Cinnet ile cennet arasında

  • GİRİŞ23.07.2012 10:59
  • GÜNCELLEME23.07.2012 11:50

Suriye'de kan durmuyor. Devlet, halkının üzerine bombalar yağdırıyor; oruç demeden iftar demeden... Kendine 'İslam Cumhuriyeti' adını vermiş bir ülke her yaştan insanın katledildiği bu korkunç cinayete mezhep bağnazlığı içinde yaklaşıyor. Bir de meseleye Acem muhabbetiyle bakıp katliama göz yumanlar var. Batı'nın umurunda değil insanların ölümü. Türkiye yapayalnız, zulüm ittifakı karşısında. Meselenin suhuletle çözümü uzadıkça, kan başka alanlara sıçrıyor ve katliamlar yaygınlaşıyor.

Haftanın en bomba haberi iç gündemlerin hararetine mağlup düştü ve onca karmaşanın arasında eriyip gitti. Almanya'da 8'i Türk 10 kişiyi katleden Neonazi grupların, Alman güvenlik birimleri tarafından kollandığına dair iddiaları inceleyen Alman Meclis Araştırma Komisyonu bir rapor yayınladı. Vahim! Türkleri katletmek için örgüt kuran ve eyleme geçen Neonaziler ile ilgili belgeleri Alman istihbaratı resmen yok etmiş. Alman basınında yer alan onca iddianın ardından böyle bir icraatın ortaya konmasının bir mantığı var mı? Sadece Türk olduğu için insanları öldürmenin bir mantığı var mı ki!

24 yaşında bir adam Batman serisinin son filminin ilk gösterimini kana buladı. Denver'da yaşanan korkunç olayda 12 kişiyi katleden, 50 kişiyi yaralayan adamın cebinde doktorası duruyor. Amerika şokta. Adam kendini, serinin yeni filmindeki kötü adam tiplemesiyle (Bane) özdeşleştirmiş ve gaz maskesini takarak silahlar kuşanıp sinema salonunu cehenneme çevirmiş.

Malumunuz; Norveç'te de ırkçı bir adam 77 kişiyi öldürmüştü. Bombalı ve silahlı saldırı yaparak onlarca insanı katleden bu cani adam en küçük bir pişmanlık ifade etmedi. Aksine, yaptığının kutsanacak bir davranış olduğunu söyledi durdu. Devletin bazı kurumları 'deli' raporu vererek katili aklamaya çalıştı. Her duruşmada kendi tezlerini kendi mantığı ile doğrulatan (ve tabii ki konuştukça batan) katil mi anormaldi; yoksa onu hukukun elinden kurtarmaya çalışan raporlar mı? Neyse ki sivil toplumun deli raporuna karşı gösterdiği infial işe yaradı ve planlı cinnet hâlâ hesap veriyor.

Sadece dışarıda değil cinnet hali. Daha birkaç gün önce bir adamın bıçakla bir kadını nasıl delik deşik ettiğini yazıyordu gazeteler. O ballandıra ballandıra yapılan anlatımlar ayrıca dikkate şayan bir mesele. Samsun'da sebep olduğu trafik kazasında 6 kişinin ölümüne, 13 kişinin de yaralanmasına neden olan otomobil sürücüsünün ehliyetine, daha önce de alkollü araç kullanmaktan el konulduğu ortaya çıktı mesela. Son haftalarda Şemdinli'de inşaat şantiyelerinde çalışan 25 araç tahrip edildi, yakıldı. Son iki haftada Türkiye genelinde meydana gelen trafik kazalarında 100'den fazla insan hayatını kaybetti, 600'den fazlası da yaralandı.

Herkes burnundan soluyor sanki. Gerilim had safhada. Stres, çocuk yaşlarındaki insanların bile aşina olduğu bir gerçek. Tedirginlik, tatminsizlik, umutsuzluk...

Aslında yukarıdaki manzaraya bakarak karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Çünkü birbirine zıt hadiseler aynı anda; hatta bazen aynı mekân ve şahıslarda beraber yaşanıyor. Bir tarafta itminan ve sekine yüzü görmeyen ve çarpıntıdan çatlayacak hale gelen kalbimiz; diğer tarafta rahmet tecellileri ile her gün yeni bir ufka kanatlanan ruhi hayatımız.

Ramazan ayı işte tam bu aşamada; 'Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir' dediğimiz bir dönemde imdadımıza yetişti. 'Cinnetleri cennetlere çevirmek mümkün' diye fısıldadı kulağımıza. Önce bizi kendi varlık sebebimizi anlamaya ve kendi özümüzü keşfetmeye davet etti. Aç kalmayı, susuz kalmayı, sabretmeyi, paylaşmayı, şükretmeyi hatırlattı yeniden. Sevgiyle, saygıyla, şefkatle, merhametle, adaletle yaşamaya yepyeni pencereler açtı Ramazan. Ve bir kere daha can-u gönülden anladık ki, 'kalpler ancak ve ancak O'nu hatırlamakla, anmakla tatmin olur'.

Hayatın tamamını oruç şuuruyla yaşamak gerekiyor aslında. Etrafımızdaki cinnet panayırına takılmadan, içimizdeki cinnet dürtüsüne boyun eğmeden hayata bir mana katmak gerekiyor hiç şüphesiz. İnsanlık büyük bir bunalım yaşıyor. Huzuru yok çünkü. Oysa insanoğlunun itminan ve sekineye duyduğu ihtiyaç, oksijene duyduğu ihtiyaçtan daha fazladır. İç huzura duyulan ihtiyaç makul ve makbul bir şekilde karşılanmazsa cinnetin hangi boyutlara varacağı ve hangi cennetleri yerle bir edeceğini kestirmek mümkün değil...

Yazının devamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz

Ekrem Dumanlı - Zaman

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat