‘İyi insanlar’ çok da iyi olmayabilirler…
- GİRİŞ03.12.2014 08:05
- GÜNCELLEME04.12.2014 08:47
sorusunun bilinen cevabı çok hoştur: “Bu kuruluşlar öyle sıradan kuruluşlar değildir ve oralara kadar yükselebilmiş insanların, bu türden işler yapacakları düşünülemez bile!..”
Aslında doğru bir yaklaşım gibi gözükse de, yaşananlar, sınırları aşmama konusunun bahsi geçen kuruluşlara üye olarak seçilmiş insanların vicdanlarına bırakılmış olmasının pek de yerinde olmadığını gösteriyor. Yani, oralara kadar yükselebilmiş insanlar, yapmaları düşünülemeyecek şeyleri yapıyorlar maalesef…
Sadece son günlerde yaşanan olaylar değil. Başkalarını bir kenara bıraksak bile, Anayasa Mahkemesi’nin vukuat defteri, anayasal sınırların sıklıkla zedelenmesinin örnekleriyle dolu.
Bir kere o mahkemenin üyeliğine atandıktan sonra, 12 yıl boyunca üyeliği devam edecek kişilerin, son derece ‘iyi insanlar’ olmaları; yani Anayasa, kanunlar ve kendi hür vicdanları dışında herhangi bir şeyden etkilenmemelerini beklemek, teorik olarak fena bir fikir değil. Ama yine de, ‘nasıl olsa yanlış bir şey yapmazlar, ama yine de biz işimizi sağlama bağlayalım’ denilse ve bazı tedbirler alınabilse, herhalde daha iyi olurdu.
AYM’nin kendisini Yasama organının yerine koyarak yaptığı uygulamaları engelleyecek ya da bu yönde aldığı kararların Resmi Gazete’de yayımlanmasına mani olabilecek bir mekanizma olsaydı mesela; yakın tarihte yaşanan birçok sıkıntı engellenirdi. Böyle bir mekanizma olmadığı içindir ki, AYM ‘dediğim dedik’ tavrını sürdürmüş ve halen tartışılan birçok ‘yok hükmünde’ karara imza atmıştır.
Son birkaç sene içerisinde Başbakan, Adalet Bakanı ve diğer birçok yetkili isimden dinlemek durumunda kaldığımız; ‘alınan karar hukuksuzdur ve kabul edilebilir değildir. Ama AYM son merci olduğu için, içimize sinmese ve saygı duymasak da uymak mecburiyetindeyiz’ şeklindeki açıklamalar, unutulabilir şeyler değildir.
Hele, eleştirilere karşı Anayasa ve kanunlardan hareketle herhangi bir şey söyleyemeyen Mahkeme Başkanı’nın: "Mahkeme bir karar vermiştir ve bu kararın sonucunda da bu tür duygusal bir takım refleksler olabilir. Biz bunları anlayışla karşılıyoruz" şeklindeki açıklaması da unutulabilecek gibi değildir.
Geçenler geçti denilebilecek olsa da, son olarak seçim barajları konusunda yapılan bireysel müracaatlar üzerine AYM Başkanı’nın, ihsas-ı rey manasına gelmenin yanında, anayasal sınırları da zorlayan açıklamaları, Mahkeme’nin bilinen tavrını sürdürme ihtimalinin yüksek olduğunu göstermiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde iki yıl önce bitmiş Galataport ihalesinin yürütmesinin Danıştay tarafından durdurulması üzerine yaptığı değerlendirme, durumun vahametini ortaya koyar nitelikte: “Öyle bir yargı düşünün ki ihalesi iki yıl önce bitmiş bir Galataport olayında bakıyorsunuz ihaleyi yürütmeyi durdurma kararı vermiş… Bu nasıl bir vatanseverliktir, nasıl bir milliyetperverliktir? Cumhurbaşkanı'nın 'ihanet-i vataniyye' diye bir suçu var. Peki yargıcın nesi var? O neyle yargılanacak. Biz ülkeyi nasıl uçuracağız, bunu düşünüyoruz, bunu konuşuyoruz; beyler yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Bu bir değil, iki değil, üç değil, dört değil, beş değil, devamlı."
Anayasal kuruluşlara ‘iyi insanlar’ olduklarını ve yanlış bir şey yapmayacaklarını zannettiğimiz birilerini getirmek, iyi bir fikir. Ama yine de, ‘beşer, şaşar’ sözünü de unutmayıp gereğini yapmak, çok daha iyi olurdu.
Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol