Detaylar bazen çok önemlidir...
- GİRİŞ10.02.2014 07:53
- GÜNCELLEME10.02.2014 07:53
Daha önce beraber programa katılmış olsalar, birbirlerine ancak dişlerini gıcırdatarak konuşabilecek isimler, şimdi karşılıklı oturup, aynı hedefe beraberce savurup duruyorlar. Eksik olanın samimiyet olduğu ise kendisini hemen belli ediyor.
Konjonktürel olarak aynı tarafta görünüyor olunması sebebiyle, yasak savma kabilinden yapılıyor konuşmalar. Sade suya tirit, zevksiz programlar çıkıyor ortaya.
Malum, taraf olmak, çoğu zaman sıkıntılı bir durumdur. Yaşananları objektif birtakım temellerden hareketle yorumlama imkanı olmayanlar; hemen her olayla ilgili, kullanabilecekleri detaylar arar ve bundan sonrasını bunun üzerine bina etmeye çalışırlar.
Bu arada izleyenleri isyan ettiren başka ayrıntılar ve hatta düpedüz esaslar güme gidiyor olsa da, eninde sonunda tezlerinin iddia ya da savunmasını yapanlar, vazifelerini yerine getirmiş olmanın rahatlığı içerisindedirler. Ama samimiyetin eksik olmasının, onları da rahatsız ettiği bellidir.
Aktüel tartışma konularından birisi, iktidarın yargı ile ilgili yapmaya çalıştığı düzenlemeler. Yapılacak değişikliklerin, Yargıda çeşitli çabalarla sağladıkları konumlarını sarsacağını düşünenler, Yürütmenin Yargı'yı etkisi altına almaya çalıştığı ve bunun demokratik olmadığı tezini ısrarlı bir şekilde işliyor ve -özellikle de dışarıdan- bulabildikleri bütün örnekleri sıralayarak, haklılıklarını ispat etmeye çalışıyorlar.
Bu arada güme Yasama diye bir gücün de olduğu ve Yargı'nın ancak Yasama tarafından belirlenen şekilde işlevini yerine getireceği hususu genellikle es geçiliyor. Yürütmenin Yargı üzerinde bir tür vesayet oluşturmaya çalıştığına vurgu yapanlar, Yargı tarafından oluşturulmayı çalışılan vesayete değinmemeyi tercih ediyorlar.
Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye bakışta kullandıkları çifte standart benzeri bir durum, içerden bakışlarda da, tarafgirlik üzerinden kendisini dışa vuruyor. Mesela, HSYK benzeri kuruluşun bütün üyelerinin Adalet Bakanı tarafından atandığı Almanya, Türkiye'de HSYK üyelerinin birkaç tanesinin TBMM tarafından belirlenmese fikrine karşı çıkan ülkelerden birisi. 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?' diye sorulduğunda ise kafaları karışıyor. Çünkü Almanlara göre, kendileri açısından normal olan bir şey, Türkiye için pek normal değildir. Meşhur 'Doğu için (daha azı) yeterlidir' anlayışı yani.
İçerdeki tarafgirler ise; Yargı'nın, Yasama tarafından çıkarılan kanunları, yine onun tarafından belirlenen esaslara uygun olarak uygulaması gerektiğini unutuyor ve sanki Yargı gökten inmiş gibi, bağımsız(!) bir şekilde görevlerini yerine getirmesi gerektiğini savunuyorlar.
Burada görevden bahsedilen ise, zaten yürümekte olan işler değil; bir kesimin işine yarayacağı varsayılan bazı dosyaların tam da istendiği gibi takibi.
Haklılıklarından son derece emin bir şekilde yazan, çizen ve konuşan zevat, kendilerini biraz da şaşkınlıkla takip edenlerin, sordukları soruların farkında değil gibiler.
17 ve 24 Aralık operasyonu ile ilgili o günlerden beridir sorulan ve hala cevabı bulunamayan bazı sorular, gündemlerinde hiç yer almıyor mesela. 'Tamam bağımsız yargıdan bahsediyorsunuz ama 17 ve 24 Aralık dosyalarının UYAP'a girilmemiş olmasının hukuki yönünü nasıl izah ediyorsunuz? Bağımsızlığın bu kadarı biraz fazla değil mi?' şeklindeki bir soruya hala cevap verebilmiş değiller. Tabii aynı şekilde bu dosyalarla ilgili teknik takip ve dinlemenin POL-NET'e kayıt edilmemiş olması da, ayrı bir problem.
Bu sorular detaylarla ilgili değil, tam da esaslarla ilgilidir ve 'onlar güvenilir insanlardır' ya da benzeri sözlerden daha ciddi cevaplara ihtiyaç vardır...
Demokratik bir hukuk devletinden, bağımsız ve tabii tarafsız bir yargıdan bahsediliyorsa eğer, tamamen ferdi olarak hareket eden savcı ya da savcıları kimsenin savunmaması gerek... O savcıların, mesela kabul edilmeyen birtakım talepler sebebiyle söz konusu dosyaları işleme koymuş olmaları ihtimaline, konunun ısrarlı savunucuları ne derler acaba?..
ekremkiziltas@gmail.com
Yorumlar1