‘Akil İnsanlar Heyeti', toplumun tanıdığı, bildiği ve çoğu zaten yazan, konuşan isimlerden oluşuyor. Fark, biraz daha organize olmuş bir biçimde çalışacak olmalarında. Belli ki barış süreci ile alakalı olarak sadece bir şeyler anlatmakla kalmayacak, ilgili oldukları bölgelerde insanların nabzını da tutarak; birtakım kaygılar ya da akla yatmayan hususlar varsa, bunları tespit ederek iktidara aktaracaklar.

Barış Süreci'ne başından beri karşı çıkanlar, şimdi de Akil İnsanlar meselesini dillerine doladılar. Tek tek heyette bulunan kişilerle uğraşan da var, temel bir fikir olarak böyle bir yola başvurulmasına karşı olan da.

Her zaman olduğu gibi, yapılan şey sadece karşı çıkmak. ‘Şöyle yapılsaydı daha iyi olurdu' ya da ‘böyle yapılmış olması, şu şu sebeplerden iyi olmamıştır' gibisinden ayrıntı, yok.

Barış Süreci'nin ardından Akil İnsanlar Heyeti'ne yönelik karşı tavırların sahipleri, yakın dönemde yaşanan Anayasa Referandumunda olduğu gibi, insanımızın kafasını karıştırmayı yine başarabileceklerini zannediyorlar anlaşılan.

12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu'nda; özet haliyle, ‘Vaktiyle size ait olup, birtakım ayak oyunlarıyla elinizden alınarak atanmışlara verilen egemenliğinizi, tekrar size vermek istiyoruz; evet mi, hayır mı?' sorusu sorulmuş ve katılanların yüzde 48'i bu soruya ‘hayır' cevabını vermişti.

Bu netice, belki değişikliğe karşı çıkanların başarısıydı. Belki de oylamaya katılanlar soruyu yeterince anlamamışlardı. Çünkü seçilmişlerde olduğunda hiç değilse ara sıra kontrol imkanı olan egemenlikle ilgili hususların, atanmışların uhdesinde kalmaya devam etmesini istemenin pek akli bir tarafı yoktu.

Şimdi Barış Süreci ile alakalı böyle bir durumla karşı karşıyayız sanki. Malum, terörün bitmesi, silahlı unsurların ülkeyi terk etmesi, sıkıntı oluşturan sebeplerin ortadan kaldırılması… gibisinden, yıllardır kavuşmayı düşündüğümüz hedeflere ulaşmak için çıkılan ve dahası, neticeye ulaşacağı kesin gözüken bir süreç söz konusu.

Şekli ve muhtevası ile ilgili bazı itirazlar olsa da, netice olarak herkesin güle-oynaya desteklemesi gereken barışa yönelik çabaların, insanımızın bir kesimi tarafından desteklenmediği şeklinde bir hal varmış gibi yapıyor birileri.

Kendisine has özellikleri sebebiyle bilinmeyenleri bilineninden fazla olan bir konu olsa da, ülke çapında herkesi sevindiren bir gelişmeye, -biraz da boş atıp dolu tutmaya çalışarak- insanımızın bir bölümünün karşı olduğunu ileri sürmek, hangi sebeple olursa olsun, çirkin bir durum.

Sürecin kendilerinden bağımsız gelişmesine bozulan güya aydın bazı isimlerden başlayıp, barışa ulaşmanın oylarını azaltabileceğini düşünen siyasetçilere; iktidara karşı olmanın prim yaptığı kanaatinde olan medya mensuplarından, iş tuttukları dış mihrakların menfaatlerinin zedelenebileceğinden korkan işbirlikçilere… kadar; sürece karşı oldukları bilinenler neyse. Ama, normalde barışı arzuladıkları halde, bu mihrakların olumsuz propagandalarına kanarak, gelişmelerin çok kötü sonuçlara yol açabileceğine inananlar var.

Oysa mesele açık: İlgililer gerekli tedbirleri aldıkları için, barışa yönelik adımların neticeye ulaşacağı kesin. Herhangi bir aksilik sebebiyle kesintiler yaşanması ya da Allah (cc) korusun, en kötüsü olarak da, başarısızlık ihtimali; haydi haydi başlanılan yere dönmek demek. Yani kaybedilen, kaybedilecek bir şey yok.

Başta insanımızda birilerince oluşturulmaya çalışılan yanlış algıları düzeltmek olmak üzere, yapmaları gereken çok şey olan Akil İnsanlar Heyeti'nin işi zor; ama imkansız değil…

Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com