Türkiye, sırtına vuranın elinden lokmasını alabileceği bir ülke olmadığını, -özellikle de son senelerde- açıkça ortaya koymuş olduğuna göre; her ne olursa olsun, muhtemel sıkıntıların tedbirinin de vakti geldiğinde alınacağına inanmak, çok mu zor?..

Gazze'ye yardım götürmek üzere yola çıkan Mavi Marmara'ya açık sularda yapılan baskın, İsrail açısından bir dönüm noktası oldu. Bunun temel sebeplerinden birisi, gemiden yapılan ve baskın sırasında da devam etmekte olan canlı TV yayını sayesinde, olayın bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşmesi idi.

Nerdeyse bütün dünya medyasına etki edebilen İsrail, mavi Marmara meselesinde mızrağı çuvala sığdıramadı ve açığa düştü. Olay son derece net bir şekilde ortada idi: Uluslararası sularda, silahsız sivil yolcuların bulunduğu bir gemiye askerleri ile baskın yapmış ve 9 kişiyi şehit edip, onlarcasını da yaralamıştı.
Bu, var olduğu iddia edilen uluslararası hukuk'un çok açık bir biçimde ihlali idi ve en koyu İsrail taraftarlarının bile savunabilecekleri bir şey yoktu.

“Ağır silahlı ‘zavallı' İsrail askerlerinin, Mavi Marmara'da bulunan silahsız siviller tarafından taciz edildikleri hatta kötü şekilde dövüldükleri” gibisinden, çocukların bile güleceği tarafgir yayınlara kimse prim vermediği için, dünya çapındaki medya gücünün İsrail'e sağladığı cilalı imaj, telafisi mümkün olmayan bir darbe almış oldu.

Mavi Marmara'yı Aşdod Limanı'na çekmesinin ardından, Türkiye Hükümeti'nin baskısı sebebiyle gözaltına aldığı yolcuları kısa sürede bırakmaya mecbur kalması, zihinlerde çok büyütülen İsrail olgusunun pek sanıldığı gibi olmadığını ortaya koyan önemli bir gelişmeydi. Bir başka önemli hususu ise, gemidekilerin Türkiye'ye dönmesi sonrasında öğrenecektik: Mavi Marmara Gazileri, ağır silahlı İsrail askerlerinin silahsız yolcularla dolu gemiye yaptıkları baskın sırasında son derece korkak bir şekilde davrandıklarını anlatıyorlardı.

Bir şekilde gözlerde büyütülen İsrail de, ‘kendi ayağına kurşun sıkmak' manasına gelebilecek hatalar yapabiliyordu demek ki… Ve ne kadar güçlü olursa olsun, kendisine taraftar olmaya zorladığı insanların da kırmızı çizgilere sahip oldukları, böylelikle ortaya çıkmış oldu. Akıl almayacak kadar şımartılan yaramaz yeğene tahammülün de sınırları vardı.

Mavi Marmara öncesinde de zaten yeteri kadar gergin olan Türkiye-İsrail ilişkilerinin bundan sonra aldığı hal, ezberleri ciddi şekilde bozan türden oldu. Alışıldık şekilde davranılacağı ve Türkiye'nin kısa sürede başta ABD olmak üzere çeşitli mihraklardan gelecek baskılara boyun eğerek, ‘İsrail'le ilişkileri düzeltmeye mecbur kalacağı' şeklindeki yorumlar birbirini izlerken, beklenmedik bir başka adım daha atıldı ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelebilmesi için, ‘özür, tazminat ve Gazze'ye yönelik ambargonun kaldırılması' şartları ortaya konuldu…

Bildik senaryo ve yorumların gündem olduğu bir dönemde, birçok insan açısından inanılması zor olan gerçekleşti: İsrail Mavi Marmara olayı sebebiyle Türkiye'den özür diliyor ve diğer şartları da kabul ediyordu.
Burnundan kıl aldırmaması ile maruf bir devlet, resmen özür dilemiş ve koşulan diğer şartları kabul ettiğini açıklamıştı…

ABD istediği için böyle olmuş, Obama'ya verilen bir tür rüşvetmiş, İran'a yönelik hesapların bir gereği olarak buna mecbur kalınmış, Suriye meselesinin aldığı hal bu durumu gerekli kılmış, zaten ambargoyu tümüyle kaldırmaya da niyetleri yokmuş… Ne gam!

İsrail özür diledi mi? Diledi... Tazminat taleplerini karşılamayı kabul ettiğini deklare etti mi? Etti… Diğer şartların yerine getirileceğini açıkladı mı? Açıkladı…

Her hal ü karda oyuna getirilen ve getirilebilecek bir devlet olmadığımızın ortaya konulduğu bir dönem yaşıyoruz. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere bunu gerçekleştiren insanlara teşekkür ve dua ederek, anın tadını çıkarmak varken; akla ziyan komplo teorileri ile kafa karıştırmak niye?

Yani: Rahat olun arkadaşlar, göründüğü kadarıyla her şey kontrol altında!..

Ekrem Kızıltaş - Haber7
Ekrem kiziltas@gmail.com