Ara Güler fotoğraf sanatçısı değil

  • GİRİŞ13.02.2012 09:42
  • GÜNCELLEME13.02.2012 09:42

Kimisine yaptığı işin ne olduğunu anlatırsınız da bir türlü kabul ettiremezsiniz.

-Hadi canım, olur mu öyle şey? demeyin. Ara Güler örneğin. 80 yaşını çoktan devirmiş bu çınar fotoğraf sanatçısı olduğunu bir türlü kabul etmiyor. Daha doğrusu mesleğinin fotoğraf kısmına bir itirazı yok ama sanatçı kısmıyla bir ilgisinin olmadığını söylüyor. Son röportajında yine aynı konuya değinmiş;

- "Ben sanatçı değilim, foto muhabiriyim" diyor da başka bir şey demiyor bu sevimli ihtiyar. Ama açın Vikipedi’yi, Ara Güler isminin hemen yanında mesleğinin fotoğraf sanatçısı olduğunu okursunuz. 

Kültür Turizm Bakanlığı bu yılki Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü aynı anda 4 duayen fotoğrafçıya vereceğini açıklayınca Star Gazetesi bir röportaj yapmış bu sanatçı(!)larla. İsimlerini de zikredeyim ki tam olsun. Ara Güler, Prof. Dr. Sabit Kalfagil, İzzet Keribar ve Sıtkı Fırat. Benim mevzum Ara Güler. Sahibi olduğu Beyoğlu’ndaki Ara Cafe’ye her gittiğimde kendisiyle karşılaşırım diye korkudan fotoğraf makinamı sakladığım Ara Güler diye anlatayım ki aramızdaki ilişkideki

“haddi”mi belirtmiş olayım. Ama yazık ki bu yazımda yazımın konusu Ara Güler’in kendisi bile değil. Şimdi hatırlamadığım başka bir röportajında

Doktorlar İsrailde greve gitmişler, ölüm oranları düşmüş  diyordu bu foto muhabiri.Sakın,

-Neden İsrail? diyerek ortalığı karıştırmayın. ABD de olabilir grevin yapıldığı yer , Türkiye de. Bu hiç bir şeyi değiştirmez. İlkin insanı gülümseten bu ifade aslında seçtiğiniz meslek ile o mesleğe zamanla başka şeyler yakıştırılması, başka iş ve ödevler yüklenmesinin yıllar sonra sizde yaratacağı tahammülsüzlüğe işaret ediyor. Çok mu doktorluk işimiz var diye düşünüyorum hepimizin. Kendi payıma örneğin, hem bir doktor olarak çok sağlıkla iç içeyim hem de bir birey. Yediğim her şeyin sağlıklı olup olmadığını, yıllardır derin uykuya yatmış olan mide ülserimi azdırıp azdırmayacağını, beni kanser yapıp yapmayacağını düşünüyorum birey olarak ilkin. Ardından bir doktor olarak en az günde bir kez kendim ve çevremdeki bütün sevdiğim insanlar için bir gün tedavi edilmez bir hastalığa yakalansalar diye başlayan sorulara yanıtlar arıyorum. Her gün, o gün görüştüğüm hemen herkesin;

-Greyfurt kansızlığa iyi gelir mi?,

-Brokoli kanseri önlüyor mu?

-Geçen Dr. Xin anlattığı diyetin bir örneği sende var mı?" türünden sorularına maruz kalmam da cabası.

Bu kadar doktorluğa gerek var mı gerçekten. Çünkü gördüğüm kadarıyla kimse kaderiyle ölmüyor artık. Bu kadar bilgiye, doktorluğa, diyete, soruya, ilaç ve tedaviye rağmen kimse kaderiyle ölmüyor. Her gün sizlerden daha fazla sayıda birilerinin kanser olduğu  veya kalpten öldüğü haberlerini alıyorum üstüne üstlük.

Ne kadar çok sağlıktan bahsediyoruz, ne kadar çok doktorluk yapıyoruz da hiç bir işe yaramıyor değil mi?

Ne yapsam?

Çevremdeki meslektaşlarımı örgütleyip sahiden greve mi gitsem?

Ya da artık Ara Cafe’ye makinamı gizlemeden girip

“Ben tıp doktoru değilim, foto muhabiriyim” mi desem?

 Ne yapsam?

Dr. Hamid Aydın - Haber 7
dr.hamid@estetistanbul.com
twitter.com/hamidaydin

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat