‘Bankam var’ diyenler de gazeteci miydi?..
- GİRİŞ04.05.2012 10:08
- GÜNCELLEME04.05.2012 10:08
Bu ve benzeri, gazetecilik mesleğinin önemli kabul edilen isimleri tarafından söylenmiş olduğu rivayet edilen sözler, bu mesleği icra edenlerce, meslekleri ile alakalı söyleşilerde mutlaka zikredilir. Bu türden sözler, gazetecilik üzerine bir sohbetin de olmazsa olmazlarındandır.
Peki ama bu türden sözleri sıklıkla kullananların uygulamadaki durumu nedir diye soracak olursanız, heyhat!.. Bu sözlerin gereğini yapan nerdeyse yok gibidir.
28 Şubat’la alakalı olarak, sıranın medya mensuplarına da gelip gelmeyeceği aktüel tartışma konularından.
Görünürde maişet kaygısı sebebiyle, ama belli ki ellerine geçirdikleri fırsatı kullanma şehvetiyle, mesleklerinin bilinen bütün ilkelerine ihanet edenlere dahi dokunulmaması gerektiğine dair sözler havada uçuşuyor.
Kime dokunup kime dokunmayacakları, soruşturmayı yürüten savcıların bileceği iş. Ancak o dönemde, yalanın kuyruklusu olduğunu bile bile hem de, en yakın arkadaşları aleyhinde manşet atanlar da gazeteci olarak mı kabul ediliyor artık?
Dönemin mağdurlarından birisi olan Cengiz Çandar’ın anlattıklarını unuttuk mu yoksa?
“Beni kendi tarzlarına göre korumaya çalıştılar. Zafer, “Zerre kadar inanmıyoruz ama yayımlamaya mecburuz” dedi. Ben “niye” diye üsteleyince de “Bankam var” dedi. O günkü gazete benim gözümün önünde hazırlandı. Bazıları yakın arkadaşlarım... Sayfayı yapıyorlar... Kendilerini işe vermişler. Arada bir gözleri bana takılıyor. “Yaa, şu rezalete bak” diyorlar ve sonra bizimle ilgili haberi koymaya ve işlerini yapmaya devam ediyorlar.” (C. Çandar, Neşe Düzel röportajı, Taraf)
‘Ne gazeteciliği kardeşim, dükkan işletiyoruz burda’ mantığı ile gazete çıkarıp, ‘dükkanlarını korumak’ adına en yakın arkadaşlarını bile satanlara, attıkları manşetlerle ilgili soru sorulmamalıymış… Olur! Başka emriniz?
Söz konusu olay, o dönemde yaşananlara bir örnek sadece.
Gazeteciler, gazetelerinde yayınlanması istenen, yalan olduğunu çok iyi bildikleri bir haberi ‘içleri yana yana’(!) yayınlamak zorunda kalıyorlar…
Neden? Millet, memleket menfaati için mi? Yoo, bankaları var ve eğer isteneni yapmazlarsa bankalarının ellerinden gitmesi ihtimali yüksek anlaşılan…
Meselenin ‘tüy dikmek’ tabirini akla getiren kısmı da tam burası işte.
“Zerre kadar inanmıyoruz ama yayımlamaya mecburuz” diyor adam. Neden sorusunu da ‘bankam var’ diye cevaplıyor…
Bankayı korumak adına yapılamayacak olan nedir peki? Sınırı ne bu işin?
Kalemini kırmak ama satmamak, eğilmemek için gerekirse kırılmak… nerede kaldı?
Sahip olunmaması gerekirken her nasılsa sahip olunmuş banka için, en yakın arkadaşları aleyhine haber yayınlayan birilerinin, diğer insanlar aleyhine neler yayınlayabileceklerini düşünmek bile zor.
Cengiz Çandar ve diğerleri, bu işi yapanları belki de affedebilirler. Ama ortada belli ki o dönemki sahipleri tarafından sahip olunmaması gereken bir banka varmış, onunla ilgili konuları kim affedecek ve hangi hakla?
Aynı haberde, başka birçok gazeteci ile ilgili olduğu gibi, bendenizin o dönem yayın yönetmeni olduğum Milli Gazete ve Vakit Gazetesi aleyhine de yalanlar vardı. Düşünebiliyor musunuz, PKK tehdidi var diye gazetenin etrafında polislerin devriye gezdiği bir dönemde, PKK ile anlaşıp onun lehine haberler yaptığımızı yazabildiler, bankalarını kaybetmek istemeyenler.
Bankasını korumak adına, en yakın arkadaşları başta olmak üzere, kendilerinden talep edilen herkes aleyhine yalan haber yayınlamak, gazetecilikse eğer; tabii ki soruşturmalar gazetecilere filan uzanmasın!..
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol