Polislik zor zanaat…
- GİRİŞ28.06.2013 08:48
- GÜNCELLEME28.06.2013 08:48
Dolmabahçe Camii'nde yaşananlar ve Kabataş'ta çocuklu bir hanımın başına gelenleri de şehir efsanesi olarak kabul etme eğilimi ağır basıyor.
Dolmabahçe'de neler olup bittiğinin ve hele Kabataş'ta yaşananların açık seçik aktarılmasının, o günlerde ne gibi neticeler doğurabileceğini hesap bile etmiyor ve ‘eğer böyle şeyler olduysa delilleriyle açıklanmalıydı' diyor, bazıları…
Her şeyi polislerin sertliğine bağlamak, yaşananların ciddiyetini görmezden gelmeye çalışanların işine geliyor belli ki…
Polisin sertliği iddiaları karşısında, bu konuda zerre kadar polis taraftarlığı yapmayacağı kesin olan bir ismin, Prof. Dr. Halil Berktay'ın, '16 Haziran 2013, Pazar: Saat 17-20 arası Nişantaşı, Valikonağı'ndan seyrettikleri sonrası yazdığı gözlemlerden bir bölümü:
“Polisin, protestocuların fazla ilerlemesini önlemek için zaman zaman gaz fişeği atmak dışında bir güç kullanmama talimatı aldığı çok açıktı ve nitekim öyle de davrandılar. Benim görüş alanım dahilinde, cop kullanmadılar, kimseye başka şekilde de vurmadılar, kimseyi gözaltına almadılar. Hatta yan sokaklardan birisi üzerlerine yürüdüğü ve küfrederek itip vurmaya kalkıştığında bile, sadece geri itmekle yetindiler; hiçbir karşılık vermediler. Oysa o kişinin yaptıkları (veya karşı apartımandan bir hanımın ettiği, kızımı "baba, Nişantaşı'nda Atatürkçü olmayan herhalde bir tek biz varız" demeye sevk eden küfürler) derhal tutuklanmalarına yeterdi de artardı bile…”
Polisin nelerle karşılaştığı ile alakalı bir başka gözlem:
Üniversite hazırlık sınıfı talebesi genç, şahit olduklarını babasına anlatırken şaşkınlığını hala üzerinden atamamış gibiydi. Şaşkınlığı, Taksim Gezi Parkı'na yapılan polis müdahalesini protesto etmek maksadıyla KESK ve başka bazı sendikalar tarafından düzenlenen yürüyüşün başlangıcında, Şişli'de görüp duydukları sebebiyle idi.
“Şişli'nin ortasında, yürüyüş yapmaya hazırlanan kalabalık ve etrafta tedbir almış polisler vardı. Çok yakın değildim, ama yine de kalabalığın ön tarafında bulunanların polise neler söylediklerini duyabiliyordum rahatlıkla. Kalabalıktan birçok kişi, hemen yakınlarında bulunan polislere, ana-avrat sövüyorlardı… Önce yanlış duyuyorum zannettim, ama hayır, adamlar hakikaten açık seçik ve ağızlarına ne gelirse bağırarak küfrediyorlardı… Polisler ise, öylesine dinliyorlardı… Bilmiyorum ama eğer ben polis olsaydım, ne olursa olsun…”
Babası anlamıştı: “Sen sakın polis olmayı düşünme oğlum” diyebildi…
Hazır başlamışken, polislerin hangi durumda nasıl davranabileceklerine dair bir başka şahitlik:
28 şubat'ın fırtına gibi estiği, İstanbul Üniversitesi'nde başlatılan başörtüsü yasaklarının ülke genelinde yayılmaya başladığı günlerde, Türkiye genelinde milyonlarca insanın katıldığı ilgi çekici bir protesto eylemi yapılmıştı: Elele Özgürlük Zinciri…
El ele tutuşan insanların oluşturduğu bir zincir… Slogansız, pankartsız; kimseyi rahatsız etmeyen bir eylem…
Ancak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırı bir durum olmamasına ve en ufak bir taşkınlık yapılmamasına rağmen, belli ki birileri telaşlanmıştı..
Günün akşam saatlerinde İstanbul başta olmak üzere, çeşitli illerde gözaltılar başladı. Eyleme katıldıkları tespit edilenlerden bazılarını ve daha çok da eylemin hazırlık safhasında destek olduğu düşünülenleri topluyorlardı: Vakıf ve dernek yöneticileri, medya mensupları…
İstanbul'da gözaltına alınanlardan bazılarının misafirlikleri(!) üç gün sürdü. İşte bu üç günlük misafirlerden birisi anlatıyor: “Gözaltındaydık ama nezarete atılmadık dense, yeridir. Birbirini yıllardır düzenli olarak görememekten şikayetçi olan bir grup insan olarak, biradaydık ve hayatımızdan memnunduk. Gelen ziyaretçilerden bazılarının da katılımıyla uzun süren sohbetler nedeniyle, uykusuzluk çekmek dışında pek derdimiz yoktu. Arkadaşlardan birisine; ‘dışardakiler bizi sıkıntıda zannediyor, oysa biz çok rahatız. Çıktığımızda neden şikayet edeceğiz?' diye sorduğumda verdiği cevap şöyle oldu: “Şikayet edecek şey mi yok? Baksana muzların hepsi eğri, baklavalar gayrimuntazam dilimlenmiş ve kebaplar da gelene kadar soğuyor!..”
Polislere, buraya gelen herkese böyle davranıp davranmadıklarını sorduğumuzda: “Gelen insan gibi davranırsa, bizler de insan gibi davranırız. Ama daha buraya gelir gelmez etrafa saldırmaya, dinlenmeleri için konulmuş ranzaları parçalayıp yakmaya kalkışırlarsa da, ona göre davranırız” cevabını aldık.”
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com
Yorumlar2