Bu kadarı da olmaz ki…
- GİRİŞ03.05.2013 09:34
- GÜNCELLEME03.05.2013 09:34
Bundan sonrası inatla alakalı bir durumdu. Kutlamaların orada yapılması konusunda ısrarlı olanlar, her ne olursa olsun alana girip kutlama yapacaklarını; alanın inşaat sebebiyle müsait olmadığını belirten yetkililer de, kutlamaların orada yapılmasına müsaade etmeyeceklerini söylediler. Malum…
1 Mayıs günü İstanbul'da yaşananları da, hep beraber gördük.
Artık herhangi bir anlamı kalmamış sloganlar yazılı pankartlar taşıyan gruplar, polisin izin vermeyeceğini bile bile Taksim'e girmek için oraya doğru yürüdüler.
Bir kısmı kıyafet balosuna gider gibi maskeliydi yürüyenlerin… Maskelerin kapatamadığı gözleri de, her edense kin ve garezle doluydu.
Taksim'in kutlamalara açık olduğu dönemlerde de yaptıkları gibi geçtikleri hemen her yere izlerini bırakıyorlardı. Yakarak, yıkarak, kırıp dökerek…
Kırıp dökerken, etraflarını yakıp yıkarken ne kadar da demokrattılar, ne kadar da insan sevgisi ile dopdolu… Hele nereden buldukları taşları, hedef göstermeden sağa sola fırlatırlarken, ne kadar da toplumcu idiler…
Şimdi 1 Mayıs günü olup bitenlerin tartışılması aşamasındayız.
Tartışmalar da, 1 Mayıs öncesindeki tavırlar üzerinden yürüyor, beklendiği gibi.
Yaşananlardan sonra olsun aklı başında sözler sarf edilmesi beklenirken, çok açık bir gerçeğin çeşitli şekillerde ters yüz edilmeye çalışılması gayretiyle karşı karşıya bulunuyoruz.
Çocukça demek, çocuklara hakaret olur; çocuklar bile yapmaz bu kadarını.
2008'den beri kutlamaların yapıldığı alanın bu sene inşaat sebebiyle değil, kutlamaların -sanki başka türlüsü beklenebilirmiş gibi- hükümet karşıtı gösterilere dönüşebileceği ihtimali sebebiyle Taksim'de yaptırılmadığını, birileri yazıp konuşabiliyor mesela.
İşin garibi bu söylediklerine kendileri inanıyor olmalılar ki, bu ve benzeri anlamsız iddiaları yazar ya da konuşurken son derece ciddi de gözüküyorlar. Bunu okuyan ya da duyan insanların bıyık altı gülümsemeyi bırakıp, artık kahkahalarla gülme aşamasına gelmiş olduğunun da farkında değiller.
Bulundukları konum sebebiyle ve muhtemelen maişet gereği bunu yapanları anlayabilmek mümkün. Ancak mesela bir sendikanın ya da bir partinin genel başkanlık makamını işgal eden kişilerin de, herkesin gözleri önünde yaşanmış olayların ardından hala konuyu saptırmaya çalışmaları, insan zekasıyla alay etmek gibi bir şey.
Taksim'de inşaat vardı ve bu sebeple yetkililer orada gösteri yapılmasına izin vermeyeceklerini açıklamışlar; belki -bizim bilmediğimiz ama herhalde kendilerinin bildiği gerekçelerle-, biraz da aşırıya kaçan tedbirler almışlardı.
Her şey bir yana, bu konuda kesin emir almış olan güvenlik güçlerinin alana girmeye çalışacaklara müsaade etmeyeceği de belliydi.
Doğru ya da yanlış; ortada bir yasak vardı ve bu yasağı delmek isteyenlerin barikatları geçmek istediklerinde polisle karşı karşıya gelmeleri de kaçınılmazdı.
Görevini yapan güvenlik görevlilerinin, üzerlerine gelen ve uyarıları dinlemeyen kitleler karşısında ne yapması gerektiğini çocuklar bile bilir.
Dolayısıyla, yaşananlardan sonra ‘orantısız güç kullanımı' ya da polisin yanlış yaptığından bahsediyor olmak, tuhaf kaçıyor doğrusu…
Yanlışta ısrar edip İstanbullulara ve hatta Türkiye'ye zor bir gün yaşatanlarda hafif de olsa pişmanlık emareleri görmeyi bekliyor insan... Bunun olmayacağını bile bile…
ekremkiziltas@gmail.com
Yorumlar3