Kervan yolda düzülür…
- GİRİŞ17.08.2012 09:07
- GÜNCELLEME17.08.2012 09:07
İslamcılık üzerine yapılmakta olan tartışmanın teori ile alakalı kısmı boyumuzu aşar. Dolayısıyla bunu işin erbabı olanlara bırakıp, pratikle alakalı taraflarını hatırlatarak biraz katkıda bulunmakta fayda var.
Yakın geçmişten bazı örnekler vermek faydalı olabilir mesela. İslamcı kesimin siyaset yapışı ile alakalı değerlendirmelerde, İslamcı aydınların genellikle kekremsi bir bakış söz konusudur.
İslamcı partilerin özellikle de kuruluş dönemlerinde, İslamcı aydınların ilgisinin hiçbir zaman ihtiyaç duyulduğu seviyede olmadığını, rahatlıkla söyleyebiliriz. Karşıt aydınların olumsuz ilgisinden bahsetmeye gerek yok.
Başlangıçta olmaz ya da olsa bile sağlıklı netice vermez zannedilenin; olduğu ve pekala da iyi olduğunu gösteren gelişmeler arttıkça, teorisyenler pratiğin değerini teslim etmemiş olsalar da üzerlerine düşeni olsun yerine getirmeye çalıştılar hep.
Konuyu iki örnekle açmaya çalışalım:
27 Mart 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanan Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki Refah Partili ekip; nerdeyse çöle dönmüş şehirdeki susuzluğun, çöp dağlarının ve adam yutan çukurların üstesinden nasıl gelinebileceği üzerine detaylı plan ve programlar yapmaya kalksalardı, herhalde yıllarca ter dökmeleri gerekirdi.
Onlar, bu işlerin üstesinden geleceklerine inanmışlardı ve geldiler de.
Çöp ve çukur meselesi belki de işin en kolay olanıydı. Yeni Başkanın talebi üzerine şehre dağılan ve çoğu grand tuvalet giyinmiş İslamcılar, ellerine kürekleri alıp çöp meselesini halletmişlerdi. Çukurların da kısa sürede tahammül edilecek düzeye getirildiği, malum.
Ama ya su?.. En önemli mesele su idi ve önceki yönetimin teorik çalışmaları, uçaklarla bulutları aşılayarak yağmur yağdırmayı hayal etmek noktasına gelmişti.
Su azdı ve var olanın dağıtımını yapmak üzere kurulmuş olan şebeke de iflas etmiş durumdaydı. Kısa bir süre önce ortaya çıkan İSKİ skandalı, önceki yönetimlerin belediye imkanlarını şahısları ve partileri için hortumladıklarını ve su dağıtım sistemini ıslah için nerdeyse hiçbir şey yapmadıklarını ortaya koymuştu.
İlk olarak elden geldiği kadar su şebekesinin ıslahı için adımlar atılıp,hiç değilse var olanın sağlıklı dağıtımı için çareler arandı.
İstanbul Büyükşehir belediye Başkanlığını Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanmış olmasının şokunu atlatamamış olan medya, su meselesiyle alakalı olarak ‘İşleri Allah’a kaldı’ şeklinde manşet atmaktan çekinmiyordu.
Ve iyi niyetle yola çıkanların imdadına Cenab-ı Hakk’ın yardımı, yağmur şeklinde geldi. O kadar ki, gazetelerden bazıları ‘Refahlılar bir de Güneş duasına çıksalar’ şeklinde yazmak zorunda kaldılar.
Hülasa: Eğer su meselesinin halli için teorik hazırlık yapılmaya kalkışılsaydı, büyük ihtimalle belediye seçimlerine girmemenin daha iyi bir yol olduğu noktasına gelinebilirdi. Oysa ‘Allah’ın izni ile bunları hallederiz’ denilerek yola çıkıldı ve halledildi de…
Tartışmalar sırasında, İslamcı görüşlere sahip olduğu bilinen Refah Partisi’nin vaktiyle kullandığı ekonomik söylemlerin içinin boş olduğu iddiaları dillendirildi.
Ekonomi konusunda söylenenler ve bunların tutarlı olup olmadığı, araştırmacıların konusu. Ama çoğu insanın hatırladığı uygulamalar konusuna ne buyrulur?
1997 senesinin ilk ayları. Dönemin RP’li Bakanları’ndan birisiyle bir yerden bir yere gidiyoruz. Laf arasında, ‘hükümet işleri nasıl gidiyor’ diye sordum.
Bakan, biraz düşündükten sonra gülümseyerek, ‘tuhaf bir şekilde iyi gidiyor’ dedi ve şöyle devam etti:
“Erbakan Hoca’yı biliyorsun; bizi ve DYP’li bakanları karşısına, Çiller’i de sağına alıp başlıyor anlatmaya: “İşçilere şu kadar, memurlara, emeklilere bu kadar zam yapacak; buğdaya, arpaya, fındığa da oldukça yüksek taban fiyatlar vereceğiz…” şeklinde anlatıyor. Bizler inanmamakla beraber sesimizi de çıkaramıyoruz tabii.”
Araya girip, DYP’li bakanların itiraz edip etmediklerini soruyorum. Bakan devam ediyor: “Onların durumu bizden vahim, seslerini bile çıkaramıyorlar. Neyse Erbakan Hoca anlatıyor, anlatıyor ve sonra da şöyle diyor: “Eveet, tabii şimdi siz içinizden ‘e Hoca, bunları vereceğimizi söylüyorsun da, kaynağını nerden bulacağız’ diye soruyorsunuzdur, anlatayım; KİT’lerden şu kadar, faiz tasarrufundan bu kadar, vergi tahsilatından bilmem ne kadar… gelecek.” Diyor. Tabii onun bu anlattıklarına da pek ihtimal vermiyoruz ama bunlara da sesimiz çıkmıyor.”
‘Peki sonunda ne oluyor’ diye soruyorum.
Bakan, “Hoca’nın söyledikleri, tuhaf bir şekilde gerçekleşiyor” diyor.
‘İyi de nasıl oluyor da oluyor o zaman’ diyorum.
Bakan biraz düşündükten sonra şunları söylüyor: “söylenebilecek tek şey şu: Millete hizmet niyetiyle yola çıkıldığı için, Allah (c.c.) bereketini veriyor… Tek açıklaması bu…”
Yürütülmekte olan tartışmaları izlerken, bunları da hesaba katmakta fayda var…
Kervan yola çıkmadan önce tabii ki hazırlıklar yapılması gerekir, ancak bizim kervanlar, her nedense, yola çıkıldıktan sonra düzülür, çoğunlukla…
Ve son olarak şunu da sormakta fayda var: Türkiye’de son senelerde yaşadığımız memnuniyet verici gelişmelerle alakalı teorik hazırlıklar, bu işleri yürüten kadro tarafından mutlaka yapılmıştı. Ama belki teorik planların da ötesine geçen uygulamalar baştan deklare edilmiş olsaydı, bütün bunlar olabilir miydi acaba?..
Ekrem Kızıltaş / Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol