30 Ağustos Zafer ve Hezimet Bayramı
- GİRİŞ06.09.2011 09:48
- GÜNCELLEME06.09.2011 09:48
Geçen hafta hoş bir tesadüfle Ramazan Bayramı ile Zafer Bayramı aynı güne denk geldi. O gün sadece dînî bayramı yazabildim. Bu hafta, rötara rağmen, millî bayramdan da biraz bahsetmek istiyorum.
30 Ağustos, askerî bir başarıydı. Ama kısa kısa bir süre sonra ülkede rejim değişikliği de oldu:
Devletin başındaki şahsın meşrûiyetini kanından alma geleneği hitâma erdirildi. Fransa gibi, ABD gibi ''cumhuriyet'' ile idâre edilen ülkeler kervânına Osmanlı Devleti de katıldı.
Zaten devletin adı da, son sultan Mehmed Vâhidüddin'in 36ıncı dedesi olan Osman'ın adını taşımayacaktı artık; topraklarında çoğunluğu oluşturan halkın adını taşıyacaktı.
Devlet, artık kimsenin babasının malı değildi.
1920'lerin başlarına kadar, dedelerimizin teb'ası olduğu devlet, başındaki şahsın babasının malıydı. Altıncı Mehmed'den önceki beş tane Mehmed'in, üç tane Selim'in, birkaç tane Mustafa'nın, Murat'ın, Mahmut'un malıydı devlet...
1920'lerin ortalarında ise, o devlet, ülkeyi yöneten Mustafa Kemal'in babasının malı değildi artık. İsmet İnönü'nün, Adnan Menderes'in, Celal Bayar'ın, Süleyman Demirel'in, Bülent Ecevit'in, Turgut Özal'ın da babasının malı değildi.
30 Ağustos'ta kazanılan askerî zaferle yetinmedi Mustafa Kemal. Türkiye'yi modern bir ülke yapma yönünde atılan adımlar da birer zaferdi. Laiklik gibi, medenî kanunun kabulü gibi, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi gibi Cumhuriyet'in ''şahin'' davrandığı konular, ''muâsır medeniyet''i hedefleyen bir toplum için olmazsa olmazdı.
Bu zaferlere, eğitim alanında da zaferler eklemek istedi Cumhuriyet. Okulu köylere kadar götürmeye çalıştı. Cumhuriyet denince ilk akla gelen sembollerden biri ''köy öğretmeni'' idi. Hele ''kadın köy öğretmeni'', Cumhuriyet'i kuranlarda tam bir zafer duygusu uyandırıyordu.
Modern toplum olma projesi yavaş yavaş meyvalarını verdi. Türkiye giderek okur-yazar sayısı artan, kalkınan, sanayileşen, dünyaya açılan, millî geliri yükselen, üniversiteleri çoğalan bir vatan haline geldi.
Ülke gelişirken, elbette farklı fikirler de gelişti: Sosyalizm, sosyal demokrasi, merkes sağ, İslamcılık, milliyetçilik, mufazakâr demokrasi...
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan da Cumhuriyet'in çocuklarıydı. Cumhuriyet'in okullarında okumuşlar, Cumhuriyet'in kurumlarında çalışmışlardı.
Koyu cumhuriyetçiler tarafından, Cumhuriyet'a karşı olduğu düşünülen bu kişiler, bu fikirler, Cumhuriyet'in yücelttiği gelişme, ilerleme ülküsünün kaçınılmaz sonuçlarıydı.
Altı okun ve Atatürk ilkelerinin bazılarına muhalefet eden görüşler, katı Kemalistlerin savunduğu gibi ''karşı devrim'' falan değildir. Her modern ülkede yeşermesi ve seslendirilmesi gereken muhalif fikirlerdir.
Çünkü ''muâsır medeniyet''te muhalafet de olur.
Farklı görüşler olmasa Cumhuriyet hedefine varamamış olacaktı asıl.
Ancak geri tarım toplumlarında tek fikir olur.
Ancak faşist diktatörlüklerde muhalif görüşler bastırılır.
Cumhuriyet'in hezimeti gibi görünen AKP ve ideolojisi, aslında Cumhuriyet'in zaferlerinden biridir.
Halk çocuklarının ülkeyi yönetmesi, Cumhuriyet'in eğitim ve eşitlik hülyâsına ulaşmasıdır.
Görüşleri, Cumhuriyet'i kuran kadronun görüşlerinden farklı bir partinin devletin başına geçmesi; muhalif görüşlerin oluşabildiği, seslendirebildiği ve örgütlenebildiği modern bir toplum olmaya oldukça yaklaştığımızın delilidir.
30 Ağustos sadece askerî değil siyasî bir zaferdir de.
Oğuz Tan - Haber 7
oguztan@mcaturk.com
Yorumlar4