Gazze'deki ateşkese dikkat

  • GİRİŞ15.10.2025 11:07
  • GÜNCELLEME17.10.2025 06:09

ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu'ya yaptığı son ziyaret, hem görüntü hem de sembolik anlam açısından dikkat çekiciydi. İsrail ve Mısır'da verdiği mesajlar, bir süredir uluslararası siyasetten uzak kalan eski bir liderin yeniden sahneye dönüşünü simgeliyordu.

Trump'ın, İsrail ve Mısır'da yaptığı açıklamalar, ateşkes sürecinde belirleyici bir rol oynadığı izlenimini güçlendirdi. Nitekim hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun pozisyonundaki değişim hem de Hamas üzerindeki baskının sonuç vermesi, Trump'ın siyasi ağırlığının devreye girdiğini gösteriyor. Ancak, bu tarihi anın yarattığı diplomatik coşku, bizi temel bir gerçekten saptırmamalı çünkü bu, bir barış anlaşması değil.

ATEŞKESİN SINIRLARI: ZAFER RETORİĞİ, KIRILGAN GERÇEKLİK

Gazze'deki ateşkes anlaşması, Trump'ın iddia ettiği gibi "yüzyılın anlaşması" olmaktan uzak. Zira bu anlaşma, barışın değil, sadece geçici bir suskunluğun zeminini oluşturuyor. Rehine takasları, insani yardımların geçici olarak sağlanması ve tarafların yeniden konumlanması, çatışmayı kalıcı biçimde sona erdirmek için yeterli değil.

Ateşkesin dayandığı zemin, karşılıklı güvensizlikle örülü. İsrail tarafı, Hamas'ın elinde bulunan rehinelerin akıbeti konusunda sabırsız; Hamas ise yeniden güç gösterisiyle sokaklarda varlık sergiliyor. Yani her iki taraf da zafer kazandığını belirtiyor. Kırılgan denge, birkaç yanlış adımda yeniden çökecek kadar hassas.

Bu nedenle Trump'ın aracılık ettiği anlaşma, diplomatik literatürde "çatışma sonrası stabilizasyon" olarak adlandırılan ara evreye denk düşüyor. Ne savaş bitti, ne de barış başladı. Bu anlaşmayı "barış işi halloldu" olarak görmek, bir yanılsama olur.

Trump'tan son dakika Hamas açıklaması: Açık açık tehdit etti!Trump'tan Hamas açıklaması, açık açık tehdit etti: İsrail bir sözümle saldırır!

İsrail Savunma Bakanından orduya skandal talimat! ABD ile saldırı hazırlığıİsrail Savunma Bakanından orduya skandal talimat! ABD ile saldırı hazırlığı

ABD JEOPOLİTİĞE GERİ Mİ DÖNÜYOR?

Trump'ın ateşkes diplomasisi aynı zamanda Washington'un bölgedeki konumunu yeniden tesis etme girişimi olarak da okunabilir. Biden döneminde göreceli olarak geri plana itilen Orta Doğu dosyası, Trump'ın başkanlığa dönmesiyle birlikte yeniden ABD merkezli bir güç rekabetinin konusu haline geldi.

Katar, Mısır ve Türkiye'nin sürece dahil edilmesi, ABD'nin artık tek başına değil, bölgesel ortaklarla "paylaşımlı nüfuz" modeline yöneldiğini gösteriyor.

BİZİ BARIŞA "ZAMAN" VE "İRADE" GÖTÜRECEK

Trump'ın 20 maddelik planında Gazze'nin askerden arındırılması, uluslararası bir görev gücünün oluşturulması ve bölgesel bir yönetim komitesi kurulması gibi iddialı hedefler yer alıyor. Ancak bunlar, sadece "kağıt üzerindeki barış" planlarının klasik temennileri.

Gerçek bir barış, tarafların sahada güç kullanma iradesinden vazgeçtiği, siyasal çözüm arayışına yöneldiği noktada mümkün olabilir. Bugün ne İsrail'in ne de Hamas'ın bu aşamada olduğu söylenebilir. Hele ki İsrail hiç değil, bir yanlışta bile yeniden saldırmayı düşünüyor.

Bu nedenle Gazze'deki ateşkes, bölgeye sunulmuş değerli bir nefes arasıdır. Ancak bu nefes arasını kalıcı bir barışa dönüştürmek, sadece rehineleri ve mahkumları evlerine göndermekten çok daha zorlu, çok daha karmaşık bir siyasi süreç gerektiriyor. Aksi takdirde "bu zafer turu", çok kısa sürede yerini yeni bir çatışma döngüsünün hayal kırıklığına bırakacaktır.

TÜRKİYE İŞİN NERESİNDE?

Türkiye açısından Gazze ateşkesi, hem insani hem stratejik bir anlam taşıyor. Ankara uzun süredir Filistin meselesinde "adalet temelli diplomasi" çizgisini sürdürürken, aynı zamanda Washington ve bölgedeki diğer aktörlerle ilişkilerini yeniden dengelemeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönem açıklamalarında sıkça vurguladığı "Filistin'in onurlu bir devlet olarak varlığı" söylemi, Türkiye'nin bu yeni dönemde sadece insani değil, siyasi bir çözümün de garantörü olma niyetini gösteriyor.

Trump'ın girişimi kısa vadede bir "Amerikan projesi" gibi görünse de Türkiye'nin diplomatik etkinliği bu süreci bölgesel düzeyde daha kapsayıcı hale getirebilir. Zira Ankara'nın Katar ve Mısır'la eşgüdümlü yürüttüğü diplomasi, Washington'un yeni yeni görmeye başladığı bir şeyi ön plana çıkarıyor: "Ateşkesin sürdürülebilir olup barışı getirmesi için bölgesel sahiplenme şart."

Türkiye'nin bu süreçte üstleneceği rol, sadece Gazze'deki ateşkesin değil, Orta Doğu'nun gelecekteki güç mimarisinin de şekillenmesinde belirleyici olabilir. Eğer Ankara, insani diplomasiyi jeopolitik bir vizyona dönüştürmeyi başarırsa, Gazze ateşkesi Türkiye'nin "barışın kurucu aktörü" kimliğini daha da pekiştirebilir.

BİR SEÇİM YATIRIMI MI?

Trump'ın Gazze çıkışı, bir yandan bölgedeki barış umutlarını yeniden gündeme taşırken, diğer yandan Amerikan iç politikasında güçlü bir seçim hamlesine dönüştü. Zira "barış getiren lider" imajı, Washington'da etkili bir seçim temasını da beraberinde getirdi. Trump belki bu kez masayı kurdu ama masadakilerle aynı dili konuşup konuşamayacağı hala belirsiz.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat