Fethullah Gülen korkusu
- GİRİŞ24.03.2009 09:24
- GÜNCELLEME24.03.2009 09:24
Yirmili yaşlarımda çeşitli cemaatlerin toplantılarına, sohbetlerine hem tanıma amaçlı hem de o cemaatlere mensup olabilme hevesi içerisinde girip çıkmışlığım oldu.
Hırçın yapımı isyankar halimi törpülemek arzusuydu daha çok. Nefis terbiyesi hali.
Zira bir gruba dahil olanların munis haleti ruhiyelerinden etkileniyordum.
Huzursuzluk halimin bu şekilde düzeleceğine inanıyordum.
Ancak bütün girişimlerim, çabalarım ve ziyaretlerim hüsranla sonuçlandı.
Uzunca zaman bende bir sorun olduğunu, arızalı olduğumu düşündüm.
Sonra bu arızalı halimi sevmeye başladım.
O dönemlerde birkaç kez hocaefendiyi dinlemeye gitmişliğim de vakidir.
Ancak klasik anlamda hiçbir cemaatin müntesibi olamadım.
Ancak bu da demek değil ki, kim iyi bir iş yapıyorsa, ona elimden geldiğince katkıda bulunmuyorum.
Ama bu sadece, belli bir cemaat, belli bir düşünce etrafında toplanmışları desteklemek anlamında değil. Kim ne iyi iş yapıyorsa, bu toplumun herhangi bir ihtiyacını gideriyorsa, İslamcı olsun, sosyalist olsun, laik olsun destek vermekten yanayım. İyi işin destekçisi olmak kötüyü kovar diye düşünüyorum.
Bütün bunları niye söyledim?
Pazar günü Hürriyet gazetesinde Başar Arslan’la yapılan röportajı okudum da ondan. Okumayanlar için, sunuş yazısının temel argümanının “Taraf gazetesinin arkasında kim var? Fethullah Gülen mi?” olduğunu hatırlatalım.
Bu söz önemli
“Bu işin arkaplanında cemaat vardır” sözü artık popüler bir yaftalama sözü.
Benim asıl merak ettiğim soru bu insanlar gerçekten korkuyorlar mı yoksa birileri bunların korkmalarını mı istiyordu.
Nitekim televizyon programlarında ya da köşelerinde korku çığırtkanlığı yapanların, hemen akabinde “aslında korkmadıkları, lafın gelişi öyle söyledikleri” itirafları da gizli saklı değil.
Halkın yararına bir şeyler yapıyorsanız mutlaka arkanıza cemaat desteğini almış olmalısınız.
Zira birilerine göre ülkenin adeta bir korku cumhuriyeti olmasının arkasında hep cemaat var, hadi daha ileri gidelim F tipi yapılanma var. (Çok şükür ki, bu ifade “Feto” ifadelendirmesinden biraz daha edeplice. Hani Abdullah Öcalan’a Apo denilmesiyle Fethullah Gülen hocaya Feto denilmesi arasında bir ifade birliği kurularak, Apo’nun halk arasında nasıl bir imgesi var ise, Feto denilerek de aynı imge sağlanmak isteniyor. Ülkenin iki belalısı, Apo ve Feto. Ha Apo, ha Feto yani
)
Asker içerisinden dosya sızdıranlar da, iktidarın arkasında olanlar da hep onlar.
Artık, klasik cumhuriyetçilerin zihin dünyasında bu konu o kadar ileri götürüldü ki, tipik bir panik atak başlangıcı haline geldi.
Telefonlarının dinlenmesinden korkuyorlar. (Artık telefonlarda küfrederek dahi konuşamıyorlarmış, maazallah yanlış anlaşılır polis kapılarında dikiliverirmiş.)
Bilgisayarlarındaki bilgilerden korkuyorlar..
Günlüklerinden korkuyorlar..
Gazeteci olarak bilgisayarlarında belge arşivi yapmaktan korkuyorlarmış...
Bütün bu korkularının günah keçisi de, F tipi yapılanma imiş.
Türkiye’nin öyle makus bir kaderi var ki, ne yapsa ne etse bir türlü düşmanlardan tehlikelerden, etrafı sarılmışlıktan kurtulamıyor.
Sürekli bizi yok etmeye çalışıyorlar.
*
İşte bu röportaj çevresinde sorulan sorular, henüz birkaç gün önce, Türkçe Olimpiyatları seçmelerini izlemek için gittiğim Almanya’daki izlenimleri yazmayı gerekli kıldı.
Bu cemaatin dünya çapında okullar açabiliyor olması şaşırtıcı gibi geliyor.
Nasıl oluyor da, her yerde kolaylıkla okullar açabiliyorlar sorusunu soranlar az değil. (Ben de pek ilgilenmediğim halde, merak ediyordum.)
Eğer bulunduğunuz ülkenin eğitim sistemiyle paralel hareket edebiliyorsanız, hiçbir yerde okul açmak zor değil. Yeter ki imkanınız olsun, ve en önemlisi ufkunuz olsun. Çünkü imkanı olmak hiçbir şey değil aslında. Yoksa bu ülkede, bütün imkanlara rağmen yapılamayanların çetelesini tutmaya bilmem kimin sabrı yeter
Almanya’da ilköğretim ve lise düzeyinde 16 okul var Türklerin kurduğu.
Binasıyla, eğitim kalitesiyle, öğretmenleriyle hepsi on numara.
Hatta, Alman eğitim bakanları, bu okullardaki başarı üzerine, ortaklaşa faaliyet içine girmeyi bile uygun görmüşler. Çünkü Alman toplumunda gençlerin ruh hali pek parlak değil ve bunların rehabilitesi için Türk okullarındaki rehberlerden yardım talep ediyorlar.
Konumuz okullar olmadığı için, burayı kısa kesiyorum.
Mesele, Türkiye’de yaratılmaya çalışılan cemaat korkusunun ne anlama geldiği
Bu ülkede statüko, iyi iş yapanın düşmanıdır, maalesef cumhuriyet tarihi boyunca bunu belledik.
Ya da şöyle diyelim, iyi iş yapan, “bizden” değilse, vatan hainidir, mutlaka başka güçlerle irtibatı vardır. İnsanların aklını çelmek için yapıyordur.
Ülkesi için iyi işler yapanların, eli kanlı teröristlerle bir tutulduğu garip bir ülke burası.
Ama köprünün altındaki sular, akıyor. (Hele bir de bu sene iyi yağmurlar var ki, gürül gürül akacak gibi görünüyor.)
Şunu açık yüreklilikle ifade edeyim, eğer bu ülkeyi hala darbelerle yönetmeye kalkışanları ifşa edenler bu cemaatse, hiç kimse bundan şikayetçi değil.
Bu ülkede, üniversiteler ve diğer eğitim kurumları, laikçilik zorbalığından başka gençlerine dünyaya ilişkin hiçbir vizyon ve ideal veremiyorsa, hiç kimse bu okulların çoğalmasından şikayetçi değil.
Bu ülkede, kendi toplumunun her kesimine sudan sebeplerle düşman olan bir devlet yapısı varsa bu değiştirilmek isteniyorsa, hiç kimse bundan şikayetçi değil.
Cemaat, Ak Parti falan hikaye.
Korkunun sebebi başka.
Elif Çakır - Taraf
elif.cakir@yahoo.com
Yorumlar76