Tutanakları sızdıranların hikayesi gazetecilik olabilirdi!

  • GİRİŞ06.03.2013 08:13
  • GÜNCELLEME06.03.2013 08:13

Böylelikle, ağırlıklı olarak İmralı'daki görüşmenin magazin taraflarını yansıtan tutanakta bulunanlar, yani Abdullah Öcalan'ın görüş ve düşünceleri üzerine bir tartışma yerine, daha çok basın etiği üzerine bir tartışmaya şahit oluyoruz.

Tam da, 28 Şubat dönemde nasıl gazetecilik yapıldığı ile ilgili örnek manşetlerin, sürecin yıldönümü sebebiyle hatırlandığı günlerde, ‘barış sürecini baltalama girişimi' olarak da değerlendirilebilecek ‘tutanakları yayınlama' işinin gazetecilik olup olmadığının tartışılmaya başlanması, ilgi çekici bir tesadüf.

İçeriğinden bağımsız olarak, toplumun adeta nefesini tutarak gelişmelerin hayırlı bir neticeye ulaşması için dualar ettiği bir dönemde tutanakların yayınlanmasının; gazetecilik, hatta ‘başarılı bir gazetecilik' olduğunu ifade etti birçok yorumcu.

On yıllardır devam eden ve Millet olarak hepimizin canını yakan bir problemin çözülmeye çalışılmasını provoke etme ihtimaline rağmen hem de.

‘Gazeteci gazeteciliğini yapar, neticesinin ne olacağı onun meselesi değildir' denilmiş oldu böylelikle.
Tutanakları veren ya da verenlerin niyeti barışa giden yola dinamit döşemek olsa bile ‘bu böyledir', meslek asabiyeti fazla gelişmiş birilerine göre.

Konu ile ilgili değerlendirmeler, bütünüyle tasvip etmekten çok, ‘olan oldu bir kere' yaklaşımı ile yapılanı hoş göstermek gayreti kokuyor.

 ‘Pulitzer Ödülü'ne bile layık' gibisinden aşırı mübalağalı yaklaşımları bir kenara bırakırsak, korkulduğu gibi bir netice doğurmamış olsa da, tutanakların yayınlanmasını gazetecilik olarak değerlendirmekle, 28 Şubat dönemindeki yayınları ‘gazetecilik' olarak kabul etmek aynı kapıya çıkar.

O dönemde yapılanlar da: “Ne yapsaydı gazeteciler, kahrolası hane(lerin)de evlad ü iyal vardı ve patronlar da böyle istiyorlardı” yaklaşımı ile izah edilmemiş miydi?

Bu izah tarzını tercih edenlerin, gazetecilik mesleğinin esaslarını öğrenmek için kursa gönderilmeleri gerekirdi aslında. ‘Kırılan ama satılmayan kalem', ‘sessizlerin sesi olmak' ve benzeri bazı şeyleri belki hatırlarlardı en azından.

 ‘Böyle bir şey dünyanın her yerinde haberdir ve kim olsa bunu yayınlar' gibisinden iddialı cümleler, ‘gazeteci-yazar' titri taşıyan kişiler tarafından söylenince, mesele ortadan kalkıyor sanki.  Aynı kalemlerin, savunulacak hiçbir tarafı olmayan 28 Şubat gazeteciliği için de benzerlerini söylemiş olmaları, meselenin bam teli.

Önce bir gazetede yayınlanıp sonrasında nerdeyse bütün yayın organlarından yer alan metnin, Tam olarak İmralı'daki görüşmeyi yansıtıp yansıtmadığı net değil. Görüşmede bulunanların söylediği, yayınlananların ‘doğruya yakın' olduğu şeklinde. Ancak tutanakları sızdıran ya da sızdıranlarca, metin üzerinde özel bir maksada yönelik birtakım ekleme ve çıkarmalar yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz.

Kaldı ki, İmralı'da yapılan görüşmelerin esası, orada olup bitenlerden çok, muhataplarına teslim edilmek üzere gönderilen mektuplardı.

Muhataplarına ulaştığı bilinen mektuplarda ne olduğunu, içlerindeki taleplere ne gibi cevaplar verileceğini; sürecin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini… bilmiyoruz.

Büyük gazetecilik olayında bunlara dair herhangi bir şey var mı? Yok!..

Hangi niyetle sızdırıldığı bilinmeyen ve sadece görüşmenin magazin bölümlerini ihtiva eden bir metni yayınlamak değil; bunları çöpe atarak, sızdıranların hikayesini yayınlamak ‘büyük gazetecilik' olabilirdi…
Bundan sonra da olabilir…

Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com

Yorumlar3

  • lütfi meral 12 yıl önce Şikayet Et
    Tutanak Hikayesi. Bahsedilen tutanak sanki devletin gizli belgelerini, MİT'in gizli belgelerini birileri servis etmiş gibi, neredeyse vatan haini ilan edilecek. Bebek katilinin yazmış olduğu, Ülkemizi tehdit eden mektup için kimse bir şey söylemiyor.
    Cevapla
  • mustafa akgül 12 yıl önce Şikayet Et
    ekrem abi bunun 28 şubat gazeteciliğiyle ne alakası var?. 28 şubat gazetecileri olmayan olayları olmuş gibi gösterirler,iftira atarlardı.o zamanın iktidarı olan askerlere ve şer odaklara dalkavukluk yaparlardı.aslında dalkavukluk bugünde yapılıyor. ama acı olan,28 şubatta dimdik duranlar 28 şubat gazetecileriyle aynı oldular.yani, dalkavukluk bulaşıcıymış.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    habercin diğer adı "ajans"dır. yani ajanlığın diğer adı da gazeteciliktir..hangi ajansın kolu nereye kadar uzanıyor dinlediğiniz ajanslarda görmeniz mümkündür...devlet kendisi açısından henüz açıklamak istemediği ve herkesin pürmerak kesildiği konuları,kendi eliyle servis etmesi düşünülemez..fakat pürmerak konuların giderilmesinin karşılığı parasal ölçütlerdir..devletten daha çok parayı sevenleri ajanslar biliyorsa eh parası olan işletmeler transferi yapacağı adresi de iyi bilir...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat