalarda eksik olmamasını müslümanların imtihanı olarak görüyorum. Hem de zenginlikle imtihanı.  

Doç. Dr. Sayım YorgunEkotrent
sayimyorgun@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat