Trump–Netanyahu planı: Barış mı teslimiyet mi?

  • GİRİŞ01.10.2025 13:32
  • GÜNCELLEME01.10.2025 13:34

Gazze’de yeni bir “barış planı” sahnede. ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze için pazartesi gün duyurduğu 20 maddelik anlaşma, barıştan çok dayatma ve çıkar hesaplarının gölgesinde şekillenmiş görünüyor. 
Netanyahu’nun toplantı öncesi Katar’a yönelik saldırıyla ilgili yarım ağız özrü, aslında ABD’nin çıkarlarını zedelememek için atılmış zoraki bir adım. 

Trump-Netanyahu planının maddelerine bakıldığında, İsrail açısından savaş hedeflerinin büyük kısmı zaten sağlanmış görünüyor.

Planın özü Hamas’ı sahneden silmek, Gazze’yi Filistinlilerin iradesinden koparılmış bir “teknokrat yönetimine” bırakmak. 

Aylarca süren bombardıman, kuşatma ve işgale rağmen Hamas’ı sahada yok edemeyen İsrail, şimdi onu kendi rızasıyla tasfiye olmaya zorluyor.

Filistin devletiyle ilgili hiçbir netlik yok; yalnızca uzak bir geleceğe gönderme var. Adil bir barış değil, vesayet vadeden anlaşmanın bir çok maddesi belirsizliklerle dolu.

İsrail’in çekilme takvimi nasıl işleyecek, esir takası nasıl yürüyecek, Filistin’i yönetecek yapı kimlerden oluşacak, Hamas’ın silah bırakmasından sonra İsrail’i saldırmayacağını kim garanti edecek? Yardım dağıtımı nasıl koordine edilecek? gibi birçok soruyu havada bırakan İsrail’i için tasarlanmış bir plan ortada. 

ABD ve İsrail ortak yapımı planda soykırımcı ülkenin toprak gasplarını ve ilhak çalışmalarını aralıksız sürdürdüğü Batı Şeria’daki durumla ilgili de tek bir madde yer almıyor. 

Toplantı esnasında bile katliamlarını sürdüren Soykırımcı Netanyahu, Gazze’den tam olarak çekilmeyeceklerini, Filistin devleti diye bir şeyin olmayacağını açıkça söyledi. 
Sunumunda sözde umut, içeriğinde belirsizlikler yer alan planla aslında Gazze halkına barış değil, “ya kabul et ya yok ol” dayatması  yapılıyor.

PLANIN KARANLIK OYUNCULARI

Planın perde arkasındaki iki isim dikkat çekiyor: Tony Blair ve Jared Kushner.
Körfez Savaşı’nın mimarlarından, Irak işgalinin yol açtığı yıkımın en tartışmalı figürlerinden Tony Blair yeniden sahnede. 

Irak’ın işgalinin baş rolündeki yer alan ve kararlarıyla milyonların yaşamını karartan bir ismin bugün “barış”ın mimarları arasında olması başlı başına bir çelişki.

Bugün hala Irak’ta işgalin yarattığı kaos ve şiddetin bedeli ödeniyor. Blair’in, Orta Doğu’ya demokrasi ve barış getirmek adına işgalleri meşrulaştıran sicili, onu böylesi bir barış sürecinde güvenilmez aktör haline getiriyor. 

Blair’in dokunduğu her süreçte Batı çıkarları öne çıkarken, bölge halklarının iradesi ikinci plana itildi. Gazze için hazırlanan bu planın da aynı mantıkla kurgulandığı ortada.
Planın arkasındaki öne çıkan ikinci isim kendisi de Yahudi olan Jared Kushner. Trump’ın damadı ve Ortadoğu planlarının perde arkasındaki kilit figür. 

Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesinden Abraham Anlaşmaları’na kadar, her seferinde İsrail’in çıkarlarını pekiştiren hamlelerin mimarı. 

Şimdi tekrar ısıtılmaya çalışılan o plan, İsrail yerleşimlerini meşrulaştırırken Filistinlilere neredeyse hiçbir şey bırakmamıştı. 

Trump yönetiminde resmi bir görevi olmasa da damat Kushner, bugün Gazze planının en kritik aktörlerinden biri durumunda. 

Blair ve Kushner gibi isimlerin masada olması, aslında bu planın bir barış projesi değil, İsrail’in çıkarlarını garanti altına alacak jeopolitik mühendislik girişimi olduğunu kanıtlıyor.
Gazze’de Kirli Vesayet ve Çıkar Planları 

Anlaşma sonrası Gazze’yi kimin yöneteceği muamma. Hamas’ın zaten olmadığı Filistin Yönetiminin yer almadığı, içinde kimlerin görev alacağı bilinmeyen teknokrat bir yapıdan bahsediliyor. 

Ve bu yapıyı denetleyecek başında Trump’ın yer alacağı içinde Tony Blair ve henüz belli olmayan devlet yetkililerin olacağı bir üst yapı tasarlanıyor. 

Yani zaten Filistin’in bu halde olmasının müsebbibi olan son yaşanan soykırımın tarihsel sorumluluğunu taşıyan iki ülke yetkileri bundan sonraki süreci de denetleyecekler.  Kimin adına tabi ki İsrail’in çıkarları adına. 

Bu plan sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bir mühendislik ürünü. Daha önce Trump’ın açıkladığı “Riviera” ve “Great Trust” projelerinde gördüğümüz aktörler, şimdi yeniden sahnede. 

Körfez fonlarının, İsrail merkezli teknolojik yatırımların ve Batı sermayesinin bölgeye akması için yeni bir “istikrar ortamı” yaratılmak isteniyor.

Yani mesele yalnızca Hamas’ın tasfiyesi değil, Gazze’nin yeniden inşası adı altında kendilerinin kontrolünde büyük bir yatırım ve çıkar paylaşım düzeninin kurulması. 
Filistin halkının geleceği ise bu tabloda yalnızca bir “pazarlık unsuru.”

ADALETSİZ BARIŞ VE HAMAS’IN İKİLEMİ 

Soykırım ortakları Trump–Netanyahu’nun planı, kağıt üzerinde barış diye sunuluyor ama özünde bir teslimiyet ve çıkar üzerine kurulu. 

Arka plandaki hesaplar, İsrail’in savaş hedeflerini uluslararası meşruiyetle paketleyerek sunmak ve Filistin yönetimini fiili vesayet yönetimine dönüştürmek üzerine kurgulanmış durumda.

Müzakere ihtiyacı bile duyulmayan bu tek taraflı plan, Filistinlilerin çözümün öznesi olma hakkını yok sayıyor; direnişi zayıflatmaya, halkı çaresizlikle yüz yüze bırakmaya yönelik bir stratejinin ürünü.  

Barıştan söz ediliyorsa bile, bu barışın bedelini Filistin halkı ödemesi üzerine kurgulanmış karanlık bir senaryo.  

Çocuk, kadın demeden binlerce masum Filistinliyi katleden, açlığı silah olarak kullanan, Gazze’yi enkaza çeviren ve tarihin en ağır soykırımını sahneleyen Netanyahu’nun yaptıkları ise yanına kalacak. 

İsrail’in uluslararası kamuoyunda iyice yalnızlaştığı, Filistin devletini tanıyan ülkelerin 160’a yaklaştığı, Soykırımcı Netanyahu’nun BM’de boş koltuklara konuştuğu bir ortamda anlaşma diye sunulan vesayet planı aynı zamanda kirli bir uluslararası imaj çalışması.
Planla Trump “barış mimarı” iddiasıyla durdurduğunu savunduğu  savaşlara bir yenisini eklerken hayallerini süsleyen Nobel’e kavuşmayı hedefliyor. 

Soykırımcı Netanyahu ise üzerindeki her türlü uluslararası baskıyı zayıflatarak Hamas’ı diplomatik olarak köşeye sıkıştırma derdinde. 

Zaten son yaptığı “Hamas’ın bizi izole etmesi yerine biz masayı tersine çevirdik ve Hamas’ı izole ettik” sözleriyle bu amacını açıkça ortaya koydu. 

Kendi kurdukları kirli pazarlık masasında Hamas’ı zor bir seçimle karşı karşıya bıraktıkları  ortada. 

Gazze’de tablo öylesine ağırlaştı ki; Hamas’ın önünde kalan seçenekler, ya halkını açlık ve ölümün pençesinde bırakmak ya da dayatılan anlaşmayı kabul ederek hiç değilse bir nebze nefes aldırmaya çalışmak. 

İsrail’in karanlık orduları, acımasızca Gazze’nin kalbine kadar ilerlemişken, şimdi merak edilen belirsizlikler ve kirli hesaplarla dolu plana Hamas’ın vereceği cevap.

Gazze’nin enkazı ve kuşatmanın yarattığı insani felaket ortadayken, Hamas’ın önünde duran seçenekler artık siyaset teorilerinin tartıştığı soyut ikilemler değil gerçek, somut ve ölümcül bir tercihe indirgenmiş durumda. 

Reddetmek, halkı daha ağır bombardıman, daha geniş yıkım ve kitlesel ölüm riskiyle baş başa bırakmak demek. 

Kabul etmek ise, geleceğini dış aktörlerin belirlediği bir yönetim modeline razı olmak, toplumun siyasi iradesini sadece kağıt üzerinde korumaya çalışmak anlamına gelecek.
Hamas planı reddederse Netanyahu’nun Gazze’yi tamamen haritadan silmek ve soykırım hedeflerine ulaşmak için Trump’ın açık desteğiyle yeni bir fırsat yakalayacak. 
Adaletsiz şekilde kurgulanan bu düzende Hamas’ın dayatılan şartları kabul etmesi ise ancak Filistinliler adına hayatta kalma çığlığı anlamı taşıyacak. 

Bu yüzden alınacak zor karar, yalnızca bir siyasi tercih değil; ölümle yaşam arasındaki ince çizgide, çaresizliğin dayatması anlamı taşıyor. 

Filistinlilerin ikilemi, insanlığın vicdanına yapılan bir çağrıdır: Hayatta kalma hakkı ile özgürlük hakkı arasındaki bu zorunlu seçim, uluslararası toplumun iki devletli ve adalet merkezli bir çözüm üretme sorumluluğunu yeniden gündeme getiriyor.

Adil bir şekilde yapılmayan hiçbir barışın kalıcı olamayacağı gibi Filistin halkının iradesi üzerine kurulacak vesayet sistemlerinde uzun süre devam edemeyeceği açıktır. 

Ek: Araştırmacı Gazeteci Ertuğrul Cingil,  ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’de devam eden soykırıma karşı açıkladığı 20 maddelik “barış” planının çelişkilerini ve soru işaretlerini Haber 7 için kaleme aldı. 


Ertuğrul Cingil

Yorumlar7

  • Düz 6 saat önce Şikayet Et
    Bu ikiliden iyi niyet bekleyen aklıselim bir kişi var mı acaba?
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Vatandaş 7 saat önce Şikayet Et
    Bu iki terörist katil çakallik.peşindeler,iyibir sopa atmak lazim bu itlere.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • ZÜLKARNEYN 7 saat önce Şikayet Et
    Bu teslimiyet planıdır. Gazze de gazzeliler esaret altında yaşayacak
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Aşağımirahmetli 8 saat önce Şikayet Et
    Gerçekten ağır bir plan, adamlar hem vurdu, hemde yaptıkları kendilerine kalıyor, hem suçlu, hem güçlü. Allah Müslümanlara yardım etsin, üstelik Türkiye dahil, Gazze’ye hiç katkısı olmayan bütün İslam ülkeleri de planı kabul ediyorlar
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • vatandaş 8 saat önce Şikayet Et
    silahın güçlüyse masadada güçlüsün zayıfsan hem sahada hem masada kaybetmeye mahkumsun filistin kaybetti abd uşağı abd kölesi sözde müslüman özde gevur ülkeler zaten kaybetmişti şimdi tamamen silindiler başlarına birşey gelse kılım kıpırdamaz
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat