Tiyatro konusunu yeniden bir düşünmek gerek…

  • GİRİŞ09.05.2012 12:05
  • GÜNCELLEME09.05.2012 12:05

1960’ların ortası. Ordu Merkez’e bağlı Bayadı Köyü İlkokulu ikinci sınıfında okurken, 23 Nisan kutlamalarımıza İsmail Dümbüllü’nün de geleceği söylendi.

İsmail Dümbüllü’nün kim olduğu ve ne yaptığı hususunda herhangi bir bilgimiz olmasa da, öğretmenlerimiz ve köydekilerin heyecanı dolayısıyla, artık her kim ise önemli bir kişi olması gerektiğini anlamıştık.

Beklenen gün yaklaştığında, ‘Dümbüllü’nün 23 Nisan kutlamaları sırasında bizi güldüreceğini’ öğrenmiştik en azından, ama bunun nasıl olacağını bekleyip görmemiz gerekiyordu…

Godot nasıl gelmediyse, İsmail Dümbüllü de köyümüze gelmedi tabii. 23 Nisan’dan çok önce söylendiği için, uzunca bir süre Dümbüllü’nün beklenip de gelmemesi, başta biz öğrenciler olmak üzere, nerdeyse bütün köy ahalisini üzmüştü.

İsmail Dümbüllü’nün kim olduğunu öğrendiğimde; bu olayı hatırlayıp, onun kadar meşhur birisinin bir köy ilkokulunda ne işi olabileceğini düşünmüş ve onun köyümüze gelebileceğine inanmamıza gülmüştüm.

Ancak daha sonra İsmail Dümbüllü gibi meşhur bir ismin bile maişet kaygısı ile turneden turneye koştuğunu öğrendiğimde, şaşırmıştım. Gerektiğinde bir köy ilkokulundaki kutlama törenlerinde bile gösteri yapabiliyordu demek ki.

İBB Şehir Tiyatroları ile ilgili tartışmalar başlayalı beri, tuhaf bir rahatlama içerisinde hissediyorum kendimi. Oldum olası, tiyatroya pek ilgi duymaz ve bunun ‘muhtemelen’ bir eksiklik olduğu düşüncesiyle de suçlar dururdum kendimi. Ama olup bitenlere baktığım zaman, iyi ki böyleymişim demekten kendimi alamıyorum.

İlkokuldan itibaren ‘tiyatronun olmazsa olmaz bir şey olduğu’ şeklinde zihnimize kazınan iddianın aslında kof bir yalan olduğu çıkıyor ortaya gün be gün. Daha da acı olanı, ‘tiyatrodan öğreneceğimiz çok şeyler olduğu’ görüşünün de anlamsız oluşu.

Özellikle de gösteri sanatları ile uğraşanlar, ülkemizin gerçeklerinden birisi. Ancak olmaları gereken konumda değil de, galiba biraz farklı bir şekilde algılandıkları için, onlara nasıl davranmamız gerektiği konusunda kafalarımız karışık.

Bu sebeple olsa gerek, içlerinde gerçekten örnek alınabilecek davranışları olup, gerçekten saygı duyulacak olanlar istisna olmak üzere; topluma örnek olmaları kesinlikle söz konusu olmayacak kişilere bile ‘sanatçı kişilikleri gereği’, saygı duyarmış gibi yapıyoruz…

Bu insanlara: “Arkadaş! Maişetin için yaptığın iş, eninde sonunda boş vakitlerimizi değerlendirmek ve azıcık gülümsemek niyetiyle ilgi duyduğumuz bir şey. Gösteri dışındaki davranışların, kanaatlerin, kişiliğin umurumuzda bile değil…” deme ihtiyacı hissetmiyoruz, zira onların zaten bunu bildiklerini zannediyoruz.

Ancak saygı duyarmış gibi yaptıklarımız, sınırlarının nerede başlayıp nerede başladığını bilmedikleri için olsa gerek, tuhaf davranışlar sergilemeye bayılıyorlar.

Mesela arada sırada bizleri gülümsetebilmekten başka bir marifeti olmayan birisi, ortaya çıkıp toplumun temel değerlerine dil uzatabiliyor.

Geçmişine bakıyor, ‘olmazsa olmaz’ nevinden neler yapabilmiş ve kendisinden menkul değeri nereden kaynaklanıyor sorusuna cevap arıyorum. Komedi filmlerindeki sade suya tirit rollerini ve ‘Darbükatör Baryam’lığını saymazsınız, -ki bunları saymasanız da olur- koskocaman bir hiç.

Şimdi durumdan vazife çıkarmış bir edayla karşımızda: Selamımızla alay ediyor aklı sıra. Selamımızla, inançlarımızla, davranışlarımızla… Neden böyle yapıyor? O sanatçı imiş güya.

Gürültü çıkarma derdinde olanların hepsi aynı. Yaptıkları işlere aşina olmayıp, hakikaten işe yarar  bir şeyler ifa ettiklerini zanneden benim gibi safların gözlerini açmak ta, içlerinden birilerine düşüyor.

Dertleri ne? Halkın vergileri ile oluşturulmuş kurumlarda, varlıklarını sonsuza kadar devam ettirebilmek. Bu arada da huyları gereği, halkın tüm değerlerine yukarıdan bakıp, mümkün olduğunca aşağılamak… Klasik deyimle; halka rağmen, halk için tiyatro yapmak!..

Mesele sanatsa, maişetleri için Anadolu’nun tozlu yollarına düşüp, gerekirse bir köy ilkokulunda gösteriler yaparak hayatlarını ve sanatlarını sürdürenler, bunlara göre bin kere daha sanatçıdır herhalde.

“Tiyatrosuz bir toplum yeni doğmuş bir çocuk sayılır… Tiyatro, adamı insan eden sanattır… Tiyatro, toplum kültürünün aynasıdır… Tiyatro, gönüller arasında bağ kurar… Tiyatro, kalp perdesini açan bir sanattır… Tiyatrosu olan bir ülkede kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez…”

Bunlar ve benzerleri, zihnimize kazınmış tiyatro ile ilgili sözlerin tamamını gözden geçirmekte ve tekrar bir değerlendirme yapmakta fayda var…

Ekrem Kızıltaş - Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com

Yorumlar2

  • erdem can 13 yıl önce Şikayet Et
    bir kere daha düşünmek gerek. midesinden sanata bağlı olanlar için doğru tesbitler. halkını dönüştürmek üzere kurgulandığı için bu böyle. aslında sanat salt halk için yapılmaz. ne yani, bir sanat eseri mesela van goh'un tabloları, hangisi halk aşkına yapıldı? mesele sanat ve sanatçı değil, mesele türkiye'nin herşeyini sömürmek, her değerin içini boşaltmak her ahlaki yapıyı çökertmek (tabiki islam olanı) olduğundan durum bu noktada. yoksa kendi parasını kazanıp adam gibi tiyatro yapanlara kimsenin bir diyeceği yok.,uzun lafın kısası: devlet ile yatağa giren her mahluk hamile kalır...bir sanatçı ise asla kimseyle yatağa girmez...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • turgut1 13 yıl önce Şikayet Et
    izlediğim tiyatrolar. 1- bir melon şapka 2- ashabı kehf...başkada yoktur...bir melon şapkada ulvi alacakaptanın melon şapka ve ürpertici sesini hiç unutmam...ashabı kehfte ise ilk perdeye çıkan ben olmuştum.....öyle güzel tiyatrolar yapılsa neden ailece izlenmesin,neden tiyatroyu kaçırdım diye üzülünmesin...neden büyük sahneler olmasın ve neden daha fazla bir halk hafta sonlarında tiyatroya gitmesin...bundan sonra bu özlemler olur..sanatı olan tozlu topraklı yollara düşünce,o toz,o toprak altın tozları olarak üzerine yapışır..paraysa para sanatsa sanat..işte şimdi sanatçı olanlarla olmayanların zamanı..işte şimdi sanatçı kazanacak...eğer darbükatör baryama sanatçı dersek adile naşit'e hulusi kentmene kemal sunala,cüneyt arkına,türkan şoraya,kadir inanıra ne diyeceğiz...ayrıca şener şene,ali şene ne diyeceğiz.....sanatçılarla.sözde sanatçıların yol ayrımıdır.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat