Menekşe gözler hülyâlı, bakışlar çok mânâlı
- GİRİŞ05.04.2011 09:35
- GÜNCELLEME05.04.2011 09:35
'Büyüklerimizin elbette bir bildikleri vardır, ekâbir kelâmını fazla kurcalamak fitnebazlıktır.'
Hepimizin harfiyyen riâyet etmesi gereken bu ulvî umde, ilk mektep yıllarında Türk çocuklarının kanına mebzul dozlarda şırınga edilir.
Benim daha Andımız ile tanışmadan evvel beynim yıkanmıştı. Ul-ül-emr'e itaatin kaçınılmaz olduğu gerçeği, dimağıma Elizabeth Taylor sayesinde çakılmıştı! Evet, şu geçtiğimiz günlerde hayata veda eden menekşe gözlü dilber!
Dünyâda 1970'li yıllar yaşanıyordu. Türkiye'nin nüfusu henüz 40 milyona bâliğ olmamış insanları, daha birkaç sene evvel bir yaratık ile teşerrüf etmişlerdi: Televizyon!
Halkımız TV'ye, E.T. muâmelesi yapıyordu. Steven Spielberg'in şu sevimli uzaylısı hani, the extra-terrestrial (ki dünyâlı olmayan demektir), gören şaşkınlıktan küçük dilini yutar, ama sonra müthiş bir sempati duymaya başlar.
Biz de milletçe televizyonu çok sevmiştik. Yayın saatleri azdı, gündüz yayını yoktu, programlar akşamüzeri başlıyordu. Evinde televizyon bulunanlar, bir mutlu azınlıktı. İnsanlar müzeye veya sergiye gider gibi, televizyon sahibi mahallelinin evine gidiyorlar, henüz neşriyat saati gelmemiş ekranın kara camını uzun uzun seyrediyorlardı.
Tek bir kanal vardı. Adamlar siyah beyazdı. Spencer Tracy, Stewart Granger, Robert Taylor, Loretta Young, Myrna Loy, Hedy Lamarr gibi benim yeni tanıdığım tuhaf isimli zevât, daima başlarında şapkayla gezip dârülbedâyî Türkçesi konuşuyorlardı.
Elizabeth Taylor ilk aşkım mıydı bilmiyorum; ama kadın güzelliği denen şeyi daha bacak kadar veletken sevmemi sağlayan Havvâ kızıydı, bunu biliyorum. Galiba Küçük Kadınlar idi ilk seyrettiğim filmi, June Allyson'lu, Janet Leigh'li, Rossano Brazzi'li... Baktım, 1949 yapımıymış, demek ki Liz, 17 yaşında. Bugün, 17 yaşında kızı beğenmiş olmaktan utanç duydum.
Liz muhteşemdi, buna herkesten çok kaani idim. Ama anlamadığım, şu ortalıkta gırla giden menekşe gözlü lafıydı. Zaten menekşenin nasıl bir renk olduğunu bilmiyordum. Bir de ekranda her şeyin ya siyah, ya beyaz, ya gri olduğunu düşünün... Kafam iyice allak bullak oluyordu.
Devlet ve basın propagandası sayesinde; daha menekşe nedir bilmeden; menekşe diye bir renk olduğunu, üstüne üstlük menekşe diye bir göz rengi olduğunu, bu göz renginin çok güzel bir göz rengi olduğunu, hem de hayranlık duyduğum kadının menekşe gözlü olduğunu öğrenmiş, hazmetmiş, benimsemiş oldum.
Galiba Arif Nihat Asya'nın 'Sadece Liz Taylor için bu film renkli çekildi' sözünü duyup gülümsediğimde bile... Yesâri Âsım'ın 'Menekşe gözler hülyâlı Bakışları çok mânâlı' diye başlayan uşşak şarkısını dinlediğimde bile... Hâlâ menekşenin nasıl bir şey olduğunu kavrayamamıştım, ama menekşeye imanım iyice pekişmişti.
Körler Ülkesi'nde insanın gözlerinin görmesinin bir işe yaramadığını H.G. Wells daha 1904'te bize öğretmişti!
Kamuoyu baskısı, sana mağlûbum, sen Liz menekşe gözlü diyorsan menekşe gözlüdür!
Dr. Oğuz Tan - Haber 7
oguztan@mcaturk.com
Yorumlar1