Nereden nereye…
- GİRİŞ19.04.2013 08:16
- GÜNCELLEME19.04.2013 08:16
Görüşmek için yanımıza geldiğinde, az önce abdest aldığı anlaşılıyordu. Talebimizi dinledi ve karşısına çıkacak ismi sordu. CHP'li bir ekonomi profesörünün ismini söylediğimizde de, ‘Benim için problem yok, ancak o kişi benim karşıma çıkmayabilir. Kendisiyle görüşün, eğer o da razı olursa toplantıyı yaparız' dedi.
Dediği çıktı, CHP'li profesörü Turgut Özal'ın karşısına çıkmaya ikna edemedik.
Toplantı gerçekleşmemiş olsa da, Turgut Özal'la görüşmeye giden birkaç gencin aklında kalan şu idi: Ekonomi konusunda CHP'li bir profesörün bile karşısına çıkmaktan çekindiği bir adam. Ve asıl önemlisi, belli ki namazlarını da kılıyor…
Bugün için sıradanmış gibi gözüken bu durum, 1977 senesinde, üniversite talebesi bir grup genç için çok ama çok önemli bir şeydi.
Ölümünün normal bir şekilde mi olduğu yoksa bir suikaste mi kurban gittiği, henüz net bir şekilde aydınlatılamamış olsa da, önceki gün merhum Turgut Özal'ın vefatının 20. yılıydı.
Hakkında ne düşünüyor olursak olalım, ülkemizde taşların yerli yerine oturması konusunda önemli adımlar atmış bir insandı Turgut Özal.
Bizi biz yapan değerlerin farkında olup, elinden geldiği kadar bunlara uymaya çalışıyor olmasının yanında, Batı'yı ve onun sürekli kendine yontmaya ayarlanmış mekanizmalarını iyi tanıyan bir isimdi Rahmetli. Ve bu durumu mümkün olduğunca ülkemiz lehine kullandığını düşünebiliriz.
Bugünden geriye doğru bakarak, Turgut Özal döneminde uygulanan politikalar hakkında çok değişik yorumlar yapılabilir. Bunların çoğu belki doğrudur da. Ancak, bu tür yorumlar yaparken sırtımızda yumurta küfesi olmadığını hatırlamak, dolayısıyla insaflı olmak gerek.
Olup bitenlere yönelik eleştirilerimiz, kötü niyetlilerin ellerinin kollarının bağlı olduğu ve işbaşında bulunanların doğru olduğuna inandıkları her şeyi rahatlıkla yapabilecekleri inancına dayanır genellikle… Ancak karşı karşıya kalınan durum, hiç bir zaman öyle değildir. Kötülerin elleri pancar doğruyor değildir, yani.
Özal'ın yakın koruması eski milli boksörlerden Kemal Sonunur'un dünkü Yeni Akit'in manşet haberinde yer alan açıklamaları, Turgut Özal'ın Başbakan yardımcısı olduğu günlerde karşı karşıya bulunduğu şartlar konusunda bilgi sahibi olabilmek için oldukça bilgi verici.
Dönemin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal'ın koruması olan Kemal Sonunur, uzun sürmesi beklenen bir toplantı sırasında namaz kılmak için salondan ayrılır ve döndüğünde Özal'ın Cumharbaşkanı Evren tarafından çağrılarak, gittiğini öğrenir.
Sonunur, “Sayın Başbakan Yardımcım; üzerimde Allah'ın izniyle hiç namaz borcu yok. (…) Ben, bu görevi layıkıyla yapamıyorum. Namazı geciktiremiyorum. Beni affedin, ben görevden ayrılmak istiyorum. Sizi hiç mazereti olmayan arkadaşlarımdan biri korusun lütfederseniz” dediği Turgut Özal'dan aldığı cevabı şöyle naklediyor:
“Merhum Özal gülümseyerek dedi ki; ‘Sen benim namaz kılmadığımı mı zannediyorsun. Ezan okunduğu zaman ben de bütün imkanlarımı değerlendiriyorum. Namazımı vaktinde eda ediyorum. Başbakan Yardımcılığı makam odamın içerisinde, tuvalet kapısı var. Tuvalet kapısı direkt tuvalete açılmıyor. İki metrelik bir koridor var. Kapının arkasında da benim dürülü seccade-halım var. Ben orada namazımı kılıyorum. Elimi de lavaboda ıslatıyorum, elimi yüzüme sürüyorum ki, tuvaletten çıkmış gibi görüneyim. Kimse, bana Allah kabul etsin demiyor. Benim tuvaletten çıktığımı zannediyorlar. Ben böyle yapıyorum, sen de bundan sonra böyle yap. Aşağılara gitme. Namaz vakti geldiğinde burada kıl. Çaycı gelip nasıl çay getiriyor, sen de doğruca içeriye gir, arkadaki seccadeyi al ve namazını kıl.' (…) O öyle bir dönemdi. Koskoca Başbakan yardımcısı bile o dönemde gizli namaz kılmak durumunda kalıyordu. ”
Ne dersiniz, tam da ‘nereden nereye' denilebilecek bir durumdayız, değil mi?.
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol