Üzerimize düşen…
- GİRİŞ19.09.2015 12:20
- GÜNCELLEME21.09.2015 07:25
Seçimlere az bir zaman kalmış olsa da, oldukça şenlikli bir kampanya dönemi yaşayacağımız kesin. 7 Haziran’da bütün gücünü AK Parti’yi tak başına iktidar olma imkanından mahrum etmeye teksif eden ve bunun başaran Üst Akıl ya da bazı mihraklar, 1 kasım seçimleri için kollarını çoktan sıvamışlardır muhakkak.
Kesin olan, AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerinde de tek başına iktidar olmasının önüne geçebilmek için ellerinden geleni artlarına bırakmayacakları. İçimizden bazı yapıların, önceki seçimde olduğu gibi bu çabaya destek olacaklarına da kesin gözüyle bakılabilir. Üzücü olan, bu yapıların meselenin bir partiyi zayıflatmaktan çok Türkiye’nin yükselişini durdurmak olduğunu biliyor olmalarına rağmen, anlaşılmaz bir inatla desteklerini sürdürüyor olmaları.
Gelişmelerin sevindirici olan tarafı ise, 7 Haziran öncesi ve sonrası yaşananların bu kesimlerin elini ciddi şekilde zayıflattığı gerçeği. Elleri zayıfladı, çünkü 7 Haziran’a giden yolda ‘Ak Parti’yi gönderelim, gerisi kolay’ sözünü temel slogan edinmiş üç parti, toplamda 292 milletvekili kazanmış olmalarına rağmen, AK Partisiz bir hükümet kurmayı başaramadılar.
Üç partinin kendi aralarında bir hükümet kurmaları hedefine ulaşamayanlar, AK Parti’yi orta ve uzun vadede zayıflatabilme formüllerinden birisi olarak görülen, üç partiden birisiyle koalisyon kurması noktasına da getiremediler.
Dolayısıyla, AK Parti’yi tek başına iktidardan mahrum etme niyeti başarılı olmuş olsa da, AK Partisiz bir hükümet ya da AK Partiyi zayıflatabilecek şekilde kurulacak bir koalisyon niyetleri hayata geçirilemedi.
1 Kasım kampanyası sırasında hükümet kurulamamış olmasını Ak Parti’nin bir tür kabahati olarak göstermeye çalışacakları şüphesiz. Bunun baştan beri hesaba katıldığını ve dış ve iç medya tarafından sıklıkla işlendiğini biliyoruz. Ancak, bütün algı oluşturma gayretlerine rağmen 7 Haziran neticelerine dayalı bir hükümet kurulamamış olmasında, Ak Parti’den çok diğer partilerin kabahatli olduğu gerçeğini tersyüz edebileceklerinin garantisi yok.
Hükümet kurma (ya da kuramama) süreci milletimizin gözleri önünde yaşandı çünkü. Bir hükümet kurulamamış olmasının esas sebeplerinin; MHP’nin anlamsız tavrı, HDP’nin terörle kucak kucağa oluşu ve 7 Haziran’ın mağluplarından olan CHP’ni kendisini dev aynasında görmesi olduğu, açık.
7 Haziran’a bir şeyleri yıkmak niyetiyle hazırlananların, neticeler ortaya çıktığında herhangi bir şey yapamayacakları gerçeğiyle karşılaşmaları, ilgi çekici bir durumdu aslında. Neticenin böyle olmasında, bu partilerin kendilerine destek olmuş güçlerin dayatmalarından ürkmüş olmalarının da bir payı vardı belki de… Kim bilir.
Evet, yarış yeniden başladı. Bu durumda hepimizin üzerine düşen birşeyler olduğu açık. Temel mesele ise şu; mükemmele ulaşmayı düşünüp, sunulanın eksikleri ve kusurları üzerine düşünmekle meşgul olurken, oldukça sıkıntılı süreçler sonucunda sahip olduğumuz kazanımları kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceğimizi unutmamak ve ona göre davranmak gerekiyor…
Dışarıdan birileri ve içerideki işbirlikçilerinin, maddi manevi bütün kazanımlarımızı ellerimizden alabilmek için gayret gösterdiklerinin farkındayız herhalde…
Yorumlar1