Türkçe konuş, çok konuş!
- GİRİŞ25.04.2011 08:49
- GÜNCELLEME25.04.2011 08:49
Diyarbakır Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu bir kaç gün önce 1980-1984 yılları arasında söz konusu cezaevinde kalan mahkumlara yapılan sistemli işkencelerin sorumlularının isimlerini kamuoyu ile paylaştı.
Komisyon o dönem yaklaşık 5000 kişinin Diyarbakır Askeri Cezaevi’ nde kaldığını, bunlardan 700 kişinin kendilerine konuşmak üzere başvurduğunu, 8000 sayfa işkence öyküsü incelendiğini, 450 kişinin bizzat dinlendiğini, bütün çalışmaların 4 yıl sürdüğünü açıkladı.
Listenin başını Orgeneral Kenan Evren çekiyor. Çekmeye de devam ediyor çünkü o dönem kötü muameleden 34 kişi öldü ama ‘kudretli paşa’mız hala ayakta maşallah. Kenan Evren’ in ardından listede Orgeneral Kemal Yanak, Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran ( Cezaevi İç Güvenlik Amiri ) ve Ankara Sevgi Hastanesi Sahibi Dr. Orhan Özcanlı’ nın isimleri dikkat çekiyor.
O döneme ilişkin anlatılanlar insan vicdanının, midesinin ve tahammülünün kaldıracağı cinsten şeyler değil. 4 yıl içinde yapılan işkenceleri 5 mahkum kendini asarak, 4 mahkum kendini yakarak protesto ettiler. Komisyonun savcılığa verdiği dilekçede Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlardan işkence, ölüm, kasten öldürme, ihmalle öldürme şeklinde ifadelerle bahsettiğini ve "insanlığa karşı suç" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirttiklerini söyleyeyim gerisini siz anlayın. Daha fazlasını merak eden Hasan Cemal’ in “Kürtler” kitabını okusun, o da bitirebilirse.
Komisyonun asıl amacı zalimlerin yargı önüne çıkmasını, cezalarını çekmelerini sağlamak ve Diyarbakır Cezaevini bir müzeye dönüştürmek. Bu sebeple mazlumlar kadar zalimlerin de peşine düşmüşler. Gardiyanlar, subaylar, savcılar, mahkeme üyeleri, erler… Onların da öyküleri dramatik. Çoğu depresyonda. Kullanıldıklarını düşünüyorlar. Kendilerini ya bizzat kendi vicdanları ya da çocukları ve yakınları affetmiyor. Bir kısmı komisyon raporuna göre sonradan solcu olmuş. Kimisinin akibeti daha da kötü. Örneğin bütün mahkumların ittifak halinde ismini baş işkenceci olarak andıkları Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran 1988 de İstanbul’ da bir halk otobüsünde PKK tarafından öldürülüyor.
Doç. Dr. Murat Paker komisyonun basın açıklamasının en can alıcı bölümünü şu şekilde açıklıyor:
“12 Eylül darbesi barış, özgürlük ve demokrasiye karşıydı, ama Kürtlerin payına daha ağır olanı, olağanüstü vahşet düştü.
Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yaşananlar Kürt sorununun boyutunu ve kimliğini değiştirdi. Orada insanların doğuştan gelen kimlik ve kişiliklerine saldırıldı.
Bu Türk ve Kürt halkları arasında derin bir yarılma yarattı. Cunta'nın bu vahşetiyle yüzleşmeyenler Kürt sorununun neden çözülemediğini, bugün dahi anlayamazlar.
Türkler ve Kürtler olarak, birbirimizi anlamanın yolunun Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yaşatılanlarla yüzleşmekten geçtiğine inanıyoruz.”
80 li yıllar benim Diyarbakır’ da Tıp Fakültesi’nde okudum dönemlere denk düşer. Bu sebeple komisyon raporunun bende yarattığı travma muhtemelen o dönem başka şehirde okuyanlara göre daha şiddetli olmuştur. Bir yönüyle de Diyarbakır’da olmama rağmen gerçekleri yeterince farkedememiş olmaktan ötürü derin bir ızdırap duydum. En çok da yazının başlığı olan ibareye takılıp kaldım. Mahkumlarla ailelerinin görüşme yaptıkları kabinin duvarında yazılı olan ibareye:
TÜRKÇE KONUŞ ÇOK KONUŞ.
Uzun yaşamak istiyorsan yani, burada Türkçe konuşacaksın. Kürtçe konuşmak istiyorsan, dağlara marş marş. Onun için Diyarbakır cezaevi ile müsemma, mahkumların uygun adım yürüdüklerini gösteren o ünlü siyah beyaz fotoğrafta istikamet cezaevi avlusu değildir.
Doğu-Güneydoğu’ nun öyküsünün bundan sonrası ise kısacıktır:
30 yıl sonra Kamber Ateş, Türk arkadaşlarına bu duvar yazısını gösterip
-Apocular Diyarbakır Cezaevi’ nde PKK ya dönüştüler, der.
Onlar da başlarını hayretle sallayıp,
-Haklısın, derler.
İşte bu kadar kısa.
Dr. Hamid Aydın - Haber 7
hamidaydin@gmail.com
Yorumlar4