Eh haberi Hürriyet İnternet’te okuyorsanız ve Nobelli aktivist de başörtülü ise, akla nedense böyle bir şey geliyor.

Meğer konu başka bir şeymiş: ‘Gazeteci, insan ve kadın hakları aktivisti, 2011 Nobel Barış Ödülü’nü alan üç kadından biri; bugüne kadar Nobel alan ilk Yemenli, ikinci Müslüman kadın ve en genç Nobelli’ -ve bu arada yeni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı- olan Tevekkül Karman, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada: ‘Türkiye’nin ekonomisi, kültürel çeşitliliği ve demokrasisiyle bir rol model olduğuna inandığını’ söylemiş. Saflık işte…

Öğrencilerden birisinin: ‘100’ün üzerinde tutuklu gazeteci var. Bu sorunlu demokrasiyle Türkiye nasıl bir rol model olabilir?’ demesi üzerine de: “Ben Türkiye'de böyle bir şey olduğunu bilmiyordum, özür dilerim. Eğer gerçekten böyle bir durum varsa, bu çok kötü. Yeni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ı arayacağım. Gazetecilerin serbest bırakılmalarını talep edeceğim. Bu Türkiye’nin beyaz yüzünde kara bir leke” şeklinde konuşmuş.

Böyle bir haberi, ‘itiraf etti’ başlığı altında vermenin sakilliği bir yana ama oldukça tartışmalı bir konu olan şu ‘hapisteki gazeteciler’ konusu, uzunca bir zamandır gündemin bir kıyısında dolaşıp duruyor.

Muhalefetin ve basın yayınla ilgili bazı derneklerin diline dolamış olmaları bir yana, zaman zaman uluslar arası diplomatik krizlere sebebiyet verebilecek derecede önem arz ediyor bu konu.

İddialar doğruysa, 100’ün üzerinde gazeteci tutuklu ya da hükümlü olarak hapishanelerde bulunuyor. Ancak yetkililerin konuyla ilgili açıklamalarına bakılırsa da, böyle bir şey yok.

Konuyla ilgili iki taraf ve dolayısıyla iki ayrı tez söz konusu. Birisi ‘yüz civarında gazetecinin içerde olduğunu’ ileri sürerken, diğer taraf da ‘böyle bir durum olmadığını’ söylüyor.

Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, 105 kişi olduğu ileri sürülen gazeteciler mevzuuna bir açıklama getirmişti. Başbakan’ın açıklamasına göre, sayı 105 değil. 25’i hükümlü 75’i de tutuklu olan ‘gazetecilerin’ de, sadece 6’sı sarı basın kartı sahibi gazeteci olup; kalanlar muhasebeci, ofis elemanı gibi kişilerden oluşuyor.

Eh meslek aşkına ‘peki bunları oralarda ne işi var’ diye sorabilecekler de düşünülüp, içerde bulunanlarla ilgili suçlamaları da aktarmıştı Başbakan:

“(…) Listedeki 69 kişi PKK Kongragel-KCK örgütüyle ilişkilendiriliyor. 4 kişi DHKPC ile, 11 kişi Devrimci Karargah Evleri ile, 4 kişi MLKP ile ilgilendiriliyor. PKK üyelerine bilerek ve isteyerek yardım etmek, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın almak, taşımak ve bulundurmak, bir kişinin kaçırılıp örgüt evine götürülmesi eylemine katılmak, terör eyleminde sahte polis kimliği kullanmak, polis aracına silahlı saldırıda bulunmak, terör örgütüne üye toplamak…”

Evet, içerde bulunan ve gazeteci oldukları; yani basın mesleğini icra ettikleri için tutuklandıkları ya da mahkum oldukları söylenenler, bunlar…

Bu kişilerin kendilerine izafe edilen suçları işleyip işlemedikleri ve hakikaten uzun tutukluluk süreleri, ayrı bir konu. İnşallah bu türden suçlar işlememişlerdir ve kısa sürede aklanıp, çıkarlar.

Yalan ya da en azından ciddi şekilde mübalağalı olduğu kısa sürede ortaya çıkabilecek bazı iddiaları ısrarla dile getirmek suretiyle, toplumun genelinde ve hatta ülkeyi dışarıdan izleyenlerde yanlış bir algı oluşturma gayreti ile karşı karşıyayız.

Geçmiş dönemin en ünlü vakalarından olan keçisi çalınan müftü haberinin, ‘müftü keçi çaldı’ şeklinde yayınlanıp, sonra da bu yalanın yaygınlaştırılması gibi bir durum.

Söyleyeceğimiz o ki; birilerinin muhalefet gayretine saygı duyarız; ancak şu işi lütfen yalan yanlış bilgiler üzerinden yapmaktan vazgeçsinler... Ayıp oluyor!..