Darbe saplantısının kalıcı olanı…
- GİRİŞ28.09.2012 09:23
- GÜNCELLEME28.09.2012 09:23
Psikiyatrist adamı bir süre dinledikten sonra kara tahtaya bir çarpı işareti çizmiş ve adama,'bu size neyi hatırlatıyor?' diye sormuş.
Adamdan ‘yemek' cevabını alınca, bir artı işareti çizip bunun neyi hatırlattığını sormuş.
Yine ‘yemek' cevabını alınca; bir daire, bir dikdörtgen, bir üçgen… Hepsinde de ‘bu size neyi hatırlatıyor sorusunun cevabı aynı olmuş: ‘Yemeği hatırlatıyor!'
Psikiyatristimiz biraz düşündükten sonra üzgün olmasına çalıştığı bir ses tonuyla, ‘sizde yemek saplantısı var azizim' demiş.
Adam psikiyatriste manalı manalı bakıp sormuş: “Peki ama doktor, ya bunları çizene ne demeli?..”
Fıkrayı aranızda bilenler vardır muhakkak ve onlar, ‘bizim bildiğimiz fıkradaki saplantı, yemekle alakalı değildi' şeklinde düşünüyor olabilirler; doğrudur, fıkra üzerinde azıcık oynadım.
Saplantı, (Obsesyon; irade dışı gelen, bireyi tedirgin eden, benliğe yabancı,
bilinçli çaba ile kovulamayan, tekrarlayıcı düşünce) muhtemelen her zaman ve zeminde var olan bir rahatsızlık türüdür. Ancak özellikle de günümüzde önemli bir problem.
Aktüel gelişmelerden hareketle tekrar cevabını bulmak için, -saplantı haline getirmemeye çalışarak- kafa yorduğum bir konu var: bazı kişilerdeki darbe saplantısı…
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat'ın tam olarak hangi sebeplerle yapıldığı konusunda sadra şifa bir sebep açıklanmamış ya da ilgisiz başka şeyler (mesela, 28 Şubat'ın en önemli sebeplerinden birisi sanki içki meselesiydi) öne sürülmüştü, biliyorsunuz. Bu sebeple, bir dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı olan E. Oramiral Özden Örnek'in günlükleri yayınlandığında, ciddi şekilde heyecanlandığımı hatırlıyorum: Öyle ya, TSK'nın tepe noktalarında bulunan isimlerin hayata, memlekete ve tabii memleket meselelerine bakışı konusunda birinci elden bilgi sahibi olmak, az bir şey değildi.
Günlüklerin yayınlandığı kadarını okudum, okudum ve tekrar okudum… Hayır, kaale alınmasına gerek bile olmayan birkaç ayrıntı dışında, aradığım burada da yoktu.
Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları; toplantılar, ikili, üçlü görüşmeler, kahvaltılar, ziyaretler, birtakım tartışmalar ve her fırsatta ‘uyarı' ya da darbe ihtiyacına yapılan vurgu... İyi de, neden?
Yanlış olan, kötüye giden, telafisi mümkün olmayan, üstesinden ancak uyarı ya da darbe ile gelinebilecek olan şey ya da şeyler; ne idi bunlar?..
“Kuran kursları ile ilgili yönetmelik düzeltmesi”, “İHL'ler ile ilgili yasa tasarısının meclise sevk edileceğine dair duyum”, “Kayseri'de başörtülülerin Valilikçe düzenlenen bir resepsiyona katılmaları” gibisinden bazı notlar olsa da, niyetin temel sebebi ile alakalı herhangi bir şey yok…
Şaka değil, muhtıra vermeye ya da daha vahimi darbe yapmaya niyetleniliyor, ama bu işi neden yapmak istedikleri konusunda şöyle eller tutulur tek bir sebep bile yok…
O zaman da akla ‘saplantı' geliyor tabii olarak.
Saplantı rahatsızlığının tedavisi var. Muhtıra ya da darbe saplantısının tedavisinin olup olmadığı konusu şüpheli olmakla beraber, bu sıkıntı ile mustarip olanlar artık TSK içerisinde olmadıklarına göre mesele kalmamış demektir.
Konunun değişik bir tarafı daha var ki belki bu daha da vahim. Yakın geçmişte muhtıra verebilecek ya da darbe yapabilecek noktada bulunup da, bu konularda saplantıya kapılanların yanında, ‘imkanı ve fırsatı olanların, mutlaka hemencecik muhtıra vermeleri ya da en iyisi darbe yapmaları gerektiğine inanma saplantısı'ndan mustarip olanlar da vardı…
Korkarız onların rahatsızlığı kalıcı… Balyoz davası ile ilgili yorumlarına bakın, anlarsınız…
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol