Liralarda karda, kuruşlarda zarardayız…

  • GİRİŞ13.08.2012 09:40
  • GÜNCELLEME13.08.2012 09:40

Bir işyerine yönetici sekreteri alınacaktır. Kurumun büyüklüğüne uygun olarak ilanlar verilir. Niyet müracaat edenler arasında imtihan yapmak ve uygun olan kişi işe almaktır. Ancak imtihan sabahı, kırılamayacak birisinden gelen bir telefon sebebiyle, müracaat edenlerden belirli birisinin işe alınması gerektiği ortaya çıkar.

Sekreter alımıyla görevlendirilen bölüm meseleyi kavramıştır, ancak şeklen de olsa imtihanı yapıp, önemli birinin yakini olduğu anlaşılan hamil-i kart adayı bu imtihanın sonunda kazandırmayı daha uygun görürler. Çünkü başka türlüsü müracaat edenlere karşı ayıp olacağı gibi, müessesenin ciddiyetini de sarsabilecektir.

Sıra torpilli adayımıza geldiğinde, heyet başkanı yabancı dil bilip bilmediğini sorar. 

Hayır, torpilli kızımız yabancı dil bilmemektedir. Usule uygun olarak bilgisayar bilip bilmediği sorulur. Bu konudaki cevap da hayır olunca, hiç değilse hesap bilip bilmediğini öğrenmek isterler. Bu konudaki cevap ‘biraz bilirim’ olunca da, kolayca bir soru sorarlar:

- 8 lira 50 kuruşa bir mal aldık ve 7 lira 75 kuruşa sattık, karda mıyız, zararda mı?

Kızımız, bu oldukça önemli ve zor soru karşısında uzun uzun düşünür ve sonunda cevabını verir:

- Efendim, liralarda zarardayız ama kuruşlarda kardayız!..

Bundan sonra ne olup bittiğini bilmiyoruz; bilmemiz de gerekmez zaten.

Biraz gülümseyesiniz dike aktardığım bu fıkrayı, özellikle de dünle bugün arasında bir mukayese yapma ihtiyacı duyduğum zamanlarda hep hatırlarım.

Dünkü, yani 30’lu, 40’lı, 70’li, 80’li yılların Türkiye’si ve şimdiki Türkiye…

Ekonomi, sağlık, eğitim, sosyal hayat… Ve belki de en önemlisi olarak inanç hayatımız açısından baktığımız zaman, geçmiş yıllara göre mukayese kabul etmez bir şekilde rahatladığımız açık bir gerçek.

Yaşı müsait olanların müşahede ettiği, gençlerin ise okuduğu ve dinlediği yakın tarih, bugün dert yandığımız birçok sıkıntının tabir caizse zirve yaptığı dönemlerdi. Biraz mübalağalı olarak görülebilse bile, özellikle de 70’li yıllarda bu ülkenin sokakları bir yandan kan gölüne dönmüş iken, bir yandan da önü alınamaz zannedilen bir inkar dalgası ile kaplanmış gibiydi.

Sokaklar küfür kokuyordu adeta…

Belli bir düzeyin üzerinde tahsil yapmış olmanın adeta inançsızlığı gerektirdiği gibi yanlış bir anlayış, bütün ülkeyi etkisi altına almıştı nerdeyse.

Her ne ve her nasıl olduysa oldu ve bu yıllara geldik. Bugün şikayetçi olduğumuz şeylerin en azından birazının, çokluğun getirdiği karmaşadan kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bir geçiş dönemi yaşıyoruz ve yanlış olduğunu düşündüğümüz durumların ağırlıklı bir bölümü, belki de doğrudan bununla alakalı.

Ortada bizleri memnuniyetsiz kılan birtakım şeyler mevcut, tamam. Ancak bunların; iyiye doğru gidişi mi, yoksa aksi yönü mü hedefledikleri noktasında durup biraz düşünmekte fayda var.

Bunun ötesi de şu: Kavuştuğumuz iyi şeylerin bizlerin çalışıp çabalamamızdan çok, Cenab-ı Hakk’ın lütfetmesi ve attığımız kısacık adımları bereketlendirmesi neticesinde gerçekleştiğini unutmadan, daha çok çalışmamız gerekiyor herhalde.

Gelişmelere geçmişle mukayese ederek baktığımızda, kuruşlarda zararda olsak da,  liralarda kazançlı olduğumuzu söyleyebiliriz yani…

Ekrem Kızıltaş / Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat