Ne aldık, ne veriyoruz?..
- GİRİŞ29.04.2013 07:46
- GÜNCELLEME29.04.2013 07:46
Mesela Fransa'daki üç kadın cinayetinin ardından ya da Güneydoğu'da yaşanan bazı olaylardan sonra süreçte bir tıkanma filan olsaydı, ‘evet, demek ki sürece karşı çıkanların ve bu iş yürümez diyenlerin bir bildikleri varmış' denilebilirdi. Ancak bekledikleri olmadı ve provokasyon kokan başka birtakım gelişmelere rağmen, süreç devam etti.
Barışa yönelik adımların atılmaya başlamasından sonra başlayan karşı çıkışlar, herhangi bir alternatif düşünceye dayanmadıkları için ciddiye alınmaya değmeyecek şeylerdi. Hayır demeye meraklı olup, kanı durdurmaya çalışanları hainlikle suçlayabilecek kadar kendilerinden geçenlerin hemen tamamı, ‘sizin öneriniz nedir' şeklinde sorulan soruları duymazdan gelmeyi tercih ediyorlardı nedense.
Akil İnsanlar Heyeti, sürecin devamı açısından oldukça uygun bir adım olarak atıldı. Heyetin, insanların karşısına çıkıp onlara bir şeyler anlatmak yerine, onların hassasiyet ve kaygılarını dinlemek ve bunları ilgililere aktarmak şeklinde gerçekleştirdiği çalışma metodu da, söyleyebilecek sözü olanlar açısından uygun bir fırsattı.
Akil İnsanlar Heyeti'nin kişileri, akademik kuruluşları, STK'ları… kapsayan temasları sonucunda, itirazlar ve kaygılar temelinde ele avuca gelebilecek bir şeyler çıkabileceği beklentisi de, anlaşıldığı kadarıyla sonuçsuz kaldı.
Çoğunlukla sakin geçen temasların bazı yerlerde sıkıntılı gerçekleşmesi, dile getirilen güçlü itirazlardan değil; heyetin dinlemeye niyetlendiği insanların konuşmalarının engellenmesi gayretleri sebebiyle idi.
Derken, Kandil'den beklenen, ya da bazı çevrelerin hiç beklemediği açıklama geldi: Terör örgütü mensupları Türkiye'yi terk edeceklerdi.
Ülke genelinde sevinçle karşılanan bu açıklama bile, her nedense sürecin durdurulması gerektiğini düşünenleri memnun etmedi.
Baştan beri, sıklıkla dile getirilen ve henüz net bir cevabı olmadığı için kafaları karıştıran ‘ne verildi-ne alındı?' şeklindeki soru, kitleleri kafa karışıklığına maruz bırakan en önemli husus.
Bu mesele de bir yönüyle çok basit aslında: Ülkemizin 30 yıla yakındır başını ağrıtan oldukça ciddi bir problem, bir şekilde bitirilmek üzere. Çeşitli yerlerde saklanan ve fırsat buldukça terör eylemleri yapan silahlı güçler ülkeyi terk edecekler. ‘Alınan' en önemli şey, herhalde bu.
Ne verildi sorusu, çok anlamlı değil. Ama belki ‘neler yapılacağından' bahsedilebilir. Bunlar da herhalde zaten yapılması gerektiği halde, bu zamana kadar yapılmayan ya da yapılamayan şeylerden ibaret.
Türkiye sınırları içerisinde yaşayan insanları çeşitli sebeplerle rahatsız eden birtakım hususlar varsa ve üniter yapıyı devam ettirmeyi düşünüyorsak; bu hususları düzeltmemiz gerektiği açık. Dolayısıyla bu zamana kadar atılan birtakım adımlara ilave olarak, birlikte yaşamayı daha cazip hale getirecek bazı adımlar atılacak olmasının, kimseyi rahatsız etmemesi gerek.
Birlik ve beraberlikten ve dahi ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsedip, içimizden bazılarının farklı muameleye tabi tutulmaları, onların da buna katlanmaları gerektiğini düşünmek, garip bir durum.
Daha da garip olanı, ‘Vatan, Millet, Sakarya' nutukları atmaya meraklı olan bazı çevrelerin, birlikte yaşamayı kolaylaştıracak adımlara sahip çıkmaları beklenirken, tam aksine bunlara karşı çıkıyor olmaları.
75 milyonun tamamının huzur ve mutluluk içerisinde yaşadığı ve vatandaşı olmaktan gurur duyduğu bir ülke yerine; milyonların bir şekilde kendilerini rahatsız hissettiği ve aidiyet konusunda kafa karışıklığı yaşadığı bir ülke, kimsenin arzusu olamaz herhalde…
Zaten yapılması gerekenler yapılacaksa; bu, bir şeyler vermek manasına gelmez; dolayısıyla olup bitenlere bir alışveriş olarak bakacaksak, aldıklarımız tümüyle kardır…
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol